FETÖ yalanlarının yazıldığı bilgisayarı haczeden avukat
21 Mart 2008 günü sabaha karşı 04:00’da FETÖ’cü polis şefleri tarafından Ankara’daki Genel Merkez binamız basıldığında Genel Başkanımız Doğu Perinçek’le birlikte gözaltına alındık. Perinçek’in ilk çağırdığı avukat Mehmet Nuri Aytekin’di (namı diğer Aytek).
Tertibin merkezi İstanbul olduğu için İstanbul Emniyet Müdürlüğünün Vatan Caddesi'ndeki yerleşkesine apar topar götürüldüğümüzde Perinçek’in ilk çağırdığı avukat Mehmet Nuri Aytekin’di (namı diğer Aytek). Aytek, gözaltındakilerle hangi avukatın ilgileneceğini hemen organize etmişti. Perinçek, Aytek’e hemen kağıt kalem çıkarttırıp “Türk Milletine Bildiri” başlıklı bir metin yazdırıyor ve tertibin amacını, boyutunu kamuoyuna ilan ettiriyor.
Yıllarca süren tertip kapsamında bir yandan da Taraf gazetesi gibi yalan makinaları ve FETÖ’nün basındaki elemanları her gün yalan ve iftiralarla kamuoyunda algı operasyonunu sürdürüyorlardı. Birkaç gün öncenin gazetelerine sarılmış ve boş arazilerde bulunan silahlar, sanki yıllarca önce gömülmüş gibi Samanyolu vb. televizyon kameralarının canlı yayını eşliğinde toprak altından çıkartılıyordu. Her gün bunun gibi onlarca yalan bombardımanıyla boğuşuyorduk… Bir yandan Silivri’de mücadele sürerken, diğer yandan dışarda büyük bir mücadele veriliyordu. Basındaki yalanlarla mücadelenin bayraktarlığını da Aytek yapıyordu.
KAPININ ARDINA SAKLANAN FETÖCÜ
Yalan makinasının merkezi Taraf gazetesi, fitnecilerden biri de gazetenin yazarı Polis Akademisi öğretim üyesi FETÖ’cü Önder Aytaç’tı. 14 Aralık 2009 tarihinde “Kürt Ergenekon ve derin Öcalan” başlıklı yalanlarla dolu bir yazı kaleme aldı. Taraf gazetesi de 6 Şubat 2010 tarihinde “Emirleri Perinçek veriyor” başlıklı bir haber yayımladı.
Aytek, bu haber ve yazıya açtığı davayla Taraf gazetesi ve Önder Aytaç’ı ayrı ayrı tazminata mahkum ettirdi. O, bütün süreç boyunca bunlar gibi onlarca operasyon merkezi ve elemanının karabasanı gibiydi.
Önder Aytaç, tazminata makkûm olmasına rağmen ödemiyordu. Aytek, İstanbul’dan beni arayıp “yeğen, yarın Ankara’ya geliyorum. Hemen bir araba ve Ulusal Kanal’dan kamera ayarla, Önder Aytaç’ın evine hacze gideceğiz.” dedi. “Tamam dayı” deyip hemen gerekli ayarlamaları yaptım.
Ertesi gün Aytek’le ve icra memurlarıyla buluşup, Ankara Kızılay’da Şükrü Saraçoğlu hükümeti zamanında yapıldığı için “milletvekili lojmanları” olarak bilinen yerde FETÖ’cünün kaldığı lojman dairesine gittik. Memurların kapıyı defalarca çalmasına rağmen açan yoktu. Akşam saatleri yaklaşıyordu. Aytek, ısrarcı olup çilingir marifetiyle kapının açılmasını istedi. Çilingir kapıyı açtığında FETÖ’cüyü üzerinde pijama ve sabahlığıyla karşımızda bulduk. Önder Aytaç, kapının hiç çalmadığını, hangi yazısından dolayı haciz uygulandığını bilmediğini, kendisine herhangi bir tebliğ yapılmadan haciz işleminin gerçekleştirildiğini iddia edip feryat figan ediyordu.
İcra memurlarıyla birlikte eve girdiğimizde haczedilebilecek ne var diye baktık ve hemen gözümüze bilgisayarı çarptı. FETÖ’cünün yalan ve iftiralarını kaleme aldığı bilgisayarını haczettirmeyi başarmıştı. Fare gibi saklanan FETÖ’nün kalemşörünü kıskıvrak yakalamak ve yalanlarını ürettiği aleti haczettirmek önemli bir zaferdi. Bu zaferi Aytek’in kıvrak zekası ve kararlılığı sayesinde elde etmiştik. Sonra… sonra evde bulunan televizyon. “Kucakla yeğen” dedi. Koca tüplü televizyon o anki mutlulukla tüy kadar hafif gelmişti icra memurlarının arabasına taşırken. O günün kayıtları Ulusal Kanal arşivlerinde hâlâ duruyordur.
HUKUK ARŞİVİ
FETÖ’cü Aytaç, konuyla ilgili “Ulusal Kanal kamerasıyla hacze geldi. Avukat (Aytek), can güvenliğimi tehlikeye atmıştır" diye demeçler verdi. Daha sonra yurt dışına kaçan Önder Aytaç, FETÖ'nün en “akıllı” adamı olarak biliniyordu. Attığı twitlerde, "Hocaefendi bize şah damarımızdan daha yakındır." diyerek Fetullah Gülen’i tanrıya benzetecek kadar da militan biri.
Aytek’in bürosu İstanbul’da olmasına rağmen, Genel Merkez arşivinde bulunan dolaplar dolusu hukuk dosyalarının hepsini bilirdi. Sürekli benden arşive inip geçmiş yıllarda görülmüş davalardan belgeler isterdi. En son 18 Ocak günü arayıp, 2001 yılında görülmüş Hasan Yalçın- Mehmet Altan dosyasından kararı çıkartıp göndermemi istemişti. Partinin hukuk arşiviyle ilgili çok düzenli bir arşivi vardı.
AFİŞ EKİBİNİN HEM AMİRİ HEM AVUKATI
Aynı zamanda eylem ve aksiyon adamıydı. Ankara’da bir efsaneydi. Serbest avukatlık yanında Partinin hem Ankara il gibi yönetici kademelerinde görev alırdı hem de avukatlığını yaptı. Gece afiş yaparken gözaltına alınan gençlerin başında amiri ve aynı zamanda karakolda avukatıydı. 2010-13 yılları arasında Merkez Disiplin Kurulu’nda birlikte görev aldık. Aytek kurulun raportörüydü. Disiplin dosyalarının ön inceleme raporlarını hazırlarken hep partinin çıkarını, adaleti ve vicdanı ön planda tuttu.
O, her şart ve koşulda Türkiye’nin tam bağımsızlık davasını ve partisini omuzlarında yükselten anıtlardan biriydi. Ömrü Türkiye düşmanlarıyla hem sahada hem adliyelerde mücadeleyle geçti. Çok erken kaybettiğimiz, yerini kolay kolay dolduramayacağımız fedakarlardan. Ruhu şâd, mekanı cennet olsun.