Fabrika kapanmasın ama önlem alınsın
Bademağacı mahallesi sakinleri, çimento fabrikasının yaydığı tozdan şikayetçi. Mahalleli, fabrikanın milli servet olduğunu belirterek, ‘Kapatılmasın ama önlem alınsın.’ dedi
Antalya’nın Döşemealtı İlçesi Bademağacı mahallesi, dünyaca ünlü bademleri ile önemli bir üretim merkezi. Bölgede faaliyet gösteren çimento fabrikasının kontrolsüzce saldığı toz yüzünden, tüm yaşam tehdit altında. Bu durumun yarattığı tablo; günden güne artan akciğer hastalıkları, verimi düşen üretim, yok olan temiz hava. Vatandaşlar fabrikanın faaliyetini destekliyor, “ama bedeli bu kadar ağır olmamalı.” diyorlar.
Köye adını veren bademağacının ünü, dağları denizleri aşıyor. Yüzlerce yıldır ekilen her tohumun, dikilen her fidanın hakkını veren Bademağacı’nda bereketin bir nedeni vardı. İklimi, toprağı ve ille de göller bölgesinden esen serin rüzgarı, bademin, üzümün, buğdayın hasını sunuyor. Rüzgarın etkisi bölgenin yüksek kesimlerinde yamaç paraşütü faaliyetlerini de artırarak turizm hareketliliği sağlıyor.
RÜZGARLA GELEN TOZ
Şimdi o rüzgar neredeyse bir yılı aşkındır mahallenin üzerine zehirli toz bulutları taşıyor.
O toz bulutlarına Burdur Bucak, Antalya il sınırına kurulu olan çimento fabrikasının kontrolsüz salınımı neden oluyor. Yalnız Bademağacını değil, Kızılkaya, Karakuyu, Çaykenarı, Çukurca, Akkoç, Hafızbey, Leylek mahallelerini de tehdit ediyor. Köyde kanser ve KOAH vakaları hızla tırmanıyor.
Dilekçeler verildi, konu meclis gündemine geldi, ancak tüm girişimler sonuçsuz kaldı. Fabrika filtre sistemini denetim zamanlarında devreye sokuyor. Ancak sabaha karşı ve hafta sonları fabrikadan çıkan olanca toz ve duman köyü sarıyor. O zamanlar filtre sistemi devre dışı bırakılıyor.
Meyveden yıkılan dallar artık ürün tutmuyor. Üretici toprağından verim alamıyor. Köyü kucaklayan ormanın Bucak yönüne bakan yüzü çimento tozuyla kaplanıyor.
Bademağacı, bütünşehir yasasından önce çevre köylerin bağlı bulunduğu belde durumundaydı. Merkezinde tarihi çeşmelerin, ulu çınarların, Atatürk heykelinin bulunduğu meydan bugün de günlük hayatın önemli bir parçası. Üreticiler ürünlerini buraya getiriyor. Bayramlaşmalar, buluşmalar burada oluyor. Artık içilen demli çaylara, koyu sohbetlere köyün üzerine kesintisiz yağan zehirli tozlar karışıyor. İşte o meydanda bölge sakinleri ve üreticiler bir meclis kurdu. Yaşadıkları sıkıntıları ve taleplerini anlattılar.
KAPI PENCERE AÇAMIYORUZ
95 yaşındaki Şaban Dede isyanını şöyle dile getiriyor: “Bağımız, bahçemiz, tarlamız, hayatımız tehlikede. Ezan başlıyor sabah rüzgarıyla toz bulutu köyümüzün üzerini kaplıyor. Kapı pencere açamıyoruz. Soluk alamıyoruz. Fabrikayı kaldırın demiyoruz. Zamanında kurulmuş milli servet. Yetkililerden önlem almalarını bekliyoruz.”
'DOKTOR YÜZÜ GÖRMEMİŞTİM ŞİMDİ ASTIM OLDUM'
64 yaşındaki Ethem Öz, fabrika kurulana kadar doktor yüzü görmediğini anlatıyor: “Şimdi astım hastası oldum. Benim gibi birçok köylü hastalandı. Kanser aldı yürüdü. Fabrika çalışsın, herkes sebeplensin. Ekmek teknesi. Ama gereken önlemler alınmalı.”
Köyün tertemiz havasını solumak, sağlıklı yaşamak için buraya yerleşen emekliler de sorunun bir an önce çözülmesini talep ediyor. Emekli inşaat mühendisi Saim Kahveci: “Dokuz yıl önce bu cennet gibi köye yerleştik. Havası için, suyu için. Gelgelelim artık kapı pencere bile açamıyoruz. Fabrika filtresini gerektiği gibi devreye sokmuş olsa, bu sorunlar yaşanmaz. Devlet önlem almalı.”
Cahit Aydın'ın anlattıklarına göre, fabrika çevre köylere önemli bir istihdam sağlıyor. "300-350 kişi bu fabrikada çalışıyor. Fabrika ülkemize katkı sağlıyor. Ne güzel. Saygı duyarız. Ama önlemlerini alsınlar. İnsanlarımızın sağlığına, üretim alanlarımıza zarar vermesinler."
Üretici Metin Yavuz, yağan tozların dünyaca ünlü bademlere verdiği zararı anlatıyor: “Koca bahçemizde bu yıl tek badem alamadım. Tüm ürünlerde kayıp yaşadık. Tozlar çiçeklenme zamanı zarar vermeye başlıyor.”
'HASTALIKLAR ÜRKÜTÜCÜ BOYUTTA'
Emekli sağlık çalışanı Şükrü Hacıefendioğlu, toz yüzünden hastalıkların ürkütücü boyutlara ulaştığını anlatıyor: “Bademağacı, gelişmenin önüne geçecek anlayışta bir köy değil. Filtre sistemi çalıştığı sürece hiçbir sorun yok. Ama denetim saatleri dışında sistem devre dışı bırakılıyor. Arabalarımıza, eşyalarımıza yapışan tozu suyla çıkaramıyoruz. 35 yıl önce bu köye geldiğimde insanlar çok sağlıklıydı. Şimdi KOAH ve astım gibi akciğer hastalıkları birden bire arttı. Kanser vakaları çoğaldı. Çimento tozunun yüzde yüz rolü var bunda. Sabahları köylerimiz görünmüyor tozdan. Kimsenin fabrikayla bir derdi yok. Ufak tefek sorunları yöre halkı büyütmez, hoş görür. Ama bu durum hoş görülecek noktayı çoktan aştı. Söz konusu olan insan hayatı. “
'KÖYLERİMİZİ YAŞANILABİLİR HALE GETİRECEĞİZ'
Vatan Partisi Döşemealtı İlçe Başkanı Baran Karabulut, beraberindeki heyetle Bademağacında vatandaşlarla buluştu. Sorunları dinledi, çözümleri konuştu. Karabulut vatandaşlara şöyle seslendi;
“Köyümüzün bademinin toza kire bulaşması, Özallardan günümüze köylüyü ülkenin sırtında kambur ilan eden sistemin özetidir. Kimsenin Bademağacı’nın bu eşsiz üretim dokusuna, insanlarının sağlığına zarar verme hakkı yok. Milli sanayicimizin üretmesi de gerekiyor. Fabrikalarımız ülkemiz için önemli. O yüzden, filtrelerini kesintisiz bir şekilde devreye sokmaları, doğaya, üretime daha fazla zarar vermemeleri için fabrika yetkililerini dostane bir dille uyarıyoruz.”
Karabulut, “Bu verimli topraklar işlenmek zorunda. Ekonomik çıkmazlara karşı, köylerimizi, üretim yapılabilir, yaşanılabilir hale getireceğiz. Her geçen gün derinleşen krizle ancak üreterek baş edeceğiz. Krizlere çözüm, Bademağacı’ndan, üretim merkezlerimizden yükselecek. Atatürk’ün, ‘Köylü Milletin Efendisidir’ anlayışı bu sorunları çözebilir. Vatan Partisi olarak üreticilerimizi hükümet olmaya davet ediyoruz. Hep beraber Üreticilerin Milli Hükümeti’ni kuralım. Sizleri iktidara taşıyalım. Bu mücadelenin en yakın takipçileri olacağız.” ifadelerini kullandı.
ÜZÜMLER BİLE KÜÇÜLDÜ
Bademağaçlı üretici Süleyman Yazan bizleri üzüm bağına davet ediyor. Uçsuz bucaksız badem bahçelerinin arasından geçiyoruz. Küçülen, taneleri çatlayan üzüm salkımlarını gösteriyor. “Bizim topraklarımızda her şey yetişirdi. Ama artık meyve alamıyoruz. Üzüm bağlarımız bitti, meyvelerimiz bitti ve en kötüsü gece gündüz bu zehirli havayı soluyoruz. Hafta içi, gece 11’den, sabah 6'ya kadar, cumartesi-pazar ise kesintisiz toz bırakıyor. Fabrika kapanmasın, filtresini taksın, bize tozu dumanı zehri vermesin. Biz geldik gidiyoruz. Çocuklarımız var torunlarımız var geride.”