Fransız Avukat Gilles Devers Aydınlık’a konuştu: Savcı soykırım suçlamasıyla soruşturma yürütüyor
İsrailli yetkililer hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde soykırım suçlamasıyla soruşturma yürütülüyor. Süreci başlatan isim Fransız avukat Devers, Ulusal Kanal ve Aydınlık’a konuştu. Devers, İsrailli yetkililer için tutuklama talep ettiklerini söyledi
Filistinlilere hitaben söylediği "Sizin bir ordunuz yok, biz sizin ordunuz ve sesiniz olmak istiyoruz." sözleriyle tüm dünyada yankı yaratan Fransız avukat Gilles Devers, öncülüğünü yaptığı 600 kişilik avukat ordusuyla İsrail'in Filistinlilere karşı işlediği suçları Uluslararası Ceza Mahkemesine taşıdı.
-
"Sizin bir ordunuz yok, biz sizin ordunuz ve sesiniz olmak istiyoruz." Bu şiirsel sözleriniz bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de yankı buldu. Şu anda kaç ülkeden kaç avukat Filistin için bir araya geldiniz?
İşler hızlı ve iyi ilerliyor. Şu anda 600 avukat şikâyete imza attı. Ancak saymayı bırakacağız. Avukatları ülke ülke örgütlememiz gerekiyor. Türkiye'de çok güçlü bir seferberlik var. İşte görüyorsunuz, ilk aşamada 15 gün içinde 300 avukatımız oldu. 10 gün sonra Mahkeme'ye yaptığımız ziyarette 600 avukattık. Her gün talepler alıyoruz. Filistinlilerin hizmetinde ordumuz devreye girdi. Her yerdeki avukatların adanmışlığına güvenebileceğimi biliyorum. Pek çok şeyi değiştireceğiz.
-
Uluslararası Ceza Mahkemesine başvuru yapıldı mı? Dava süreci nasıl işleyecek? Şu anda hangi süreçtesiniz?
Uluslararası Ceza Mahkemesinde, uluslararası yargı yetkisine özgü çok özel bir prosedür var. Şu anda soruşturma açma aşamasındayız. Size vereceğim ilk cevap, bu soykırım eylemiyle ilgili olarak Mahkeme nezdinde derinlemesine bir soruşturma yürütüldüğüdür. Bu, soruşturmadan sorumlu ekiple 22 Kasım'da yaptığımız görüşmenin sonucudur. Bu zaten önemli bir başarı.
Ardından, diğer davalarda olduğu gibi durumun izin verdiği şekilde, yani çok güçlü bir öneme sahip olan bu soykırımı engelleyebilecek tutuklama emirleri gibi önlemlerin alınmasını talep ettik. Birkaç gündür bir duraklama var, ateşkes hakkında konuşmaya bile cesaret edemiyoruz, ancak Başbakan (Netanyahu) her şeyi yok etmek istediğine dair açıklamalar yapıldı. Bu yüzden onu engellemeye çalışıyoruz.
Yargılama süreci ise daha yavaş. 15 yıldır davaları takip ediyorum ve ilerleme kaydetmeye çalışıyoruz ve gerçekten bu kez temasın tamamen farklı olduğunu ve bu önceki çalışmanın meyvesini aldığımızı söyleyebilecek durumdayım. Bu da savcılıkla iyi bir aşamada çalıştığımız anlamına geliyor.
‘FİLİSTİN’İ EGEMEN DEVLET OLARAK TANIYOR’
-
Mahkemenin talebinizi soykırım olarak kabul ettiğini söylediniz değil mi?
Evet, başka bir deyişle, Mahkeme nezdinde kabul şartı yoktur, ancak sıklıkla ortaya çıkan soru, İsrail Uluslararası Ceza Mahkemesini tanımadığı için bu başvurunun bir geleceği olmayacağıdır. Bu mesele çözüme kavuşturulmuştur. Mahkeme önünde bir yıl süren tartışmalardan sonra karara bağlandı. Filistin'in bir devlet olduğu ve bu devletin Batı Şeria, Gazze ve hatta Doğu Kudüs üzerinde egemen yargı yetkisine sahip olduğu 2021 yılında, savcı tarafından değil ama Mahkeme tarafından karara bağlandı. Bu da Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Filistin için çok iyi bir zemin olduğu anlamına geliyor. Çünkü dünyada Filistin'in egemenliğe sahip bir devlet olduğunu açıkça kabul eden tek mahkeme... Dolayısıyla, Lahey'e gidip orada çalışan ekiplerle görüştüğümüzde gündemde olan bu konu hiç tartışılmıyor. Davanın kabul şartları vardır.
-
Uluslararası Ceza Mahkemesine devletler dava açabiliyor diye biliyoruz. Siz Filistin Devleti adına mı dava açtınız?
Bu biraz daha karmaşık. Yani Devletin bunu onaylaması gerekiyor, bu da yapıldı. Filistin bunu 1 Ocak 2015 tarihinde yaptı. Ardından, genel cezai yargı yetkisini devretmek üzere "referal" adı verilen genel bir şikâyette bulunması gerekiyordu. Bu da yapıldı. Bu yapıldıktan sonra, herhangi bir kişi, herhangi bir örgütlü grup Mahkeme'ye kanıt gönderebilir. Biz de bunu yaptık. Sesimizi güçlü bir biçimde duyurduk. Bize yetki veren 150 sivil toplum kuruluşu avukatının ağırlığı ve delillerin uygunluğu ses getirdi. "İsrail'in kendini savunma hakkı vardır" söylemi yayılmaya başlamıştı ve Batılı ülkeler tam bir sis içindeydi. Biz de "Bu bir soykırımdır" diyerek harekete geçtik ve argümanın gücü davanın dikkate alınmasında büyük rol oynadı. Dava savcıyı da bir pozisyon almaya zorluyor. Ve şu anda mağdurlardan davalar alıyor ve üzerinde çalışıyoruz. Yeni, iyi hazırlanmış, çok hassas bir çalışmayı da önümüzdeki hafta savcılığa göndereceğiz. Acil eylem talep eden bir dizi önemli dosyamız olacak.
-
Bütün bunların ardından konuyla ilgili baskı gördünüz mü? Tehdit aldınız mı?
Ne biri ne de diğeri... İnsanlar konu hakkında biraz deneyimim olduğunu ve bu şikayet ve soykırım hakkında yazdığımı biliyorlar. Eğer yanılıyorsam, bana söylemeliler. Bizler avukatız ve analizimin tamamen yanlış olduğuna dair herhangi bir argüman görmedim. Her geçen gün, hukuk profesörü olan avukatlardan, hukuk profesörlerinden, sivil toplum kuruluşlarından yeni destekler alıyoruz. Çünkü bu içtihada göre de soykırımdır ve kimsenin bunu inkar etmesi mümkün değil.
‘İSRAİL İNSANLIKTAN ÇIKTI’
-
Bu davanın ne zaman ve nasıl sonuçlanacağını öngörüyorsunuz?
Bir avukat süre üzerine strateji kurmamalıdır. Özellikle de karar tarihine yargıçlar karar verirken... Filistinliler son derece makul, artık başvurabilecekleri ve kendilerini diğerleriyle eşit insan olarak gören bir mahkemeleri olduğu için çok ilerleme kaydettiklerini görüyorlar. Dünyada bunun var olduğu tek yer burası. Şimdi kanıtlama alanına geçiyoruz. Umarım birkaç tutuklama emri alırız, göreceğiz. Mahkeme tutuklama emri çıkaramayacağına karar verirse, güven bunalımı yaşanacaktır. Biraz aceleci davrandığımız başka davalar da oldu. Bu kez daha dikkatli ilerliyoruz. Tüm yıkımlar, tüm ölüler, tüm yaralılar, ömür boyu travma yaşayacak tüm insanlar... Geriye dönüp baktıklarında yaşadıkları binanın harabeye döndüğünü ve tam da kış yaklaşırken hiçbir şeylerinin kalmadığını görüyorlar. Bunlar korkunç çileler... İsrail'in tüm söylemleri insanlıktan çıkmış durumda olduklarını gösteriyor. Hesap vermeleri gerekiyor. Ulusal gruplardan oluşan yetenekleri ve becerileriyle hareket edecek devasa avukat ağı, yasal bir vurucu güç sağlayacak.
-
Güney Afrika, Bolivya, Bangladeş, Komorlar Devleti ve Cibuti de Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne başvuruda bulunduğunu duyurdu. Bütün bu davalar birleştirilecek mi? Ayrı ayrı mı ele alınacak?
Hepsi birleştirilecek. Şikâyetimizi takiben başvuruda bulunan bu 5 devletin girişimini memnuniyetle karşılıyoruz. Üye Devletler ve biz bir şikâyette bulunuyoruz. Bu savcı için önemli. Çünkü kararı kendisi almak zorunda değil. Üye Devletler tarafından kendisinden talep edilen bir kararı alıyor, dolayısıyla bu çok önemli bir adım. Türkiye ve gibi UCM üyesi olmayan ülkeler de uygun argümanlarla geldiklerinde, onları mutlaka dikkate alıyoruz ve bugün hâlâ diğer devletlerle işbirliği çağrısında bulunuyoruz. Güvenlik Konseyi'nin de bu konuyla ilgilenmesi gerekiyor. Ancak bunu engelliyor. Yani onlar da suç ortağı... Peki biz nereye gideceğiz? Evet, Mahkeme'ye dönüyoruz. Savcıdan çok şey istiyoruz. Güçlü devletlerin üstlenmediği sorumlulukları üstlenmesini talep ediyoruz. Ancak bu onun ve oluşturduğumuz hukuk camiasının işi... Savcıya yalnız olmadığını, başka bir deyişle hukukun herkese ait olduğunu, kana susamışlara ait olmadığını söylemek için oradayız.
-
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin vereceği kararı hangi merci uygulayacaktır?
6. maddedeki tutuklama emri tüm imzacı devletler tarafından uygulanmalıdır. Böylece ilgili kişiler Mahkeme'yi reddeden ülkeler dışında artık hareket edemeyecektir. Kararın etkisi bunun da ötesinde olacaktır. Tutuklama tedbiri çıkarsa Batılı Devletlerden de mahkeme tarafından tutuklama emri çıkartılmış bir kişiyi artık desteklememeleri istenebilir. İstediğimiz şey, bir İsrail Başbakanının "Gidip Filistinlileri vuracağım ve onların evlerinden kovacağım." diyebileceği bir durumun artık olmamasıdır.
-
Suçları kime istinat ediyorsunuz? Devlet veya hükümeti değil kişileri suçluyorsunuz değil mi?
Başbakanı, Savunma Bakanını ve askeri operasyonlardan sorumlu kişiyi hedef aldık. Ancak avukat olarak üstlendiğim rol ile yargıç rolünü birbirine karıştırmıyorum. Sonuçta onlara verdiğimiz bilgiler ve kanıtlar temelinde karar vermek yargıca kalmıştır. Yarın Cezayir'de, avukatlara "Avukat olarak kalın, işinizi yapın." demek üzere büyük bir uluslararası kongre ve çalışma toplantısına başlıyoruz. Peki Filistinlilerin hakları çalınıyor mu? Evet, hakları ihlal ediliyor ve biz onları çok aktif olan Filistin Barosu aracılığıyla savunabiliriz. Yarın burada olacaklar ve davalarda işbirliği yapmaya başladık. Bizler insanların haklarını savunma konusunda uzmanız. Şu anda müvekkilimiz Filistin halkı ve biz de onların hizmetindeyiz.
‘ABD HİÇBİR MAKAMI TANIMIYOR’
-
İsrailli yetkililerin yıllardır insanlık ve kanun dışı eylemlerine tanık oluyoruz. Uluslararası hukuk insanlık dışı eylemleri engellemekte yetersiz mi kalıyor? İnsanlığa karşı suçların engellenmesi için hangi adımların atılması gerekiyor?
İki şey söyleyebilirim; yasalar her zaman aynıydı, kurallar aynıydı ama en büyük eksikliğimiz anlaşmazlıkları dile getirebileceğimiz organlardı. Şimdi, bu hâlâ çok karmaşık çünkü mahkemenin kapısından içeri girdiğiniz ve çok iyi karşılandığınız için soruşturmanın açık olduğu anlamına gelmiyor. İstenirse tutuklama emirleri ertesi gün çıkarılır... Dolayısıyla bunlar her zaman çok ama çok zor mücadelelerdir. ve bugün sizinle konuşurken kesin bir bilgim yok. Kesin olarak bildiğim şey yapılması gereken işler. Sabra ve Şatila'ya (16 ve 18 Eylül 1982'deki Filistin kamplarındaki İsrail katliamları) baktığınızda, bir yargılama söz konusu değildi çünkü yargı yetkisi yoktu.
Ayrıca Uluslararası Ceza Mahkemesini şöyle veya böyle eleştirenlerin, yakından bakıldığında, uluslararası hukuku para ve silah hukukuna inanan büyük güçlü lobiler için kaldırmaya çalıştıklarını görmek önemlidir. Yasa önünde tüm insanlar eşittir. Biz bu ilke çerçevesinde ilerliyoruz.
Batılı ülkelerin ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nin gücü de bir paradoks yaratıyor. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri hiçbir uluslararası anlaşmayı onaylamadığı halde hukuka saygı duyulması gerektiğini söylüyor. Hiçbir makamı tanımayan bir Yüksek Mahkemeleri var... Türkiye Avrupa Konseyi üyesidir, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne tabidir. Kararları dikkate alır. 47 üye için bunlar önemli garantilerdir. Amerikalılararası İnsan Hakları Mahkemesi Güney ve Kuzey Amerika'nın hepsi aynı mahkemede. Amerikalılararası İnsan Hakları Mahkemesi ulusal düzeyde bir hata yaptığımızda, yanlış bir muhakeme yürüttüğümüzde, vatandaşlara uluslararası bir organ önünde bir garanti veriyor. Amerika Birleşik Devletleri bunu da reddediyor. Haklar söz konusu olduğunda Amerika Birleşik Devletleri her şeyi reddediyor. Çocuk Hakları Komitesi'ni reddediyor, Amerikalılararası İnsan Hakları Mahkemesi'ni reddediyor, tek bir anlaşmayı bile onaylamıyor ve yine de herkese vaaz veriyor. Umarım bu çalışmayla, bu günlerde, uluslararası hukukun okunmasını yeniden dengelemek, onu gerçekten bir halk hakkı haline getirmek için temeller atıyoruz. İnsanlar adaleti ele geçirecek. İnsanların adaletin karmaşık olduğunu, çarpıtıldığını, asla işe yaramadığını düşünmeyi bırakacaklar. Bu yüzden korkuluyor.
-
Filistinliler için gösterdiğiniz çaba ve sorularımızı cevapladığınız için teşekkür ederiz...
Aldığımız neticeler, uzun süreli bir çalışmanın sonucu olduğu için hemen bir boyut kazanıyor. Bu projeyi başlattığımızda Pakistan'dan Brezilya'ya kadar pek çok yerden destek aldık ve herkes aynı dili konuşuyor, yasanın dilini, bu yüzden bunu yapılandırmamız gerekiyor, insanların yasayı sahiplenmesine ihtiyacımız var.
HEDEFLERİ FİLİSTİNLİLERİ GAZZE’DEN KOPARMAK
-
Filistin'de soykırım suçu işlendiğini söylediniz. Roma Statüsü'ne göre diğer ihlaller nelerdir?
Ben tek bir suç olan soykırımı seçiyorum. Bu küresel bir bakış açısı sunuyor. Ancak tek başına ele alırsanız, bir dizi suç bulursunuz.
Evlerin bombalanması, ayrım yapılmaması, yüzde 97 yüzde 98 oranında sivillere yapılan saldırılar, hastanelere, ambulanslara saldırılar, nüfusun zorla nakledilmesi...
Görmemiz gereken şey, bunun diğer saldırılarda gördüğümüz gibi bir dizi münferit olay olmadığıdır. Bu, Filistinlilerin artık Gazze'de bir yerleri olmadığını anlamalarını sağlamaya yönelik yaklaşımdır. Bunu yapmak için de bir dizi suç işleniyor. Yani suç üstüne suç işleyerek amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar. Suyu, elektriği kesmek, evleri yıkmak, 1 milyon kişiyi evlerini terk etmeye zorlamak... Bunu bir vizyon çerçevesinde yapıyorlar.
Bombalamalar, çok sayıda ölüm, ciddi yaralanmalar ve şiddetin artı etkileri... Ve sonra bir söylem: Filistinlilere "siz hayvansınız ve artık burada yeriniz yok" deniliyor. Çocukları vuruyorlar. Çocukları öldürmek şunu söylemenin bir yoludur: "Ne yaparsanız yapın ama çocuklarınız asla güvende olmayacak ve çocuklarınızın çocukları da güvende olmayacak. Bu yüzden bu toprakları terk etmek zorundasınız"
Bu yaşananlar ile kendi kaderini tayin ilkesi arasında bağlantı kuruyoruz. Filistin halkının kendi topraklarında yaşama hakkına saygı gösterilmediği andan gözlerimizin önündeki soykırım suçu ortaya çıkıyor.
‘SİLAHLI DİRENİŞ ULUSLARARASI HUKUK ÇERÇEVESİNDE’
-
Bugüne kadar İsrail'in eylemleri karşısında herhangi bir yargı kararı var mı?
Batı tarafından her zaman küçümsenen 5 Şubat 2021 tarihli karar var. Bu karar, Filistin'in bir devlet olduğuna ve yargı yetkisi sorunu olmadığına hükmediyor. Dolayısıyla Filistin topraklarında suç işleyen herkes, uyruğu ne olursa olsun, anlaşmayı onaylamış olsun ya da olmasın UCM'ye tabidir. Dolayısıyla bu bize önemli bir dayanak sağlıyor. Zira silahlı gruplar da dâhil olmak üzere Filistinliler bunun uluslararası hukuk açısından mükemmel bir karar olduğunu söylediler. Silahlı direniş uluslararası insancıl hukuk kuralları çerçevesinde yürütülmektedir. Eğer aşırılıklar varsa, bunlar incelenecek ve yargılanacaktır. Bunları tartışabiliriz. Bunda bir sorun yok ama İsrail'in tepkisi bunun antisemitik bir mahkeme olduğu, Yahudilerin kendi topraklarında yaşamalarını engelleyeceğini söylemek oldu.