Hepçilingirler: Türkçeyi küçümsemekten vazgeçin
Dr. Hâle Sert Dil Devrimi’ni hedef aldı, 'uydurukça' dedi. Yanıt Feyza Hepçilingirler’den geldi: 'Cumhuriyet Türkçeyi halkın dili yaptı. Dil Devrimi büyük kabul gördü. Osmanlı 1876’da Kanun-i Esasi’de ‘Devletin resmi dili Türkçedir.’ diye yazdı. Artık yeter, halkın dilini küçümsemekten vazgeçelim'
Dr. Hâle Sert’in Dil Devrimi’ni hedef alan açıklamaları tartışmalara neden oldu. Cumhuriyet’i Dil Devrimi üzerinden hedef alan Sert, çağdaş bir dil yaratma hamlesini “uydurukça” olarak nitelendirdi.
İletişim Yayınları’ndan çıkan “Edebiyat Devrimi, Cumhuriyet Aydınının Yeni Bir Dil ve Edebiyat Kurma Telaşı” kitabıyla ilgili Türkiye gazetesine konuşan Sert, devrimlerin geçmişi silmek için yapıldığını öne sürdü.
Röportajda Sert, “Aslında alfabe değişimiyle birlikte Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin yazılışları, hatta sesleri problem olarak görülmeye başlıyor. O devrin bürokratları ve ileri gelenleri, medeniyet değiştirdiklerini, alfabe gibi Arapça ve Farsça kelimeleri de yenileriyle değiştirmek gerektiğini düşünüyorlar. Yeni ideolojiyle örtüşmeyen bu kelimelerin İslam medeniyetiyle dâhil olunan geçmişi hatırlattığı için ileriye taşınmamasına karar veriyorlar.” ifadelerini kullandı.
DİL DEVRİMİ ‘EL YORDAMI’YLA YAPILMIŞ
“O dönemde yeni kelimeler nasıl uyduruldu? El yordamıyla mı oldu?” sorusuna yanıt veren Sert, Dil Devrimi’nin bilimsel temellere dayanmadığını, “el yordamıyla” yapıldığını öne sürdü. Sert, “Tabii ki el yordamıyla oldu. Zaten dil kurultaylarındaki tartışmaları yapanlar dil bilimciler değildi. Bu o dönemin bir rüzgârıydı. Bazıları artık kullanılmıyor ama ortaya çıkarılan ‘sözcük’ gibi kelimeler dile yerleşti.” dedi.
‘UYDURUKÇA TÜRKÇEDEN ÇOK OSMANLICAYA YAKIŞIR’
Hale Sert’in açıklamalarına yazar Feyza Hepçilingirler’den yanıt geldi.
“Bu halkın dilini küçümsemekten vazgeçelim.” diyen Hepçilingirler, asıl uydurma dilin Osmanlıca olduğunu söyledi.
Arap yazar Rufai’ye atıf yapan Hepçilingirler, “Osmanlı Türkçesi için, ‘Türkçeden farklıdır. O, üç hatta dört dilden meydana gelmiş bir karışımdır. Çünkü bu dilde Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca kelimeler bulunabilir.’ diyen bir Türk değil, Ma’ruf er-Rusafi adındaki Arap yazarı. Üstelik, Dil Devrimi’nden 20 yıl kadar önce, 1912-1913 (Hicri 1313) tarihinde söylemiş bunu. ‘Bundan dolayı özellikle Anadolu’daki halkın gazetelerdeki yazılanları ve yayımlananları tam olarak anlamadıklarını görürsün.’ derken Dil Devrimi’nin gerekçesini de açıklamış aslında.” ifadelerini kullandı.
DİL DEVRİMİ BÜYÜK KABUL GÖRDÜ
Dil Devrimi’nin amacının Türkçeyi halkın dili yapmak olduğunu vurgulayan Hepçilingirler, “Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında yaşayanların anlamamakta direndikleri, daha doğrusu, pekâlâ anladıkları ama kabullenmekte zorlandıkları gerçekleri son derece açık bir biçimde dile getirmiş. Okuması yazması bile olmayan halka Osmanlıca denen yapay dili dayatmak yerine, zaten kullanmakta olduğu, hiçbir zaman gözden çıkarmadığı Türkçeyi halkın dili yapmak… Dil Devrimi’nin amacı da başarısının sırrı da budur.” sözlerini sarf etti.
Arapça ve Farsça sözcüklerin kullanımı konusunda herhangi bir zorlama yapılmadığını kaydeden Hepçilingirler, “Üstelik bütün tutucu çabalara, Türkçe sözcük üretilmesin diye TDK’nin kapatılmasına, Arapça-Farsça sözcüklere hiçbir zaman yasaklama getirilmezken Türkçe sözcüklerin ‘uydurukça” diye aşağılanmasına, yasaklanmasına karşın. TRT’nin 1985 yılında 205 Türkçe sözcüğü yasakladığı ne çabuk unutuldu!” dedi.
OSMANLICA KONUŞULAN BİR DİL DEĞİL
Osmanlıcanın konuşulmadığını hatırlatan Hepçilingirler, bu durumun görmezden gelindiğini söyledi. Hepçilingirler şu ifadelere yer verdi:
“Arapça-Farsça sözcüklerin ‘eski medeniyetten kopuş için’ atıldığını söylemek art niyetli değilse önyargılı bir yaklaşımdır. Dil Devrimi’ne düşmanlığın nasıl ifade edileceğini bilememekten, halkı önemsememekten, halkın dilinin her zaman Türkçe olduğunun, Osmanlıcanın bir ‘dil’ olmadığının kabul edilememesinden kaynaklanan bir yaklaşım. Yalnızca yazarken kullanılan, konuşurken padişahların bile kullanmadığı Osmanlıcanın bir dil değil, Türkçenin bir evresinin, bir dönemde aldığı durumun adı olduğu bilmezden geliniyor.”
‘SÜS MERAKI BİZE NELER YAPTIRMIŞ’
Halit Ziya’nın Dil Devrimi’ni destekleyen sözlerini hatırlatan Hepçilingirler, “Osmanlıcanın en usta kalemlerinden Halit Ziya, ‘Süs merakı bize neler yaptırmış; ne manasız, ne sebepsiz iptilalara (bağımlılıklara) yol açmış.’ deyip o süslü dilden ‘Bir mehd-i gaşy-âver-i hülya, zevk-i bedayiperesti-i sanatkârane’ gibi örnekler verirken bu süsler için harcanan emeğin o dilleri öğrenmeye yetmediğini de vurguluyor: ‘Hiç olmazsa bir garp lisanı öğrenildiği gibi Arapça da öğrenilmiş olsaydı yürek yanmazdı.’ diyor. ‘Türkçe kendi varlığına dönmekle boynuna dolanmış bir ağır boyunduruktan sıyrılmış oluyor.’ diyen de, ‘(Türkçenin) yükü o kadar ağırdı ki vakit vakit tesadüfle uzanıp gelecek olan bir himmet (yardım) elinin koparıp atabileceği parçalarla hafifleyebilmesine imkân yoktu; sert bir silkinişle onu bu yükün eziciliğinden kurtarmak lazımdı.’ diyen de Halit Ziya.” değerlendirmesinde bulundu.
‘TÜRKÇEYİ KÜÇÜMSEMEKTEN VAZGEÇELİM’
Kanun-i Esasi’de “Devletin resmi dili Türkçedir.” ifadesini hatırlatan Hepçilingirler, Türkçeyi küçümsemekten vazgeçme çağrısı yaptı:
“Osmanlı ta 1876’da Kanun-i Esasi’de ‘Devletin resmi dili Türkçedir.’ diye belirtmiş, Osmanlı hayranları bugün bile kabullenemiyor. ‘Osmanlı Türkçesi Osmanlı halkı gibidir.’ diyen Rufai ile bitirelim. Osmanlı toplumu pek çok halktan meydana geldiği için dilinde de pek çok farklı kökenden sözcük bulunmasını doğal karşılayalım ama artık yeter, Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış bir edebiyatın dilini, bu halkın dilini küçümsemekten vazgeçelim.”