Fransa soykırımlarını NATO şemsiyesi altında yürüttü! Cezayir Savaşı’nda veto hakkımızı neden kullanmadık?
Doğan Duyar
5 Temmuz’un 60. yıl dönümü kutlamaları öncesi, televizyon izliyoruz. Cezayir kanallarında bağımsızlık savaşı filmleri yayımlanıyor.
Amar Laskri’nin “Doğu Devriyesi” (Patrouille à l'est) filmi karşımızda. Sene 1956.
Sahnede, yoksul, fedakâr, kahraman Cezayirliler. Radyonun başında Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin (FLN) çağrılarını dinliyorlar.
Radyodan yükselen ses bizleri irkiltiyor:
“Ey NATO!”
“Ey katil NATO!”
“Ey işgalci, sömürgeci NATO!”
Dikkat ediniz; Ey Fransa değil, ey NATO!
Hemen telefona sarılıp değerli dostumuz Prof. Dr. Belkacem İratni’yi arıyoruz.
“Hocam, FLN bildirilerinde ey NATO diyor!?”
“Evet” diyor hocamız ve açıklıyor:
“Biz, Cezayir Kurtuluş Savaşı’nda, NATO’yla savaştık!”
“NATO üyesi Fransa, ‘Cezayir, Fransa devletinin bir parçası’ ve ‘üye ülkeye saldırı var’ diyerek NATO’yu savaşa resmen dahil etti. Fransa soykırımlarını NATO şemsiyesi altında yürüttü.”
ÖZBEÖZ KARDEŞ CEZAYİR’DE KATLİAMLARA SESSİZ KALMAK
Hep sormuşuzdur:
Türkiye, Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde neden kardeş ve Müslüman Cezayir’e karşı Fransa’nın yanında yer aldı?
1515’den 1830’a, hatta Konstantin şehrinde Salih Beylerin yerel direnişlerini de dikkate alırsak 1837’lere kadar 300 seneden fazla bir arada yaşamışız.
1600’ların başında 12 bin bilemediniz 24 bin yeniçeri ve asker Cezayir’e gelmiş, yerleşmiş, çocukları olmuş. Türk ve Cezayirli ailelerin ortak çocukları, “kuloğlu” kuşakları yetişmiş.
300 senelik birlikten sonra ilişkiler kopmamış, dayanışma sürmüş. Osmanlı sonrası Cezayir’in Fransa’ya karşı mücadele eden milli kahramanı Emir Abdülkadir, Fransa’ya yenilince Türk topraklarına yerleşmiş, ömrünü burada tamamlamış. Ailesi Türkler tarafından korunmuş.
Ortak tarihimiz burada bitmiyor!
Nihayet bağımsızlık mücadelelerinde uğur olsun diye Atatürk’ün resimlerini koyunlarında taşımışlar.
Ho Şi Minh ve Burgiba’yla Fransa’da ortak gençlik teşkilatında mücadele etmiş, Cezayir yurtseverliğinin babası Messali Hadj, 1921’de Tlemsen şehrinde “Yaşasın Kemalist Devrim!” diye propaganda yaptığı için ilk gözaltısını yaşamış.
Türk-Cezayir ilişkisi ortak tarihin ötesinde.
Fransa’nın sömürgecilik döneminde 1950 yılında yaptığı nüfus sayımında, bakınız herhangi bir anket değil, resmi nüfus sayımında, Cezayirlilerin yüzde 30’u Türk kökenli olduğunu beyan etmiş!
Mısır, Libya, Tunus hele ki Cezayir kardeşimiz! Özbeöz kardeşimiz.
Cezayir’in köklü ailelerinden, meşhur milli içecek markası sahibi “Hamoud Boualem” diyor ki, “Biz İzmirliyiz”.
Diğer aile, “Rizeliyiz” diyor. Soyadları, “İstanbullu, İzmirli, Demirci, Hazineci, Sınacı, Bıçakçı ...”.
Bazı aileler, “Mavi, Sarı, Kara...”.
NATO’NUN YÖNETİCİLERİMİZİ KENDİLERİNE YABANCILAŞTIRMASI
Milletimize soruyoruz:
Cezayirliler özbeöz kardeşimiz.
Üstelik, Müslüman kardeşlerimiz. İki millet arasında hiçbir “husumet” yok. Karşılıklı sevgi ana duygu.
Diyelim ki, Cezayir kardeş değil. Hatta Müslüman değil.
Bu ne gaddarlık!
Cumhurbaşkanı Abdülmecit Tebbun’un ifadesiyle 1830 ile 1962 arası 5,5 milyon şehit veren bir milletin bağımsızlık mücadelesine neden veto hakkımızı kullanmadık?
Neden Fransa’nın katliamlarını “onayladık”!
Sadece 1954-1962 yılları arasında 8 yıllık Kurtuluş Savaşı’nda 1,5 milyon şehit veren bir milletin mücadelesine neden seyirci kalındı?
Katliamın vahameti anlaşılsın; 1962’de nüfus 8,5 milyon. Şehit sayısı 1,5 milyon!
Değerli Milletimiz; her aileden bir şehit verilmesine seyirci kalmamız bize “nasıl kabul ettirilebildi”?
ELİMİZİ KOLUMUZU BAĞLAMA ÖRGÜTÜ
NATO üyeliği hükümetlerimizin “ellerini kollarını bağlamış”, kardeş ve Müslüman Cezayir’de 1,5 milyon yurtseverin öldürülmesine, “içleri kan ağlayarak” sessiz kalmalarına yola çmıştır.
Dr. Şinasi Sönmez’in “Cezayir Bağımsızlık Hareketinin Türk Basınına Yansımaları (1954–1962)” adlı çalışmasından aktaralım.
Rahmetli Bülent Ecevit, Ulus gazetesinde 1957 yılında yazdığı yazılarında, Fransa’nın NATO emrindeki askerlerini ve silahlarını Cezayirli milliyetçilere karşı kullanmasını eleştirirken, Türkiye’nin de bir NATO üyesi olduğunu ve Fransa’ya kullanma iznini veren ülkelerden birinin de Türkiye olduğuna dikkati çekmiş.
Ecevit, bu silahların masum Cezayir halkına karşı kullanıldığını belirterek, bu suça Türkiye’nin dolaylı olarak katılmasını eleştirmiş.
27 Mayıs’ın Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel de NATO’nun olumsuz rolüne dikkat çekenlerden. Aktaralım: “Cemal Gürsel, Cezayir sorunu üzerine basına bir açıklama yapmış, Arap ülkeleri büyükelçileri ile konu hakkında görüşme yapmıştır. Gürsel yaptığı açıklamada, Cezayir’in kurtuluş mücadelesine öteden beri sempati duyduğunu, bu mücadeleyi desteklediğini devlet başkanı sıfatıyla ilan etmiştir. Feridun Bellisar, Türkiye ve Cezayir’i ve açıklamayı konu edinen yazısında, Gürsel’in Cezayirli milliyetçiler lehine yaptığı açıklamayı Türkiye adına olumlu bir gelişme olduğunu belirtmiştir. Menderes hükümetlerini kastederek, önceki hükümetlerin Cezayir ile ilgili açıklamalarda bulunmayışının nedenlerini yorumlamıştır.”
“Fransa- Türkiye arasında dostane ilişkinin sarsılmaması, NATO müttefikliğinin gereği olarak, Türkiye’nin Cezayir’i açıktan destekleyemediği görüşüne yer vermiştir.”
Rahmetli Suphi Karaman ağabeyimizden o heyecanlı sesinden dinlemiştim: “İlk işlerimizden biri Cezayirli albaylarla buluşup, nasıl yardımcı olabiliriz? diye sormak ve yardım etmek olmuştu”.
NATO üyeliği sadece “aymazlık”a yol açmıyor veya “uyanıklığı” köreltmiyor; kendimize, özümüze yabancılaştırıyor. Yetmiş yıllık yabancılaşmaya son vermenin zamanı.
NATO’dan çıkmak aynı zamanda Cezayirli 5,5 milyon şehide vefa borcudur. Aklanmadır.