23 Aralık 2024 Pazartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

FETÖ ve Selvi ‘Bahar’ söyleminde buluştu

Hürriyet’ten Abdulkadir Selvi, dünkü yazısında 'Siyasi iklim değişmeli' vurgusu yaptı.

FETÖ ve Selvi ‘Bahar’ söyleminde buluştu! 18 Nisan Medyanın Halleri
A+ A-
NADİR TEMELOĞLU

Hürriyet’ten Abdulkadir Selvi, “Osman Kavala’nın hapiste tutulmasının, Gezicilerin yıllarca hapis yatacak olmasının Türkiye’ye ne yararı var? AK Parti’ye ne fayda sağlıyor? Artık iklimin değişmesi ve baharın gelmesi gerekiyor.” diyor.

Burada mesele Osman Kavala değil. Kavala gibiler, Türkiye’yi Ukrayna’ya çevirmeye çalışan, en Atlantikçi-liberal kesimler. Kavala gibilerle daha çok ideolojik mücadele gerekiyor. Fakat Selvi burada Kavala üzerinden, seçim sonrası başlatılan Atlantik’e yönelme, yeniden açılım ve Türkiye’de Batıcı güçlerle uzlaşma siyasetini temsil ediyor.

Okurumuz hatırlar. Mayıs’taki Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi FETÖ ve PKK, “Bahar gelecek” propagandası yapmıştı. PKK hendekten, FETÖ de hapisten çıkmayı; Erdoğan iktidarının gitmesine bağlamıştı. Beklenen olmadı fakat AK Parti, rotasını Atlantik’e kırdı. Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mehmet Şimşek’i “kabullendiklerini” söylemişti. Bu ekonomik tercih, siyasi tercihi de beraberinde getirdi. AK Parti içindeki Amerikancıların biti kanlandı.

Selvi birkaç gün önce CNN’de PKK’yı can siparane savunuyordu. “Siyasi İklim Değişmeli” söylemi, aslında Türkiye’nin özellikle 24 Temmuz 2015’te başlayan Vatan Savaşını ve 15 Temmuz’dan sonra Atlantik’ten kopup Avrasya rotasına yönelmesini hedef alıyor. Yineden Türkiye’yi Atlantik’e çıpalamayı hedefliyor. Ama nafile. Türkiye artık zincirlerini kırıyor. Atlantikçi siyasi hava değişti. Rüzgâr Avrasya’dan yana esiyor. Atlantik’in sonbaharı yaşanıyor. Türkiye artık yeni kurulan dünyanın baharını yaşayacak.

TÜRKİYE, CUMHURİYET, ATATÜRK VE MİLLET DÜŞMANLARINI KİMSE KORUYAMAZ!

FETÖ ve Selvi ‘Bahar’ söyleminde buluştu - Resim : 1

Yeni Akit’in dünkü manşeti “Vatandaşları 5816’dan kim koruyacak”tı. İddialarına göre “Atatürk’ü Koruma Konunu” Kemalistlerin zulüm aracına dönüşmüş. 6 yılda 32 bin dava açılmış… Tek olgu bu. Bu kişiler ne yapmış ne etmiş yok. Hadi açıklayın da görelim “en küçük eleştiriyi”…

Yeni Akit aynı PKK ve FETÖ’cüler gibi, Demirtaş ve Kavala’lar gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne sığınıyor. AİHM’in Perinçek-İsviçre davasına gözünü kapatan Yeni Akit, konu Atatürk olunca, Sevr’ciler, bölücüler, Atlantik yobazlarıyla aynı sözü söylemekten çekinmiyor.

Bugün muhafazakâr kesim başta olmak üzere ülkesini seven, milletine sahip çıkan kimsenin Atatürk’le bir davası olamaz. Açıkça Türkiye ve Türk milleti düşmanlığı yapamayanlar, gizli Sevr’ciler eleştirinin arkasına saklanarak Atatürk’e, Cumhuriyet’e, Cumhuriyet’in kurucularına saldırıyor.

15 Temmuz darbe girişimine kalkışanların derdi Cumhuriyet ve Atatürk’tü.

O yüzden 15 Temmuz darbe girişimi bastırılınca AK Parti dahil tüm binalara Türk bayrağı ve Atatürk asıldı. Çünkü Atatürk demek emperyalizmle, onun işbirlikçileriyle mücadele demektir.

Atatürk’e saldırmak demek, emperyalizme yandaşlık ve onun işbirlikçisi olmak demektir. Türk milleti manevi ve millî değerlerine sahip çıktı, hep çıkacak. Türkiye, Cumhuriyet, Atatürk ve millet düşmanlarını kimse koruyamaz!

18 NİSAN MEDYANIN HALLERİ

YARGI PKK/HDP’Yİ KAPATACAĞINA YİNE BANA CEZA VERDİ

NEDİM ŞENER - HÜRRİYET

17 Haziran 2022 günü Haber Global televizyonunda katıldığım programda, PKK’nın siyasi kolu HDP milletvekillerinin TBMM’de vatanın ve milletin bölünmezliği üzerine namus ve şeref sözü vermelerine rağmen bölücü terör örgütü PKK propagandası yapmalarını eleştirmiş; “Anayasa’ya bağlılık konusunda namus ve şeref sözü verip tutmayanlara şeref yoksunu denir” diyerek şunları söylemiştim: “Türkiye Cumhuriyeti HDP’yi finanse ediyor diyorsun. Öyle öyle, Hazine’den para veriliyor. Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi yani vergilerimizden ödenen para HDP’ye veriliyor ve HDP bunu PKK’ya aktarıyor. Biz bunu biliyoruz, biz buna itiraz ediyoruz. Ben vermiyorum, ben vermeyin diyorum zaten. Devlet veriyor diyorum maalesef, o yardımın verilmesi tıpkı HDP'nin varlığı gibi hukukidir ama gayri meşrudur, gayri ahlakidir. O kuruşun hepsinin hesabının verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu hırsızlardan, bu halkın parasını çalıp vatan millet bütünlüğü üzerine Anayasa, Meclis’te yemin eden ve şereften yoksun o milletvekillerine o paralar haram olsun.” PKK terör örgütüne yardım yataklık ve propaganda yaptığı gerekçesiyle hakkında Yargıtay Başsavcılığı tarafından 2021 yılında Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davası açılan HDP’nin 32 milletvekili benim hakkımda suç duyurusunda bulunacaklarını sosyal medya hesaplarından duyurmuştu. Nitekim, PKK’nın siyasi kolu HDP milletvekili olan ve kapatma davası kapsamında hakkında siyasi yasak kararı verilmesi talep edilen Meral Danış Beştaş, 23 Haziran 2022 günü Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu. (…) Asıl mesele, PKK’nin siyasi kolu HDP’liler adına Meral Danış Beştaş’ın şikâyeti üzerine önce takipsizlik sonra mahkeme kararı ile lehime olan ve Kerestecioğlu’nun şikâyet dosyasına da giren kesinleşmiş bu karara rağmen Bakırköy 7.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin aynı konuşmam nedeniyle nasıl olup ceza verebildi anlamıyorum.

FATİH ALTAYLILARIN İRAN’DAKİ YÜZDESİ

SALİH TUNA - SABAH

Endişeli sekülerlerimiz MOSSAD ajanlarının 93'te katlettiği Uğur Mumcu'nun ardından da "Mollalar İran'a" sloganları eşliğinde gösteri yapmışlardı. "Mollalar" dedikleri merhum Erbakan'ın Refah Partisi mensupları başta olmak üzere Türkiye'deki endişeli muhafazakârlardı. Zamanla İran düşmanlıkları tükendi. Gelgelelim, mezkûr düşmanlıklarını "Mollalar İran'a" diyerek İran'a postalamak istedikleri endişeli muhafazakârlara geçirdiler. Hülasa, "İran düşmanlığı" el değiştirdi. İran menşeli sloganların, afişlerin sıklıkla arzı endam ettiği, Mutahhari'den Şerîatî'ye kadar birçok İranlı yazarın kitaplarının çevrilip yayımlandığı dönemin "hasar tespitini" yaparsanız rahatlıkla şunu görürsünüz: İran devrimi Sünni kesimde karşılık bulmamıştır. Hatta o dönemde İran'ı yol yapan muhteremler de günümüzde "İran düşmanlığının" önde gidenleri olmuştur. İran devrim ihraç ettiği dönemde bile "hasar tespiti" bundan ibaret iken, devrim ihraç etmek şöyle dursun, kendi içinde bile devrimi eriyen günümüz İran'ına düşmanlığın anlamı nedir? Biliyorum, aklıselim kaybolunca soruların anlamı kalmaz. O hâlde "İran düşmanı" muhteremlerin rahatlaması için bazı bilgileri paylaşmakla yetinelim: İran bir ulus devlettir. Şiilik de İran'ın sadece mezhebi değil ulusal kimliğidir. Ayrıca Şiiliğin İslam dünyası içindeki hacmi yüzde 15'ten fazla değildir. İran'daki seküler Şiiler de yüzde 70'tir, yani bizdeki seküler Sünnilerden çok daha fazladırlar. Sizin anlayacağınız, "Gazzelilerin derdi bizi mi gerdi" veya "Araplardan bize ne, zaten bizi hep sırtımızdan vurdular" diyen İranlı Fatih Altaylı veya Yılmaz Özdil veya Nevşin Mengülerin yüzdesi Türkiye'dekilerden katbekat fazladır. Demem o ki rahat olun.

‘1 GÜN SAVAŞI’…

NEDRET ERSANEL - YENİ ŞAFAK

Bir, İsrail’in Suriye-Şam’daki İran konsolosluğuna yönelik saldırısına misilleme olarak Tahran’ın gerçekleştirdiği saldırı, ‘sıra dışı’ bir gelişmeydi ve sadece bölge ülkelerinde değil, dünyada da korku yarattı. Bu korku, Ukrayna ve Gazze krizinden bu yana dillendirilen, ‘savaşın yayılması’ endişesini kuvvetle beslemesindendi… İki, ‘Sıra dışılık’, İran’ın Ortadoğu’da güçlü söylenceye dönüşmüş, “gürler ama yağmaz” kabulünü aşarak direkt İsrail’i hedef almasındadır. Yaygın “yaşanan tiyatrodur” okuması da krizin geldiği bu aşamada karşılık bulsa da, ‘devamında’ en azından ‘sahnenin büyüklüğüne’ bakıldığında basit kalacaktır… Üç, 15 Nisan itibariyle, yaşanan ‘savaşa’ ilişkin doğru soru ve cevap; İran saldırısının bölgede mevcut jeopolitik için yeni bir gerçeklik yaratıp yaratmadığıdır? Yaratmamıştır. Bu haliyle saldırı gecesi dünyanın, ‘ne yaşadık biz’ sorusunun yanıtı yoktur. Fakat, bölgesel ve küresel jeopolitik ile ilintilidir. Asıl iş de budur. (…) On, İran saldırısının yüksek oranda önlenmesinin, İsrail’in 7 Ekim’de çizdirdiği ‘güvenlik karizmasını’ onardığı yönündeki değerlendirme sakattır. Batı kalkanı olmasa İsrail’in ne kadar yara alacağını kestirmek mümkün gözükmüyor. Bir çok askeri-teknik uzman, o durumda tablonun farklı olacağını tespit ediyor, İran ‘kapasitesine’ işaret ediyor. (…) On üç, Çatışma, dünyanın Gazze odağını da gölgelemiş bulunuyor. İsrail tartışılırken İran konuşulmaya başlandı. Bir gün önce İsrail medyası, “Söylenemeyeni söylemek: İsrail kaybetti” başlıkları atarken (Haaretz), şimdi iş, İran’ın küresel kınanması, doğal olarak İsrail’e vahlanılması noktasına gelmiştir…

FETÖ PKK AK Parti Atlantik Medyanın Halleri