22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Gazi Albay Mustafa Başel Kıbrıs'ta cephe hattını anlattı: Albayrağın yanına Ayyıldızlı Akbayrak eklendi

Gazi Albay Mustafa Başel, Kıbrıs Barış Harekatı'nda yaşadıklarını bizimle paylaştı. Başel, 'Şanlı Ayyıldızlı Albayrağın yanına bir de Ayyıldızlı Akbayrak eklenmiştir' dedi.

Gazi Albay Mustafa Başel Kıbrıs'ta cephe hattını anlattı: Albayrağın yanına Ayyıldızlı Akbayrak eklendi

Gazi Emekli P. Kd. Albay Mustafa Başel, Kıbrıs Barış Harekatı’na Bolu Komando Tugayı, 3. Tabur, 3. Bölük Komutanı olarak katıldı. Üstün Cesaret Madalyası ve KKTC Millî Mücadele Madalyası sahibi. 50. yıl için, “Şanlı Türk Ordusu 20 Temmuz 1974’de Kıbrıs’ta katıldığı “Gerçek şu ki; Yavru Vatan Kıbrıs’ın sınırları bu sayede çizilmiştir!.. Şanlı Ayyıldızlı Albayrağın yanına bir de Ayyıldızlı Akbayrak eklenmiştir.” dedi.

Gazi Albay Mustafa Başel Kıbrıs'ta cephe hattını anlattı: Albayrağın yanına Ayyıldızlı Akbayrak eklendi - Resim : 1
Mustafa Başel

NEFRET VE HÜRMET

Üsteğmen rütbesiyle Komando Bölük Komutanı olarak harekâta katılan Başel unutamadığı bir anısını bizimle paylaştı:

“22 Temmuz 1974, Pazartesi. Üçüncü gün: Karşımızda, adeta küçük çaplı ‘müstahkem mevki’ durumunda bir hedef vardı: Mavromadis Kışlası. Buna karşın ben; top gibi destek silahlarından, ağır havanlardan ve beton koruganlara en etkili silah olan geri tepmesiz toplardan mahrumdum. Daha önce hedefe meydan okuyan bendim, şimdi hedef bana meydan okumaya başlamıştı. Adeta “ya sen, ya ben!..” dercesine.

Bizim için de zaman tüm hızıyla geçiyordu. Biz de hedefimizi mutlaka ele geçirmeliydik. Çünkü; ‘Benim de’ mesleğim adına verilmiş ‘şeref sözüm’ vardı! Yaklaşık yedi-sekiz saat kadar süren ve bize asırlar kadar uzun gelen çok zorlu ve kanlı çatışmalardan sonra Mavromadis Kışlası ele geçirilmişti.

Beton koruganlarla çevrili bu hedefte tam 21 ceset bulunmuş, kaçmayı başaramayan ya da insafımıza sığınıp teslim olan çoğu yaralı 17 esir alınmış, depolarda ve cephaneliklerde kamyonlar dolusu silahlarla sandık sandık mühimmat ele geçirilmişti. Rum bayrağını indirip yerine çektiğimiz “Ay-yıldızlı Bayrağımızın dalgalanışını görmek ise büyük mutluluktu!” Bedeli ne yazık ki, 3 şehit ve 14 yaralı oldu. Uğruna şehit ve yaralılar verdiğimiz Rum Kışlası’nı geride bırakmak zorundaydık. Çünkü hava kararmadan çıkarma birlikleriyle mutlaka temas sağlamamız gerekiyordu.

Gazi Albay Mustafa Başel Kıbrıs'ta cephe hattını anlattı: Albayrağın yanına Ayyıldızlı Akbayrak eklendi - Resim : 2

MAVROMADİS’DE ELE GEÇEN SİLAHLAR

“Şamarımızı yiyip de batıya, kuzeye ve denize doğru kaçışan düşmanın ardından amansız bir kovalamaca başlamıştı. Kovalamaca; Girne varoşlarında duraksamadan devam ediyordu. Bir yerde çalılıklar arasında çatışma çıktı. Manga anında karşılık verir… Üç taraftan çevrilen düşman kısa sürede etkisiz hale getirilip hedef kontrol altına alınır.

Gazi Albay Mustafa Başel Kıbrıs'ta cephe hattını anlattı: Albayrağın yanına Ayyıldızlı Akbayrak eklendi - Resim : 3

AMANSIZ TAKİP

“Ben, çatışma yerine ulaştığımda Takım Komutanı Teğmen Şimşek pusu kuran 14 Rum askerinden 6’sının öldürüldüğünü, 3’ü yaralı olmak üzere 8 Rum’un sağ olarak ele geçirildiğini, açılan ilk ateşten de bizim 3 erimizin yaralandığını bildirdi. Takımın bu başarısından dolayı teğmeni tebrik ettim, uyanık davranarak arkadaşlarını büyük bir tehlikeden kurtaran eri de alnından öptüm.

Takım komutanıyla birlikte esirlerin yanına gittik. Silahları alınmış, üzerleri aranmış, elleri arkadan bağlı, tek sıra halinde birer metre aralıkla oturtulmuşlardı. İkisi neredeyse çocuk denecek yaştaydı. Hepsini ayağa kaldırıp karşıma dizdim. İçlerinden ikisi asker-sivil karışımı bir haldeydi. Ancak sivil değil. Künye levhaları boynunda, silahları yanlarında. Yunan askerleriydi.

Bilgi alabilmek için sorgulamaya başladım. Mavromadis’den kaçanlardan olduklarını tahmin ediyordum. Başlangıçta hiçbir soruma cevap vermediler, hatta hiç konuşmadılar. Çat pat bile olsa Türkçe bildiklerinden emindim. Çünkü sorular karşısında bazılarının yüz ifadeleri değişiyor, tikleri artıyor ya da birbirlerine kaçamak göz atıyorlardı. Vücut dilleri bir şeyler anlatıyordu.

Israrla Türkçe, İngilizce, biraz da Fransızca sorulara devam ettim. Yine cevap yoktu. Canım fena halde sıkılmaya başlamıştı. Sıkıştırdım. İçlerinden birisi ki kolunda rütbe işareti vardı, biraz daha kendinden emin görünüyordu. Bir anda içindeki kin ve nefreti adeta kusarcasına “Barbar Turko!.. İşgal Turko!..” diye haykırmaya başladı. Şaşırmıştık. Ardından tepinerek “Killing!.. Killing!..” diye devam etti.

SORGULAMA İÇİN SIRA BEKLEYEN ESİRLER

“Olanları uzaktan izleyen bir Onbaşı büyük bir hışımla, koşarak yanımıza geldi. Tüfeği kalçadan atış pozisyonunda… Esirlerin tam karşısında durdu. Tüfeğinin kurma kolunu bir defa çekti, bıraktı. Parmağı tetikte… Gözü dönmüş gibiydi. Bunları o kadar hızlı ve seri bir şekilde yaptı ki müdahale etmek bir yana, adeta hepimiz donmuş kalmıştık. Çıt yok. Sessizliği bozan yine Onbaşı oldu: Komutanım!.. Bırakın şunu şuracıkta geberteyim!..

Adeta haykırarak yapılan bu konuşma, üzerime yapışan şaşkınlığı atmama yaradı, birden toparlandım. Müdahale edip durdurmak istedim. Ancak onbaşı o kadar kararlı, o kadar sinirli ve kendini kaybetmiş bir haldeydi ki... Gözleri yuvalarından fırlamış, boyun damarları çatlayacak gibi şişmiş, sinirden yüzü kıp kırmızı kesilmiş, sesi çatallaşmıştı. Israrla konuşmaya devam ediyordu: Komutanım!.. Arkadaşım Nuri Demir’i de Kadir Tonguç’u da şehit eden bunlar değil mi? Müsaade edin gözümü kırpmadan geberteyim hepsini! Yalvarıyorum size!.. Yal-va-rı-yo-rum Ko-mu-ta-nıımm!..

Böyle bir şeye müsaade etmem mümkün değildi! Etmedim de... Rumların vahşetlerini gazete ve kitaplardan okuyup TV’lerden seyrederek yeteri kadar öğrenmiştik. Ancak bu savaşta da esirlere insanlık dışı muamele etmekten kaçınmadıklarını hem duyduk, hem gördük. Esirlerin gözlerini oymak, göğsüne süngüyle haç işareti çizmek, karınlarını deşip taş doldurduktan sonra canlı canlı uçurumdan atmak… Anlatmakla bitmezdi. Çünkü Rum’a ve Yunan’a göre; “En iyi Türk, ölü Türk demekti!..” “Onbaşım!.. Biz Türk askeri olarak asla intikam duygularıyla hareket etmeyiz, etmedik de!.. Biz insanlara “Nefret” değil “Hürmet” duygusu besleriz, bu insan “Düşmanımız” bile olsa... Hangi şartlarda olursa olsun insancıl duygularımızı ön planda tutarız. Unutma Onbaşım; “Kin hissi ancak boş ruhları doldurur!..” Kendine gel!.. Derhal yerine dön!” diye var gücümle bağırdım. Dikkatini dağıtmayı başardıktan sonra, ani bir refleksle tüfeğini namlusundan tutup havaya kaldırdım. Ta, ta ta!.. Tüfek birden ateş aldı, hem de seri olarak. Allahtan bütün mermiler havaya gitti. Her şeye rağmen ucuz atlatmıştık. Bir anlamda esirleri de kurtarmıştık.”

Mustafa Başel, Kıbrıs anılarını ‘Beni Bırakma Komutanım’ isimli kitapta topladı. Kitap 2016 yılında Kastaş Yayınları’ndan çıktı.

Kıbrıs KKTC gazi Bolu