Fransız tarihçi: Soykırım iddialarına karşı atak zamanı
AİHM'nin sözde soykırım iddialarına dair kararına rağmen Türk yetkililer her sene 'ortak komisyon kuralım' önerisini dile getiriyor. Fransız tarihçi Gauin'e göre AİHM kararından sonra artık 'Yasal araç ile karşı saldırıya geçme zamanı. Bu fevkalade önemli fırsat kaçırılmamalı'.
Türk Hükümeti, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili kararını tam olarak anlamadı ver her sene 1915 olaylarının yıl dönümü vesilesiyle “ortak tarih komisyonu” önerisine atıf yapan açıklamalar yayınlıyor. Yani “Gelin soykırım var mı yok mu tarihçiler karar versin” diyor. Fransız tarihçi Maxime Gauin, “AİHM’nin kararı sadece konuşma özgürlüğü açısından bir zafer değildir, aynı zamanda ilk defa bir uluslararası mahkeme 'soykırım' iddialarının şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde kanıtlanmamış olduğunu ifade etmiştir” diyerek soykırım iddialarının hukuki bir dayanağı olmadığına işaret ediyor.
Gauin, “Özgürlükle yüzleşmek: Rasyonel tartışmanın zaferi ve bunun sunuçları” başlıklı makalesinde AİHM'nin kararının önemine değiniyor. AİHM kararına kadar soykırım iddialarının reddinin cezalandırılmasına ilişkin Fransa ve İsviçre'deki örnekleri inceleyen Gauin, Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek'in “Ermeni soykırımı” iddiasının “emperyalist bir yalan” olduğu açıklamasından ceza alması üzerine konuyu AİHM'ye taşıma sürecini hatırlatıyor. Gauin, “Perinçek'in cüretkar girişimi” neticesinde AİHM'nin aldığı kararların ne anlama geldiğini bir kaç başlıkta şöyle özetliyor:
1) AİHM 'ırkçılık' suçlamasını ezmiştir.
Ermeni milliyetçi propagandası “soykırım” iddialarına karşı yapılan herhangi bir meydan okuyuşu, Yahudi Soykırımı’nı inkar eden Yahudi düşmanlarının yaptığına benzeterek, genellikle “ırkçılık” suçlaması ile sindirmektedir. Davalı İsviçre tarafınca hiçbir yenilik katılmadan tekrarlanan bu iddia AİHM tarafından ezilmektedir: (Yazar AİHM kararına atıf yapıyor: Başvuranın konuşmalarının ve tezlerinin esası tarihi çerçevededir. Ayrıca, başvuran, iki Devlet, yani bir tarafta Türkiye, diğer tarafta halkı kıyım ve tehcirlerden mağdur olan Ermeni tarafı arasındaki bir mesele hakkında siyasetçi olarak konuşma yapmıştır. Bir suçun nitelendirilmesi ile ilgili olduğundan meselenin hukuki bir boyutu da bulunmaktadır. Buradan hareketle, Mahkeme, başvuranın konuşmasının hem tarihi, hem hukuki, hem de siyasi nitelik taşıdığı kanaatindedir.”
EŞİ GÖRÜLMEMİŞ ZAFER
2) AİHM, sözde “Ermeni soykırımı” ile Yahudi Soykırımı arasında cok belirgin bir ayrım yapmıştır.
“Ermeni soykırımı” tanımlamasına itiraz eden tarihçiler ve diğer herkes için AİHM kararının en önemli kısmı şudur: “(AİHM kararının ilgili maddesine atıf) Her halükarda, doğası itibariyle tarihi araştırmanın tartışmalı ve tartışmaya açık olması ve nihai sonuçlara ulaşmaya veya nesnel ve kesin gerçekleri ifade etmeye pek imkan vermemesi nedeniyle, mevcut başvurudakine benzer olaylara ilişkin olarak bir ‘genel oydaşma’, özellikle de bilimsel bir oydaşma olabileceği bile kuşkuludur Bu bağlamda, işbu dava, Holokost suçlarının inkarına ilişkin davalardan acıkça ayrılmaktadır.” (bkz,
örneğin, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi tarafından görülen Robert Faurisson- Fransa, 8 Kasım 1996, tebliğ no: 550/1993, doc. CCPR/C/58/D/550/1993 (1996)). İlk olarak, söz konusu davalarda başvuranlar yalnızca bir suçun hukuki niteliğine itiraz etmemiş, bazen gaz odalarının mevcudiyeti gibi cok somut tarihi olguları inkar etmişlerdir. İkinci olarak, söz konusu başvuranların mevcudiyetlerini inkar ettikleri suçlara ilişkin mahkumiyetlerin, 8 Ağustos 1945 tarihli Londra Antlaşması’na ekli (Nurnberg) Uluslararası Askeri Mahkemesi Statüsü’nün 6. maddesinin (c) fıkrası (yukarıda 19. paragraf) ile sarih bir hukuki temeli bulunmaktaydı. Son olarak, başvuranlar tarafından tartışmaya açılan fiillerin gerçekleştiğinin uluslararası bir mahkeme tarafından açık bir biçimde saptandığı değerlendirilmiştir.”
Bu paragraf önemli, hatta eşi görülmemiş bir zaferdir. Uluslararası bir mahkeme esasen bariz olan, ancak Ermeni propagandacıları tarafından sert bir şekilde inkar edilen iki gerçeği fiilen onaylamaktadır:
'YASAL DAYANAK YOK'
Birincisi “Ermeni soykırımı” iddiaları için “belirgin bir yasal dayanak” yoktur. Gerçeklere bakılacak olursa, İstanbul’daki 1919-1920 davaları çok ciddi bir şekilde temel savunma haklarını ihlal etmişti. Mahkum edilenlerin soruşturma aşamasında avukat desteğinden faydalanmalarına izin verilmemiş, çapraz sorgulamaya yer verilmemişti. Nisan ve Ekim 1920 arasında gerçekleşen davalarda ise avukat tutma hakkı bile yoktu. Bu son dönemde açıklanan mahkumiyetlerin çoğunluğu Ocak 1921’de yapılan temyizde reddedildi. Diğer bütün hükümler ise Lozan Antlaşmasının (1923) içerdiği af sayesinde geçersiz sayıldı. Bu askeri mahkemelerden çabucak memnuniyetsiz kalan İngiliz yetkilileri, Ocak-Şubat 1919 başları kadar erkence Malta’da kendi mahkemelerini ayarlama niyetlerini doğruladılar. Ancak İngiliz ordusu tarafından el konulan Osmanlı belgeleri, Ermeni nüfusu yok etme niyetini kanıtlamanın tam aksine, açık bir şekilde yerel yetkilileri katliamlara yol açacak önlemler almamaları konusunda uyarıyordu. Bununla bağlantılı olarak, Amerikan arşivlerinde Malta’da gözaltında tutulan 144 Osmanlı yetkilisinin suçunu gösterecek herhangi bir kanıt bulma teşebbüsü tamamen başarısız oldu. Suç ispatlayıcı herhangi bir delil bulma konusunda tüm umutlarını kaybeden İngiliz yetkilileri, iki dalga halinde 1921 yılında tutsakları serbest bıraktılar.
SOYKIRIM İSİMLENDİRMESİ BİLE ÇOK TARTIŞMALI
İkincisi “soykırım” iddiasını da içerecek şekilde 1915-16 Ermeni tehcirleriyle ilgili olarak bir akademik tartışma mevcuttur. Yahudi Soykırımı haklı bir şekilde hem AİHM hem de BM tarafından, varoluşu ve ardındaki niyeti herhangi bir ciddi tartışmaya tabii olmayan tartışılmaz bir gerçek olarak kabul edilmiştir. Varlığına dair yapılan itirazlar genelde ırkçılık yüzünden tetiklemektedir ve dahası, son birkaç on-yılda (özellikle de 1967’deki Altı Gün Savaşı sonrasında) Yahudi düşmanlığını yaymak için bir araç olarak kullanılmaktadır. Ancak New York
Üniversitesi’nde hukuk profesörü olan Joseph Weiler’ın belirttiği gibi: “‘Ermeni soykırımı' isimlendirilmesinin kendisi bile çok tartışmalıdır.”
KARŞI ATAK ZAMANI
Yazar Gauin, makalesinin sonunda AİHM kararının tarihçiler açısından önemine de değiniyor.
Şimdiye kadar Ermeni propagandasına karşı çıkan tarihçilerin kendilerine yöneltilen hakaret ve tehditler karşısında pasif kaldığını söyleyen Gauin'e göre “Artık bu tür saldırılara maruz kalan tarihçilerin her türlü yasal araç ile karşı saldırıya geçmeleri gerekmektedir. AİHM kararı, mevcut akademik tartışmayı kabul etmeyen ve arşivler ve diğer birincil kaynaklara dayalı savlar yerine hakaret kullanan aşırı Ermenilere karşı hakaret davası açılması için güçlü bir içtihat zemini temin etmektedir. Ermeni meselesiyle ilgili olarak adil bir tartışma için altın bir fırsat sundu. Dürüst olmayan yöntemler ve hakaretler ve aynı zamanda özgürlüğü öldüren tasarılar engellenmelidir. AİHM’nin kararı, özgür tarihi araştırma ve tartışmaya yönelik olan iki tehlikeye karşı çok güçlü bir yasal araç sunmaktadır. Bu fevkalade önemli fırsat kaçırılmamalıdır.”