20 Eylül 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Gazze’yi vatan bilmiştik!

‘Yalnız şu kadar söyleyeyim ki bu ayrılışta duyduğum hüzün ve elemi babamdan ve baba ocağından ayrılışımda duymamıştım. O canım yerleri belki bir daha görmemek üzere terk ediyor, vatanın bu parçasını öksüz ve yetim bırakıyorduk.’

Gazze’yi vatan bilmiştik!
Gazze'deki Türk ordusu

7 Ekim’de Filistin’in tarihi atılımından sonra Gazze ile yatıp Gazze ile kalkıyoruz. Gazze 106 yıl önce Osmanlı İmparatorluğunun bir parçasıydı. Hem de en güzide parçası! Eski Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in deyimiyle buraları “Bir tabur askerle barış içinde yönetirdik.” 1517 yılında fethettiğimiz bu güzel şehri, Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru 7 Kasım 1917 tarihinde 3. Gazze Muharebesi sonrası İngilizlere terk etmek zorunda kaldık.

Gazze’yi vatan bilmiştik! - Resim : 1

26 Mart 1917 tarihinde başlayan savaşta, bizden üç kat fazla olan ve iyi donatılmış İngiliz ordusuna karşı iki muharebeyi kazandık ve İngiliz akınlarını durdurduk. Son muharebeyi de kaybedince büyük bir acıyla bölgeyi terk etmek zorunda kaldık. Bu kaybediş Kudüs’ün 31 Aralık 1917 günü elimizden çıkmasına, daha sonra da Halep hattına kadar bütün bölgeyi tamamen kaybetmekle son buldu. Mehmetçiğimiz buraları vatan toprağı bilerek savaştı. Başında da Enver Paşa, Cemal Paşa, Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Çakmak, İsmet İnönü, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy, Fahrettin Altay gibi ünlü komutanlar vardı.

Gazze’yi vatan bilmiştik! - Resim : 2
7. Ordu Komutanı Mustafa Kemal ve yaverleri.

KEMAL PAŞA’NIN TARİHİ UYARISI

Mustafa Kemal Paşa’nın başında bulunduğu 7. Ordu da önemli vazifeler yaptı. Az sayıdaki kuvvetiyle önemli direnişler gösterdi. Bölgede bulunan üç ordu vuruşarak İskenderun- Halep hattına çekildi. Kemal Paşa bu savaşın sürdüğü günlerde önemli saptamalar yaparak Talat Paşa hükûmetini ve Başkomutan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa’yı uyardı. 20 Eylül 1917 tarihli rapor çok önemli bilgileri içerir. Bunun içinde Gazze’yi kaybedişimiz de vardır. Paşa raporunda özetle, Türk ordusunun kuvvetinin sonuna geldiği, kuvvetlerin eridiği, mevcudun çok düştüğü, ikmal sıkıntıları olduğu, Alman komutanların olumsuz davrandığı anlatılarak, kalan ordunun İskenderun-Halep hattına çekilerek memleketi savunmak gerektiğini belirtir. Bir de Almanlardan bağımsız davranılmasını önerir. Gazze’ye ilişkin olarak da şunları belirtir:

“Sina ve Hicaz cephelerinde düşman askeri ve siyasi hedeflerine henüz ulaşamamıştır ve anlaşıldığına göre bunun için büyük bir çabayla hazırlanmaktadır. İngiltere’ye hizmet eden bir İslam aleminin esası ve İngiltere nüfuzuna tabi bir Filistin Hristiyan hükümetinin kurulması ve bu şekilde Mısır, Süveyş ve Akdeniz‘in sonsuza kadar ele geçirilmesi ve Türkiye’yi son dini kuvvetlerinden ve en güzel yerlerinden uzaklaştırmak ve ayırmak hevesleri, İngiltere için adeta Harbi Umumi’nin hedeflerinden olacak kadar önemli, bizim için telafisi mümkün olmayan hayati darbelerden sayılmaktadır. Özetle batıda muhtemel yeni taarruzları beklemek ve Suriye sınırında açık ve hazırlıklı olan düşman asıl taarruzlarını başarısızlığa uğratmak, genel askeri vaziyetimizin şimdiki vazgeçilmez talepleridir.” (Atatürk’ün Büktün Eserleri, c.1, Kaynak Yayınları, s.122.)

Gazze’yi vatan bilmiştik! - Resim : 3
Gazze'deki savunma hatlarımız.

ALMAN ÇIKARLARI

Ağustos 1917’de bölgedeki ordular birleştirilerek Yıldırım Ordular Grubu kuruldu. Başına da komutan olarak müttefikimiz Alman Erich von Falkenhayn getirildi. Onun çekilmesinden sonra da Limon von Sanders getirildi. Alman Komutan, zaten çok az kalan birlikleri Alman çıkarlarına göre sevk ve idare etmeye çalıştı. Onların amacı savaş sonrası buralarda Alman nüfuzunu sağlamaktı. (Oysa savaş bir yıl sonra bitecek ve bu hayaller havada kalacaktı.) Bol bol paralar harcıyorlar hatta bizleri de kötülemekten geri durmuyorlardı. Birlikler güçlü bir savunma yerine, sonuç alınması imkânsız taarruzlara dağınık şekilde sevk ediliyordu. Oysa ordumuz bu kuvvette değildi…

İşte bu iki farklı yaklaşım bizim komutanlar arasında huzursuzluk yarattı. Türk komutanlar iyi bir savunmayla İngilizleri durdurmanın peşindeydi. Onlar ise bölgeye petrol kuyuları olarak bakıyordu. Buna, gücünün sonuna gelen Enver Paşa da uyunca büyük sıkıntı doğdu. Mustafa Kemal Paşa, istedikleri olmayınca 4 Ekim 1917 günü istifa ederek İstanbul’a dönmek zorunda kaldı. Veliaht Vahdettin ile Başyaver olarak Almanya ziyaretine katıldı. 7 Ağustos 1918’de ise tekrar bölgeye atandı. Artık yapacak pek bir şey kalmamıştı. İngilizlerin genel taarruzu karşısında tutunamayan Türk ordusu, Kilis’e kadar geri çekilmek zorunda kaldı. Bölgede İngilizlerin 500 bin, bizim ise 100-150 bin askerimiz vardı…

Kemal Paşa, birliklerini dağıtmadan, düzenli bir geri çekilişle ve yer yer vuruşarak Halep’e kadar getirmeyi başardı. Burada İngilizlerin donattığı ve kışkırttığı Arap aşiretlerini -kendisini de ortaya atarak- durdurdu. Paşa, mütarekeye kadar burada kalarak İngilizlere karşı iyi bir savunma yaptı. Düşmanın İskenderun ve Toros tünelleri gibi stratejik sınırı işgal etmemesini sağladı. Mütareke sonrası da İstanbul yönetimine uyarı mesajları göndererek, dikkatli olunmasını istedi. Hatta bölgeye olası işgali önlemek için silah bile dağıttı…

‘BİZİ KİMLERE BIRAKIYORSUNUZ’

Sina-Filistin Cephesinde görev yapmış Türk subaylarından Teğmen Selahattin Günay, geri çekiliş sırasında İngilizlere esir düşer ve 1920’de yurda döner. Daha sonra bir yolunu bularak Ankara’ya katılır. Sina-Filistin Cephesinden Anadolu’ya çekilirken yaşadığı acı sahneleri anılarında şöyle anlatır:

“Yalnız şu kadar söyleyeyim ki bu ayrılışta duyduğum hüzün ve elemi babamdan ve baba ocağından ayrılışımda duymamıştım. O canım yerleri belki bir daha görmemek üzere terk ediyor, vatanın bu parçasını öksüz ve yetim bırakıyorduk. İki gözümüz iki çeşme gayri ihtiyari boşanıyor her attığımız adımı artık hasretle geride bırakıyorduk. Ah o ne acı anlar ve günlerdi...

Nereden ve nasıl haber almışsa, tam vedalaşıp kaleyi terk ederken büyük kapıdan çıktığımda, tahsil görmüş yirmi beş yaşlarında bir Arap delikanlısı karşıma çıktı. O’nu uzaktan görür ve bilirdim. Fakat konuştuğum bir şahsiyet değildi. İki elimi öptü, “Ah siz ve siz Türkler bizi kimlere bırakıp böyle gidiyorsunuz ya Selahattin? Arkanızda koca bir tarih bırakarak buradan ayrılıyorsunuz. Ne yazık ki biz sizleri bulamayacağız” diye hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve ayakta duramıyordu. Sonra kalenin duvarına dayandı. Ne çare ki ben yolumdan kalamazdım.” (Selahattin Günay, Suriye ve Filistin Anıları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2011, s.115-116.)

YENİLGİNİN 3 SEBEBİ

Cephede savaşan komutanlardan Albay Şerif Bey, yenilginin 3 sebebini şöyle anlatır:

“Bu seferdeki yenilgimiz ve Filistin’deki ordumuzun dağılma sebepleri üç madde ile özetlenebilir:

1. Ordunun yenilgisine birinci derecede sebep olan Yıldırım Orduları Grubu Komutanı General Liman von Sanders, burada komutanlık karakterinden yoksun olarak hareket ettiği için son Filistin muharebesinin ilk bunalımında ordularını bırakıp gitmiştir. Acaba Alman cephesinde Alman kuvvetlerine komuta ederken bu şekilde hareket eden bir komutan nasıl bir muamele görür?
Elindeki kuvvetin ancak 1/6’ini bile kaybetmemiş iken bütün kuvvetleri komutansız, mevzilerinde terk ederek 300- 500 km geri gittikten sonra, onun bizde göreceği muamele, Almanya’nınkinin aynı olmalı idi. (…) Sina ve Filistin cephelerinde komutanlıkları sırasında General von Kress, Falkehhayn, Liman von Sanders'in istihbarat paralarını ve hilatları Araplara ve Arap şeyhlerine verirlerken, Alman İmparatoru adına ve Alman menfaatleri hesabına verdiklerini unutmadık. Memleketimizden ayrıldıktan sonra Kafkas cephesinde karşımıza dikilen von Kress’in ve diğer Almanların, Birinci Dünya Savaşı yıllarında memleketimizde ne gibi amaçları gerçekleştirmeye çalıştıklarını çok iyi biliyoruz. Bundan şu sonuç çıkar: Türk’e, azimli Türk komutanı komuta ettikçe, Türk’ü yenmek kolay değildir.
2. Bakımsızlıktır. Şahsi ve millî amaçlarını düşünerek; Türk’ün cephede dayanamaması için, onu aç ve çıplak bırakarak bedeni gücünün, manevi kuvvetinin eksilmesine çalışan Türk düşmanlarının hareketleridir. Her kanunun istisnası olabilir. Ancak istisnai durum, hiçbir zaman geneli ifade etmez. Çanakkale’de, Galiçya’da, Dobruca’da çarpışan ordularımızın büyük kahramanlıklarına sebep; karın tokluğu, sırt pekliğidir. Şu iyi bilinmelidir ki, karnı tok Türk, emir almadıkça düşman karşısında kafasını geri çevirmez.
3. Arkadan vuran gizli kuvvetlerdir. Hastanelerde ve buna benzer yerlerde sağlam insanları askerlikten çıkararak vb. uygulamalarla kuvveti eksiltenler, memlekette casus şebekesini teşkil edenler, araya fitne fesat sokanlar hep bu gibi hainlerdir.” (Albay Şerif Güralp, 1918 Yılında Türk Ordusunun Filistin ve Suriye’den Çekilişinde 3. Süvari Tümeninin Harekâtı, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006, s.43-44.)

DENİZ KUVVETİ EKSİKLİĞİ

Önemli bir konu da Birinci Dünya Savaşında deniz kuvvetlerimizi etkin kullanamayışımızdır. Bu nedenle büyük güç kaybına neden olduk. Özellikle Filistin Cephesine bu yolla asker ve mühimmat sevk edemedik. Aksine bu konuda İngilizler daha başarılıydı. Bunu da Genelkurmay tarihçileri şöyle değerlendirir:

“Deniz Kuvvetleri donanması, sahili takip ederek ilerleyen İngiliz kuvvetlerinin sol kanatlarına denizden ateş desteği sağlamış, limanlardan, cephe temas hattına taşınmak üzere ağır silâh, mühimmat ve cephane taşımıştı. Türk mevzilerinin geri hatlarına denizden çıkarma yapılacağı izlenimini vermek suretiyle, Türklerin bu ihtimal için geri hatlarda birlik bulundurmalarını sağlamıştı. Böylece cephede savaşan Türk kıtaatlarının personel mevcudiyetinde ve teşkillerinde zaafiyet hasıl etmişti.” (Filistin Savaşı, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 1995, s.161.)

ORANTISIZ GÜÇ DENGESİ

Genelkurmay tarihçileri, savaş kaybının nedenlerini irdelerken şu sonuçlara da varırlar:

“Filistin Cephesi’ndeki tehlike, 1918 ortalarında hemen her geçen gün biraz daha artmaktaydı. Gerçekten cephe Türkler açısından iyice zayıflamıştı. Akdeniz’den Hicaz demiryoluna dek adeta dizilmiş bir halde bulunan ve her biri bir tabur kuvvetinden öteye geçmeyen Osmanlı tümenlerinin gerisinde önemsenebilecek genel bir ihtiyat kuvveti bulunmazken, İngilizler, bu çok zayıf Türk cephesinde günden güne artırdıkları kuvvetleriyle dengeyi Osmanlı orduları aleyhine korkunç denebilecek bir oranda bozmuş bulunuyorlardı. Öte yandan zayıf Türk birliklerinin beslenme durumlarının da kritik oluşunun yanında, hâlâ muharebe durumuna ve amacına uygun bir savunma planının da ortaya konamaması, tüm hazırlıklarını tamamlamış üstün İngiliz ordusu karşısında böylesine hazırlıksız yakalanmasına ve dolayısıyla yenilgiden ibaret akıbete sürüklenmesine yol açmıştı.” (Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi Sina- Filistin Cephesi, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 1986, s.771.)

Filistin Gazze