Fransa’nın Afrika’da rövanş isteği
Fransa’nın dış politikasında, Ankara’nın Libya’daki etkisini tamamen ortadan kaldırmak son derece önemli bir hedef hâline gelmiştir. Fransa, Halife Hafter’in yürüttüğü tüm jeopolitik girişimleri desteklemeye ve onun kontrolündeki bölgelerde askerî üsler kurarak etki alanını korumaya devam etmektedir


Fransa, tarihsel olarak Afrika’da büyük bir güç konumundadır. Afrika kıtasının büyük bir kısmı, geçmişte Fransız sömürgesi olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra Fransa, sömürgelerin bağımsızlık hareketleriyle karşı karşıya kalmış ve onları serbest bırakmak zorunda kalmıştır. Bu gelişmelere karşılık olarak “Françafrique” adlı bir proje hayata geçirilmiştir. Bu proje, Benin, Gabon, Cibuti, Kamerun, Kongo-Brazzaville, Moritanya, Mali, Nijer, Senegal, Togo, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Çad gibi bir dizi Frankofon Afrika ülkesini kapsayan, sömürge sonrası döneme ait postkolonyal bir ilişki sistemidir.
Ancak başlangıçta Osmanlı, sonrasında ise İtalyan kontrolünde bulunan Libya, bu sistemin hiçbir zaman bir parçası olmamıştır. Çad, Nijer ve Cezayir gibi Sahel-Sahra bölgesinin istikrarı açısından önemli ülkelerle sınır komşusu olan Libya, bu yönüyle Fransa’nın ilgisini çeken bir ülke olmuştur. 2011 yılından itibaren Libya, Sahel bölgesi için dış kaynaklı önemli bir istikrarsızlık unsuru haline gelmiştir. Bu süreçte, Libya cephaneliklerinin yağmalanması sonucunda büyük çaplı sınır ötesi silah sevkiyatları, bölgedeki durumu daha da karmaşıklaştırmıştır.
2011 yılında, Fransa’nın kilit bir rol üstlendiği (eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin NATO’nun Libya’daki askerî müdahalesinin başlıca öncüsü olduğu) Muammer Kaddafi rejiminin devrilmesiyle birlikte, Sahel-Sahra bölgesi El Kaide, onun Mağrip’teki kolları ve IŞİD için açık hâle gelmiştir. Emmanuel Macron’un cumhurbaşkanı olarak göreve geldiği dönemde, Fransa Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarında Libya dosyasına ilişkin farklı yaklaşımlar mevcuttu. Fransa Savunma Bakanlığı’nın strateji belgelerinde, Libya’daki durumun bölgesel güvenliğe yönelik artan olumsuz etkileri açık biçimde yansıtılmıştır. Cumhurbaşkanı Macron ise Libya dosyasını, Fransa’nın diplomatik itibarını güçlendirmek için bir fırsat olarak değerlendirmiştir.

HAFTER’İ DESTEKLEDİLER
Kaddafi'nin devrilmesinden sonra Libya'da etkin olan aktörler arasında Fransa, gayriresmî olarak sürekli biçimde kendi kendini mareşal ilan eden Halife Hafter’i desteklemiştir. Bu tutumda, François Hollande döneminde uzun süre Savunma Bakanı olarak görev yapan Jean-Yves Le Drian’ın, Sahel ve Libya gündemini belirlemedeki etkisi büyük olmuştur. Emmanuel Macron döneminde Dışişleri Bakanı olan Le Drian, Hafter ile siyasi işbirliğini hızlandıran kişidir. Mayıs 2019’da, Halife Hafter komutasındaki Libya Ulusal Ordusu’nun (LNA) Trablus’a yönelik saldırısından yaklaşık bir ay sonra Le Drian, Le Figaro gazetesine verdiği röportajda Fransa’nın Libya’daki başlıca hedeflerini dile getirmiştir. Bunların başında terörizmle mücadele gelmekteydi; bu hedef, Fransa’nın 2013 yılında Mali’de başlattığı “Serval” operasyonundan bu yana bölgedeki öncelikli hedefidir.
Fransa'nın Libya'ya müdahil olmasının diğer nedeni, Le Drian'ın 2014'te "terörizm merkezi" olarak tanımladığı ülkenin güneyinin; Mısır ve Tunus gibi komşuların güvenliği, insan, silah ve uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele oldu. Hafter'in Libya'nın güneyi ve Bingazi'de terör yapılanmalarıyla savaşması, Fransa ve bölge ülkelerinin çıkarlarına uyumluydu. Le Drian'ın pozisyonu özetle şuydu: Fransız çıkarlarına hizmet eden her şey desteklenmeli. Siyasi çözüm ve seçimlerin önemini vurgulayan Fransa, yıllarca Hafter'e desteğini sürdürdü.
Hafter, Fransa için Libya ve çevresindeki bölgelerde "işini gören" bir isimdi. Ayrıca, siyasal İslam'ın ülke yönetiminden uzaklaştırılması hedefine de uyuyordu. Fransız çıkarları öncelikli olduğundan, demokrasiye aykırı bazı adımlar görmezden gelinebiliyordu. Bu nedenle Fransa, Fayiz es-Serrac liderliğindeki Ulusal Uzlaşı Hükümeti (UUH) ile yakınlaşmakta acele etmedi.
Meşruiyetten yoksun olmasına rağmen Hafter, Fransa'da sık sık ağırlandı. Macron ile son görüşme Şubat 2025'te Élysée Sarayı'nda gerçekleşti. Daha önce de Hafter'in Fransa'ya resmi görüşmelerden tedavi amaçlı seyahatlere kadar çeşitli ziyaretleri medyada yer aldı.

“Françafrique” projesi; Benin, Gabon, Cibuti, Kamerun, Kongo-Brazzaville, Moritanya, Mali, Nijer, Senegal, Togo, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Çad gibi bir dizi Frankofon Afrika ülkesini kapsayan, sömürge sonrası döneme ait postkolonyal bir ilişki sistemidir.
FRANSA LİBYA’DAN ASKER ÇEKMEK İSTEMİYOR
AB'nin etkili bir üyesi ve BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi olarak Fransa'nın asıl rolü, Hafter'e siyasi destek ve meşruiyet kazandırmaktı. Paris, bu saha komutanını "meşru bir siyasi aktör"e dönüştürerek, onun Libya'yı tamamen kontrol etme planlarını destekledi. Hafter ise kendisini teröristler ve cihatçı radikal İslamcılarla mücadeledeki "tek güç" olarak konumlandırdı. Uluslararası STK "Küresel Girişim"in Libya uzmanı Jalel Harchaoui'ye göre, Hafter retoriğinde ‘Müslüman din kardeşleri’ ile diğer cihatçı gruplar arasında ayrım yapmayı reddederek hepsini "terörist" olarak nitelendirdi.
Türkiye, uluslararası toplum tarafından tanınan UUH'yi en başından itibaren aktif şekilde destekledi. 2019'da imzalanan askeri iş birliği anlaşmasıyla Türkiye, UUH'ye askeri danışman, teçhizat ve silah desteği sağladı. Bu, UUH'nin özellikle Hafter karşısında konumunu güçlendirdi.
Fransa ise Libya'daki varlığını geri çekmeye niyetli değil. 2022'den bu yana Fransız birlikleri, Trablus'un 975 km güneyinde ve Çad, Nijer ile Cezayir sınırlarına 100-140 km mesafedeki el-Vig askeri hava üssünü kullanıyor. Üs, Libya'nın güney sınırlarındaki Sahra hareketliliğini kontrol etmeyi mümkün kılıyor. Üssün kullanım hakkı Hafter tarafından Fransa'ya verildi.
Ayrıca, UUH’nin, Türkiye’nin “Mavi Vatan” doktrininin hayata geçirilmesindeki rolü son derece önemlidir. Türkiye ile UUH arasında, Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma, Türkiye’nin bölgedeki konumunu güçlendirmiş; ancak Fransa, Yunanistan ve Kıbrıs gibi ülkeler tarafından uluslararası hukukun ihlali olarak değerlendirilmiştir.
TÜRKİYE-FRANSA KARŞI KARŞIYA
Tüm bu gelişmeler ışığında, Türkiye ve Fransa’nın Libya’daki çıkarlarının birbiriyle çeliştiği açıkça görülmektedir. Fransa için Libya’nın refahı değil, Afrika’daki eski sömürgeler üzerindeki kontrolü sürdürmek ve Akdeniz üzerinden gelen yasadışı göçü engellemek daha önceliklidir. Paris yönetimi, Türkiye’nin attığı her adımı, küresel İslamcı gündemin güçlendirilmesi olarak yorumlamaktadır. Avrupa Birliği’ndeki diğer “Hristiyan kulübü” üyeleri gibi Fransa da, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hükûmetini, siyasi İslam’ı dünya genelinde yaymayı amaçlayan gizli bir İslamcı yapı olarak görmektedir. Bu bakış açısı, Türkiye’nin ulusal çıkarlarının göz ardı edilmesine neden olmaktadır.
Sonuç olarak, Fransa’nın dış politikasında, Ankara’nın Libya’daki etkisini tamamen ortadan kaldırmak son derece önemli bir hedef hâline gelmiştir. Bu doğrultuda, Fransa, Halife Hafter’in yürüttüğü tüm jeopolitik girişimleri desteklemeye ve onun kontrolündeki bölgelerde askerî üsler kurarak etki alanını korumaya devam etmektedir. Paris yönetimi, son yıllarda Afrika kıtasında Türk diplomasisinin kazandığı başarılara karşılık, kendi diplomatik kayıplarını telafi edebilmek için bu mücadeleyi sonuna kadar sürdürecektir.