Folklor oynanır mı?
Seyit Yöre
Türkiye’de sözlü ve yazılı olarak birçok kelime, terim asıl anlamının dışında kullanılmaktadır. Bu durum, üniversite eğitimi almışlar arasında da söz konusu olduğundan, Türkiye’de üniversitelerin sadece diploma almak ve vermek üzere kurumlar olması da düşündürücüdür. Konumuz bu olmasa da kelimelerin yanlış kullanımı ister istemez konuyu eğitime getirmektedir.
Bu yazının konu başlığına dönecek olursak, işte Türkiye’de yıllardır yazılı ve sözlü olarak yanlış kullanılan -ve halen işittiğim- yaygın bir terimin aslında ne olduğunu bu yazıda sunmak istedim. Yazımızın başlığındaki sorunun cevabını vererek başlayalım: Folklor oynanmaz! Çünkü folklor, “halk bilimi” anlamındadır. “Folklor oynadım/oynuyorum” diyenler ise folklor terimini “müzikli halk oyunları/dansları” oynamak anlamında kullanmaktadır. Folklor, diğer bilimler gibi 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Folklor terimi, halkların dilleri, âdetleri, gelenekleri, görenekleri, bâtıl inançları, hikâyeleri, şarkıları, şiirleri, müzikli ve müziksiz halk oyunları, atasözleri, sanatları ve kısaca tüm sosyal ve kültürel çıktılarını tanımlamak için İngiliz antikacı, araştırmacı ve yazar William John Thoms tarafından 1846'da ortaya konulmuştur. Folklor terimi ortaya çıkmadan halk kültürüne yönelmeye yönelik 16. yüzyıldan başlayan çalışmalar vardır. Halkın ruhunun yazısız kültürde aranması gerektiğini belirten Alman filozof, din bilimci, şâir ve edebiyatçı Johann Gottfried Herder, ulusçu gururu teşvik etmek amacıyla şarkı sözlerini toplayıp bunlar üzerinden halk dansları, masallar ve âdetleri keşfedip bu şarkı sözlerini de 1778-79’da Stimmen der Völker in Liedern (Şarkılarda Halkların Sesleri) kitabıyla yayınlamıştır. Herder’in bu çalışması, henüz folklor terimi yokken ortaya çıkan folklor araştırması örneği olmuştur.
ULUS-DEVLET OLUŞUMUNA KATKI
Her ulusun, ülkenin kendi halk kültürlerini inceleyen folklor ve araştırmacıları da ulusçuluğu benimsemiştir. Bu açıdan, özellikle 19. yüzyılda yükselen ulusçulukta birlikte halk kültürüne dönüp bu ürünleri toplayan araştırmacılar, ulus-devlet oluşumlarına da katkıda bulunmuşlardır. Bu araştırmacılar sadece o dönemin bilim insanları olmayıp besteci, müzisyen, şâir, yazar gibi sanatçılar da yaşadıkları veya komşu coğrafyalarda halk kültürlerinden ürünleri toplamışlardır. Bu toplananlar, günümüzde birçok kurumsal arşivde bulunmaktadır.
Folklor araştırmacıları çoğunlukla sözlü kültürlerle ve modern dünyadan etkilenmemiş kırsal insanlarla, sahalarla ilgilenirler ve bulabildiklerini toplayıp yazılı kaynağa dönüştürürler. 19. yüzyıldan itibaren Almanya'da dilbilimci Jacob Grimm, Karanlık Çağların Germen dinini aydınlatmak için, Britanya'da antropolog Sir Edward Tylor, yazar Andrew Lang ve diğerleri, tarih öncesi insanın inançlarını ve ritüellerini araştırıp yeniden yapılandırmak için folklordan gelen verileri kullanmışlardır.
‘YERELDEN ULUSALA’
19. yüzyılda özellikle Doğu Avrupalı çoksesli müzik bestecileri, kendi uluslarının halk müziklerini ya kendileri toplayıp ya da başkalarının topladıklarını kullanarak uluslarına özgü yeni müzik tınıları yaratmaya çalışmışlardır. Bu konuyu, 20 Mayıs 2022 tarihli Aydınlık Gazetesi’nde yayınlanan “Türkiye'de Çağdaş Müzik ve Rus Ekolü” başlıklı yazımda da örneklendirmiştim. Bestecilerden örnek vermişken, ünlü piyanist ve besteci Frédéric Chopin, Polonya halk şarkılarından yola çıkarak “Polonez” adını verdiği çok sayıda piyano eseri bestelemiştir. Bu yazıyı okuyanlar aynı anda belki Chopin’in Polonezlerinden de dinleyerek, folklorun yansımalarını daha somut algılayabilirler. Bestecilerin araştırma süreci 20. yüzyılda da devam etmiş, 1936’da Türkiye’ye gelen Macar besteci Béla Bartók, Anadolu’dan çeşitli halk şarkılarını fonografla kaydedip bunları Macar halk şarkılarıyla karşılaştırarak Macarların Asyalı kökenini bulmaya çalışmıştır. Bartók bunları yaparken de yazılarında hep “folklor” terimini kullanmıştır. Türkiye’den bahsetmişken yazar Yaşar Kemal de yazarlık birikimini halk kültürüne dayandırmış, gençliğinde Karacaoğlan, Dadaoğlu gibi tanınmış veya Serbestî ve Dede Ünal gibi tanınmamış âşıklara ait deyişler, destanlar, türküler, ağıtlar, mâniler, bilmeceler, türkülü halk hikâyeleri ve masallar derlemiştir. Bunlar da Sarı Defterdekiler: Folklor Derlemeleri adıyla kitapta yayınlanmıştır. Folklor aracılığıyla toplananların yeniden yapılandırılıp sunulması bazı yazar ve şâirler açısından olumsuz da değerlendirilmiştir. Bunlardan biri olan Cemal Süreya, kendi şiir anlayışından da kaynaklı olarak, 1956’da yazdığı “Folklor Şiire Düşman” başlıklı yazısında, çağdaş şâirlerin şiirlerinde halk deyimlerine yer vermesinin çağdaş şiirin entelektüel olması gereken çerçevesini daralttığını, yeni şiirleri sınırlandırdığını ifade edip şâir isimleri de vererek bunun teknik olarak doğru bir yöntem olmadığını belirtmiştir.
HALK DANSI DEĞİL ULUSÇU BİR BİLİM
Üniversitelerde bir eğitim programı da olan folklor, görüldüğü gibi müzikleri ve müzikli halk oyunlarını araştırsa da “halk dansı” değildir. Aslında halk kültürlerine ilişkin toplananların bazısı müzikte olduğu gibi yeniden yaratılarak kullanılmış, bazısı sadece arşivlerde kalmış bazısı da başka yaratımlarda fikir vermiş veya kullanılmıştır. Yani aslında folklor aracılığıyla halklardan toplananlar, eğitimli araştırmacılarca dönüştürülüp yeniden halka bu defa ulusal boyutta sunulmuştur. Buna uygun örneklerden biri de Türkiye’deki gibi, yerel boyutta toplanan halk şarkılarının sözleri veya müziklerinin değiştirilerek veya değiştirilmeden radyolarda ulusal boyutta sunulmasıdır.
Folklor araştırmaları, sadece edebiyat ve müzikte değil, görsel sanatlara da yansımıştır. Türkiye’de 1938’den itibaren Halkevleri aracılığıyla Anadolu’nun çeşitli yerlerini gezen ressamlar, gözlemlerini resimlerine yansıtmışlardır. Malik Aksel, Turgut Zaim, Abidin Dino, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nuri İyem halk kültürünü yansıtan ressamlardır.
Artık bu yazıyla “müzikli halk oyunu” anlamında olmadığı umarım anlaşılacak olan folklor, nesnel bir bilim olmaktan çok ulusal kültürleri temsil edecek halk ürünlerinin ortaya konulduğu ulusçu bir bilim dalı olarak varlığını sürdürmektedir. Epeyce genişleyebilecek bu yazıdan ayrı olarak folklor konusunu 23 Temmuz Cumartesi günü saat 12:00’de Ulusal Kanal’da yayınlanacak Sanat Hayatı programında da Zafer Bilgin’le irdeleyeceğiz. Zeliha Özlenir Nakipoğlu Halk Bilimi Yarışması özelinde halk bilimine değineceğiz. Konuyla ilgili okurumuzu şimdiden programı seyretmeye de davet edelim.