Fikri hür, irfanı hür vicdanı hür bir şair: Tevfik Fikret
Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetimizin temelinde harcı olan bu çok yönlü şairimiz, düşünürümüz Tevfik Fikret için, ‘Ben inkılap ruhunu ondan aldım’ demişti.
Antlar gene bozuldu, başladı bir karanlık çağ.
gene çiğnendi halkın tek yüce umudu.
Kanun, dedik, sürttük alınları topraklara.
kanun, dedik, kanun, dedik, tepeledik kanunu,
Ağlamalar, sızlamalar gene boşa gitti, boşa!
Tam otuz üç yıl o kanlı gözyaşlarıyla,
acıları ve sıkıntıları, usançları ve korkularıyla,
amaçları ve yıkımları, barışları ve savaşlarıyla.
bir sel gibi akmış otuz üç yıl tam,
akmış böyle baştan kara, öyle oluruna...
Yazsın bunu altın kalemiyle bizim tarih baba!
(...)
Tevfik Fikret kendi portresini "Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim" dizesiyle çizmiştir. Tevfik Fikret’e ve yapıtlarına bu dizenin ışığında bakmak gerekir. O, yirmi birinci yüzyılın aydınına nasıl koşulabileceğini gösteren bir sanatçıdır. Ona göre aydın dik durur, yalvarmaz, yalpalamaz, el avuç ovuşturmaz. "Hak bellediğin yola yalnız gideceksin" dizesi en başta Tevfik Fikret’in sonra gerçek aydınların pusulası olmuştur.
Yaşamı ile sanatı iç içe bir şair
Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetimizin temelinde harcı olan bu çok yönlü şairimiz, düşünürümüz Tevfik Fikret için, "Ben inkılap ruhunu ondan aldım" demiştir. Tevfik Fikret bilinen ilk şiirini, on altı yaşında Sultani öğrencisiyken yazmıştır.
Tevfik Fikret, 24 Aralık 1867’de İstanbul’da dünyaya gelmiştir. 19 Ağustos 1015’te aynı kentte yaşama veda etmiştir. Çocukken annesini kaybetmiş ve babası da yıllarca sürgünde kalmıştır. Bu iki büyük yıkım onu derinden etkilemiştir. Ortaöğrenimini önce Mahmudiye Rüştiyesinde sonra da Galatasaray Sultanisi’nde yapmıştır. Burada Recaizade Mahmut Ekrem’in öğrencisi olmuştur. 1888’de Galatasaray’ı bitirdikten sonra Hariciye Nezareti İstişare Odası’nda (Dış İşleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi) kâtip olarak göreve başlamıştır. Duyarlı şair, buradaki görevinden -yeterince çalışmadan para aldığı gerekçesiyle- ayrılır. Bu etik davranışı yaşamının çeşitli dönemlerinde tekrarlanır.
Tevfik Fikret, 1891’de Mirsad dergisinin açtığı şiir yarışmasında birinci olur ve edebiyat çevrelerinin dikkatini çeker. 1892’de Galatasaray Sultanisinin ilk bölümüne Türkçe öğretmeni olarak atanır. 1894’te Hüseyin Kâzım Kadri ve Ekrem Bolayır ile birlikte Malûmat dergisini çıkartırlar. 1895’te Hükûmet, bütçede kısıntı yapma gerekçesiyle memur maaşlarının yüzde onunu keser. Buna tepki gösteren Tevfik Fikret Galatasaray’daki görevinden istifa eder ve inzivaya çekilir.
SERVET-İ FÜNUN DÖNEMİ
1896’da, eski öğretmeni Recaizade Mahmut Ekrem’in önerisiyle Servet-i Fünun dergisinin yazı işleri müdürlüğüne getirilir. Aynı yıl, Robert Kolej’e Türkçe öğretmeni olarak atanır. Bu yıllarda Abdülhamit yönetiminin aydınlar üzerindeki baskıları giderek yoğunlaşmıştır. Sansür ve jurnalcilik yaygındır. Nitekim, Tevfik Fikret’in bir dost toplantısında okuduğu ve II. Abdülhamit’i eleştiren bir şiiri yüzünden gözaltına alınır, soruşturma açılır ve evi aranır. Soruşturma yoluyla bir şey elde edilemeyince başka yöntemlere başvurulur; Robert Kolej’deki bir çaya karısıyla katılması eleştirilir ve hakkında yine soruşturma açılır, gözaltına alınır. Üst üste haksız uygulamalar, şairdeki "inziva" düşüncesini pekiştirecektir. O, Servet-i Fünun’daki arkadaşlarıyla her zaman birlikte, barış içinde yaşama ve sıla özlemi çekmiştir ama bunu asla gerçekleştirememiştir. Bir süre sonra Servet-i Fünuncular arasında görüş ayrılıkları başlar. Bazı arkadaşları dergiden ayrılır, Fikret de dergi sahibi ile anlaşamayarak yazı işleri yönetmenliğinden ayrılır.
Tevfik Fikret, zamanının büyük bir bölünü Robert Kolej’de geçirmeye başlamıştır artık. Kafasında ise "inziva" düşüncesi giderek büyümektedir. Planını kendisi çizerek Rumeli Hisarı’nda Robert Kolej’in yamacında Aşiyan adlı evini yaptırır. Eşi ve oğlu Halûk ile Aşiyan’a yerleşir.
Âşiyan’da çok az kişiyle görüşen Tevfik Fikret, "Sis, Sabah Olursa, Bir Lahza-i Tahattür" gibi toplumcu anlayışla kavga şiirleri yazar bunları elden ele dolaştırır. Babasını, çok sevdiği kız kardeşini bu dönemde kaybeden şairin evi sürekli Abdülhamit’in hafiyeleri tarafından gözetlenmektedir.
SİS
Gene bir sis kaplamış ufuklarını, inatçı bir sis,
gitgide büyüyen bir ak karanlık.
Ağırlığı altında ne varsa sanki yok olup gitmiş,
kalmış ortada kala kala bir tozlu yığın,
o tozlu, korkunç yığına bakan göz
şaşırır titrer, ilerisine gidemez.
Ama sen hak ettin bu karanlık, kalın örtüyü,
bu örtü tıpatıp sana uydu, ey kanlı toprak,
ey zulümler meydanı, ey yaldızlı ülke,
döktüğü kanla, çektirdiği acıyla çalım satan!
Ey gösterişin şatafatın beşiği ve mezarı,
oldum olası imrenilen kraliçesi Doğunun!
Ey kanlı sevgileri, kılı kıpırdaman
zevk ve safaya susamış bağrında emziren!
Ey Marmara’nın mavi kucağında
ölüm uykusuna yatmış diri,
ey köhne Bizans, büyücü kocakarı,
ey bin kocadan arta kalan el değmemiş dul,
gene de güzel görür, taptaze görür seni,
gene de üstüne titrer sana bakan,
Ne kadar tatlı, cana yakınsın, ne kadar,
süzgün, mavi gözlerinle sen uzaktan!
Oysa ne farkın var kirli kadınlardan senin,
hiçbir şey umurunda değil, belli,
ne bunca acı türkü, ne bunca kan ağlayan!
Sen kurulurken katmış olmasın bir hain el
senin temeline zehirli suyunu kötülüğün.
İşte her yanda ikiyüzlülüğün kiri,
nereye baksan çekememezlik, nereye baksan çıkarcılık.
nereye baksan hergelelik, yalan dolan.
Demek yükselmek yalnız bunlarla oluyor.
Koynunda barınan nice yaratık arasında
kaç tanesinin alnı açık, yüzü ak?
Örtün, ey İstanbul, kanlı toprak,
örtün, kart orospu, örtün, hiç uyanma!
(...)
Tevfik Fikret
Yenileştiren: A. Kadir
Meşrutiyet’in savunucusu
Ülkeye özgürlük ve barış getireceğine inandığı için İttihat ve Terakki’yi destekleyen şair/düşünür Tevfik Fikret 1908’de II. Meşrutiyet’in önemli savunucularından biridir.
Meşrutiyet’ten sonra inzivadan çıkan Tevfik Fikret, eski arkadaşlarıyla barışır. Hüseyin Kâzım ve Hüseyin Cahit ile Tanin gazetesini kurar. Özgür ruhlu ve inandığı yolda her zaman yalnız kalmayı göze alan Tevfik Fikret, kurdukları gazetenin İttihat ve Terakki’nin yayın organı durumuna getirilmesine karşı koyar. Arkadaşıyla kavga ederek gazeteden ayrılır. Yeni yönetimin önerdiği maarif nazırlığı görevini de kabul etmez. Bu göreve getirilen Abdurrahman Şeref’in çağrısıyla Galatasaray Sultanisi’nin müdürü olur.
Çalışkan ve ilkeli şair, yeni görevine başlar, ilk iş daha önce bir yangın geçiren okulun onarımını yaptırmak olur. Okulu yeniden düzenler, her şey düzenli ve işlevseldir. Ancak, toplantı salonunu mescidin üstüne yaptırdığı gerekçesiyle tutucu çevrelerin hedefindedir artık. Tam o günlerde 31 Mart Olayı patlak verir. Fikret gibi duyarlı bir şair, böylesine bir olay karşısında elbette sessiz kalamaz. Olayı protesto etmek için kendini okulun kapısına zincirle bağlatır; ertesi gün de görevinden istifa eder. Fikret’in düşmanları kadar dostları da çoktur. Öğrencilerinin ve Maarif Nazırı Nail Bey’in ısrarlarıyla tam yetkiyle okula geri döner. Sekiz ay sonra sular yine bulanır; bu kez yeni maarif nazırı Emrullah Efendi le anlaşamaz ve bir daha dönmemek üzere Galatasaray’daki görevinden ayrılır ve yeniden Aşiyan’a çekilir.
Tevfik Fikret, sorumlu bir aydın, geleceğe kafa yoran bir düşünür olarak İttihat ve Terakki iktidarına yönelik de eleştirileri vardır. 1912’de meclisin kapatılması üzerine bu olayı meclisin 1878’de kapatılmasına benzeterek "Doksan Beşe Doğru" şiirini yazar. Bu şiiri "Han-ı Yağma" ve "Sancak-ı Şerif Huzurunda" gibi şiirler izler.
YAĞMA SOFRASI
Bu sofracık, efendiler, halkımızın varı yoğu, hayatı,
kan ağlayan, can çekişen halkımızın,
bekler sizi, efendiler, önünüzde titrer durur,
ama sakın çekinmeyin, yiyin yutun, şapur şupur,
yiyin, efendiler, yiyin, bu iştah veren sofra sizin,
doyuncaya, tıksırıncaya, patlayıncaya kadar yiyin!
çok açsınız, efendiler, suratınızdan bellidir,
yiyin hadi, yemeseniz, yarın kalır mı, kimbilir,
sizi çağıranlar bu sofraya, bakın nasıl böbürlenir,
hakkınız bu, savaştınız, tamam, bu hak eldebir.
yiyin, efendiler, yiyin, bu eğlenceli sofra sizin,
doyuncaya, tıksırıncaya, patlayıncaya kadar yiyin.
(...)
Tevfik Fikret
Yenileştiren: A. Kadir
Tevfik Fikret’in çağdaş bir ülke ve bu ülkede yaşayan insanlar için hayalleri, planları vardır. Örneğin modern pedagoji ilkelerine uygun bir okul açmak, yeni bir edebiyat dergisi çıkarmak bunlardan sadece ikisidir ama ne yazık ki düşlerini gerçekleştirememiştir.
Fikret’in Şiir Yolculuğu
Tevfik Fikret, gençlik yıllarındaki şiir denemelerinden sonra Galatasaray’da Fransız şiiriyle tanışmış ve o andan başlayarak da kendi sesini aramaya çıkmıştır.
Parnasçılar diye anılan şairlerden ve özellikle François Coppé’den etkilenmiştir. Rübab-ı Şikeste’de görülen şiir anlayışında ve ses arayışında bu şairlerin izleri görülebilir.
Fikret’in doğa şiirlerindeki betimleme ustalığı, sanatçının ressamlığıyla bütünleşmiştir. Şiir ve resim sanatının estetiğiyle oluşturulan metinlerinde soyutlamalar tüm incelikleriyle görülebilir.
Halûk’un Defteri, Fikret’in ikinci şiir kitabıdır. Bu yapıtta, iyimser ve umutlu şiirler yer almıştır. Bu umudun içinde çalışkanlık, yurt sevgisi, özgürlük ve direnç gibi değerler vardır.
Rübabın Cevabı "Sis" şiiriyle başlayan dönemin başyapıtlarındandır ve yine haksızlık ve zorbalığın karşısında direnç ve umut vardır.
Mehmet Akif, 1912’de yayımlanan "Süleymaniye Kürsüsünde adlı şiirinde Fikret’i, Robert Kolej’de öğretmen olduğu için Protestanlara satılmışlıkla suçlamıştır. Fikret de bunun üzerine 1914’teki "Tarih-i Kadim’e Zeyl" şiirinde bu suçlamaya karşılık vermiş, din konusundaki düşüncelerini açıklamış, bütün dinlerin korkudan doğduğunu belirtmiştir.
Şermin, Tevfik Fikret’in çocuklara seslendiği, yalın bir dil ve kısa dizelerle yazdığı bir şiir kitabıdır.
Lakin ablam,
Rengin ablam,
Hain ablam,
Sofra başında dün akşam,
Astı bana çehresini,
Belki biraz hakkı vardı
Çünkü Rengin onun adı,
Ne var fakat gücenecek?
Rengin demek, renkli demek.
Benim kedim de üç renkli
Hem de benekli benekli
Sarı kedim
Siyah kedim,
Beyaz kedim.
Adı, "Rengin olsun." dedim
(...)
Tevfik Fikret, yenileşme dönemi Türk edebiyatının ve Serveti Fünun şairlerinin en önemlilerindendir. O, Abdülhamit döneminin baskılarını görmüş, İttihat ve Terakki hükümetinin yalpalamalarına tanık olmuş, her tanıklığını sanatıyla belgelemiş bir aydındır. Batıyı yakından izlemiş, kendi sanatını geliştirmiş ve kendinden sonrakilere örnek olmuştur. Şiirlerinde biçim ve içeriğe getirdiği yenilikler, bireysel ve toplumsal konulara eğilmesiyle dönemin öteki şairlerinden ayrılır. Ayrıca şiirlerindeki eleştiri ve ironi bugünkü toplumsal yaşamı anlatacak niteliktedir.
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür şairimize saygıyla.