Ezgi Türk müzik yolculuğunu anlattı: Halka hitap eden sanata ihtiyacımız var
Müzik öğretmeni Ezgi Türk, hem müzik yolculuğunu hem de eğitimdeki ihtiyaçları anlattı. Öğrencilerin müziğe ilgisini artırmayı amaçladığını kaydeden Türk, halka hitap eden bir sanat anlayışının geliştirilmesi gerektiğini söyledi.
Önce güzel sanatlar lisesi, ardından 9 Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Müzik Bölümü. Köklü bir müzik eğitiminden geliyorsunuz. Müzik okumaya yönlendirilmeniz nasıl oldu? Ailenizde müzisyen var mıydı?
Ailemde ve çevremde müzisyen yoktu. Enstrüman çalmak bana çok büyülü gelirdi. Kemana olan ilgimden dolayı da orta okul zamanlarımda Karşıyaka Belediye Konservatuarı’nda eğitime başladım. Konserlerde yer aldıkça sahnede olmanın, alkış almanın ve izlenme fikrinin beni motive ettiğini fark ettim. Bu yüzden ilk ve orta okul hayatım boyunca hep sahne sanatlarıyla ilgili kulüplerde olmayı tercih ettim. Müzik kulübü, dans kulübü, tiyatro kulübü.. Ümran Baradan Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’ni kazanmamla birlikte profesyonel olarak müzik eğitimime başlamış oldum.
EZBERCİ YAKLAŞIM ELEŞTİREL DÜŞÜNMEYİ ENGELLİYOR
8 yıllık bir özel okul öğretmenliği deneyiminin ardından kendi özel derslerinize odaklanarak kendi yolunuzu çizmeye karar verdiniz. Bu kararı almanızda özel okulların şartları etkili miydi? Ülkemizdeki eğitim hakkında genel olarak neler söylersiniz?
8 yıl aynı özel okulda çalıştım. Çalıştığım okulda ilkokul 1,2 ve 3. sınıfta zorunlu piyano eğitimi vardı. Her sene yaklaşık 100 farklı öğrenciyle birebir piyano dersi yapıyordum. Çok sayıda öğrenciyle çalışmak, onların nasıl öğrendiğini belirlemek ve bilgiyi onların öğrenme yöntemlerine göre düzenlemek bana büyük deneyim ve yöntemler kazandırdı. Bu süreç içerisinde fark ettim ki okul bünyesindeki toplu müzik-teori dersleri ve zorunlu etkinlikler yerine bireysel öğrenci yetiştirmek, birlikte konserlere, festivallere hazırlanmak bana daha özgür bir alan sağlayacaktı. Bu yüzden yoluma bireysel olarak devam etme kararı aldım.
Ülkemizdeki eğitim sistemi uzunca konuşulması gereken bir konu tabii ama kısaca şöyle ifade edebilirim. Eğitim sistemimiz pek çok avantaj ve dezavantaja sahip karışık bir yapıda maalesef. Önemli gelişmelerin yanında çeşitli zorluklar da bulunmakta. Eğitimde fırsat eşitliği uzun süredir tartışılan bir konu. Bu, öğrencilerin eğitim kalitesinde büyük farklara yol açmakta. Sistemin genellikle sınav odaklı oluşu da öğrencilerin ezberci yaklaşımla eğitilmesine ve eleştirel düşünme becerisinin zayıflamasına yol açabilir halde. Son olarak, yabancı dil ve sanat eğitiminin dünya genelindeki karşılığını göz önünde bulundurarak özel okul öğrencilerinin bu alanlarda gördüğü imkanının devlet okullarındaki öğrencilerimize de sağlanması gerektiğini düşünüyorum.
HEDEFİM İMKÂNI OLMAYAN ÇOCUKLARI MÜZİKLE BULUŞTURMAK
Biraz da hayaller ve hedeflerinizden bahsedelim. Aslında kişisel hayallerin de ötesinde, nasıl bir toplum, nasıl bir ülke, nasıl bir sanat? Bunlar hakkındaki hayallerinizi de okurumuza aktarmak isteriz.
Bir öğretmenin en büyük hayali ve isteği, sanıyorum öğrencilerinin başarılarına şahit olmaktır. Onların başarısı, sizin de başarınızdır. Müzik sevgisini daha geniş bir kitleye yaymak ve sanat eğitimi için yeterli imkânı olmayan çocukların da hayatına dokunarak müzikle ilgilenmesini sağlamak istiyorum. Bunun için, öğrencilerimin de içerisinde bulunduğu sosyal sorumluluk projeleri düzenlemek istiyorum. Yakın süreçteki ilk hedefim sanırım bu. Ve tabi ki ülkemizin sanat anlamında daha gelişmiş bir ülke olmasını hayal ediyorum. Bu da sanat eğitiminin sadece belirli bir kesime değil, toplumun geneline hitap edebildiği takdirde mümkün olacaktır. İlkokuldan itibaren öğrencilerin sanatla tanışması ve bu alanda kendilerini ifade edebilmeleri sağlanmalı. Sanat eğitiminin yaygınlaşması uzun vadede toplumun da sanata bakışını değiştirir.
SANATIN İNSANI İLERİYE TAŞIDIĞI KABUL EDİLMELİ
Ülkemizde yaşanan doğal afet ve olumsuz olaylarda bütün sanat faaliyetlerinin durması sanatçı ve tüm ekibini olumsuz yönde etkiliyor. Bunun büyük bir sektör olduğunu ve çok fazla kişinin ekmek teknesi olduğu kabul edilmeli. Sanatçının ve sanatın varlığının koruması ve gelişmesi için sektöre destek verilmeli. Toparlamam gerekirse sanatın sadece eğlence aracı olarak görülmediği, hayatın her anına, her alanına büyük bir güçle dokunduğunu ve insanı ileriye taşıdığını kabul eden bir toplum hayal ediyorum. Aslında, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Sanatsız kalan milletin, hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” sözü bütün her şeyi özetliyor.