Gelişmekte olan ülkelere iklim tuzağı
Paris İklim Anlaşması’nın Türkiye’nin gündemine girdiği günlerde Bilim ve Ütopya Dergisi, iklim konusunda çok önemli bir çalıştaya imza attı. Alanında uzman akademisyenler küresel ısınma konusunda sunumlar yaptı, Paris İklim Anlaşması’nın hedeflerine değindi
Bilim ve Ütopya Dergisi, önceki gün ‘İklim Çalıştayı’ düzenledi. Çevrimiçi yapılan çalıştayda “İklim değişikliği nedir? İklim insan eliyle değişir mi?” sorularına yanıt arandı. Paris İklim Anlaşması’nın amacının ‘gelişmekte olan ülkeleri kontrol altına almak’ olduğu görüşü öne çıktı. Alanlarında uzman akademisyenler Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Yaşar, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Doğanay Tolunay ve Adnan Menderes Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölüm Başkanı Doç. Dr. Metin Dam çalıştaya konuşmacı olarak katıldı. Çalıştayı, Bilim ve Ütopya Genel Yayın Yönetmeni Cemil Gözel yönetti. Akademisyenler, 2016’da yürürlüğe firen ve 191 ülkenin tarafı olduğu anlaşmayı eleştirerek şu değerlendirmelerde bulundu.
‘ALMANYA ÜZERİMİZDEN BORCUNU KAPATIYOR’
Prof. Dr. Doğan Yaşar:
“1997 yılında Bill Clinton Japonya’ya gitti ve Kyoto’da ‘Biz insan kaynaklı küresel ısınmaya bir dur diyeceğiz’ dedi. ABD'ye döndüğü gün bütün Amerikan üniversiteleri ‘Sen ne saçmalıyorsun? Biz zaten 18 bin yıldan beri küresel ısınmadayız ve tahminlerimiz dışında bir şey olmuyor’ dediler ve o gün Bill Clinton bayrağı bıraktı, ‘pardon’ dedi. “Bu bayrağı Almanya ve İngiltere aldı. 2004 yılında Mersin'de santral için Almanya, kömürü Kolombiya'dan alma şartı koştu. Neden dedik? Çünkü Kolombiya'nın Almanya’ya çok büyük borcu var ve kömüründen başka satacak bir şeyi yok. Bu nedenle biz yalnızca geçen sene kömüre 5 milyar dolar para verdik. Birileri bizim üstümüzden borcunu alıyor.
‘KARBON BORSASI’
“2005’te Alman Ekonomi Bakanı geldi. ‘Yandık, patladık, ölüyoruz.’ dedi. Çözümü sorduk. ‘Karbon borsası kuracağız.’ dedi. Şöyle ki bütün ülkelere belirli bir karbon kotası verilecek. Kotayı geçemeyenler, kendi haklarını zengin ülkeye satacak. O zaman da şu soruyu sordum ‘Hiç dünyanın sonunu getirecek olan bir gazın borsası mı olur mu?’ “Bu Kyoto Anlaşması dediğimiz olay dünyanın gelmiş geçmiş en büyük ticaret anlaşması. Amacı bütün gelişmekte olan ve fakir ülkeleri yasal sömürü altına almaktı ama olmadı. “2015’te Paris iklim anlaşması imzalandı. Dünyada bugüne kadar gelmiş geçmiş en hızlı atılan imza oldu.
‘HEDEF ÇİN’İN ÖNÜNÜ KESMEK’
“2018’de ABD Başkanı Trump, ‘küresel ısınmanın insan kaynaklı olduğunu ispatlayın’ dedi. Amerika'da peş peşe, son yüz otuz yılın soğukluk rekorları kırıldı. “2021’de Biden seçildi. Bu konuda bir toplantı yaptı. Toplantının nedeni aslında Çin'in önünü kesmekti. Çin enerjisinin yüzde 55’ini karbondan sağlıyor. Ve bunun üzerine ek vergiler koyuyor. Bu toplantıyı yaptılar çünkü ticari açıdan Çin’i engelleyemiyorlar. Ama oradan da vuramadılar.
‘BELA BİZE GELECEK’
“Bizim gibi üretimini kömürle yapanlara çok ciddi vergiler gelecek. Olay Çin'in önünü kesmek gibi görünüyor ama onlardan daha bela bir şekilde bize gelecek. “G20 ülkeleri son iki yılda enerjiye; 300 milyar doları kömüre olmak üzere, 658 milyar dolar ayırdı. E hani kömürde şu bu bilmem ne vardı? Dünyadaki fosil yakıtların yüzde 70’inin sorumlusu bu 10 ülkedir.”
‘İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ UZUN YILLARIN ORTALAMASIDIR’
Prof. Dr. Doğanay Tolunay: “İklim dediğimiz şey uzun yılların ortalamasıdır. En az 30 yıllık meteorolojik parametreler... Küresel ısınma dediğimiz de fosil yakıt tüketilmesi, arazi kullanımı, arazi kullanım değişikliği yani meraların tarıma dönüştürülmesi, ormanların madene verilmesi, sulak alanların dökülmesi gibi ormansızlaşma, çeşitli tarımsal faaliyetler, atıklar gibi nedenlerle atmosferdeki sera gazı konsantrasyonlarının insan eliyle artması ve buna bağlı olarak da dünyadaki ortalama sıcaklıkların yükselmesidir.
‘EN SICAK YILLAR SON 8-9 YILDA YAŞANDI’
“Sanayi Devriminden 1850’li yıllara kadar ortalamalara göre baktığımızda, günümüzde sıcaklıkların yaklaşık 1,2 santigrat derece arttığını görüyoruz. 130 yıllık dönemdeki en sıcak dönem 8-9 yılda yaşandı. Artık iklim değişikliği gerçekten ekonomik, teknolojik, sosyolojik, hatta politik bir sorun.
‘1 MİLYON CANLI TÜRÜNÜN YOK OLMA RİSKİ VAR’
“Böyle giderse dünyadaki 2 milyon türden 1 milyonu yok olma riskiyle karşı karşıya. Biz insanlar bu ekosisteme göbekten bağlıyız. Sadece kendimiz için değil doğadaki diğer canlıların da yaşam hakkı için mutlaka iklim değişikliğiyle mücadele etmeliyiz.
‘RÜZGAR ENERJİSİ YETERLİ DEĞİL’
“Rüzgar güneş enerjisi gerçekten çok çok önemli. 2060’tan sonra bu enerjilerin en azından yüzde 70’lere çıkacağına inanıyorum. Ama şu anda bizim daha çok enerjiye ihtiyacımız var. Sırf rüzgar ve güneş enerjisiyle olmuyor, yetmiyor.
‘EN BÜYÜK SORUNUMUZ ENERJİNİN ÖZELLEŞTİRİLMESİ’
“Türkiye'nin bana göre enerjiye bir ihtiyacı yok. Kurulu kapasitesi 100 bin megavatı geçti. 2024 itibariyle, kapasiteyi yüzde 10 civarında arttıracak bir nükleer santral de gelecek. Ve biz kurulu gücümüzün ancak yarısını kullanabileceğiz. Türkiye özelinde en büyük sorunumuz enerjinin özelleştirilmesi. Bakın Türkiye'de elektrik enerjisinin yüzde 80’i özel şirketler eliyle yürüyor. Bütün bu yenilenebilir enerji tesislerinin tamamına yakını özel sektördür. Enerji arz güvenliği söylemlerini çok çok iyi değerlendirmek gerekiyor.”
‘AVRUPA’NIN EN BÜYÜK ÇİMENTO SAĞLAYICISIYIZ’
“Avrupa Birliği sera gazı emisyonlarını azaltıyor. Nasıl azaltıyor? Örneğin, Avrupa Birliği sınırları içinde çimento sanayi çıkartıldı. Avrupa Birliği çimentosunu nereden sağlıyor? Türkiye'den. Avrupa Birliği'nin en büyük çimento sağlayıcısıyız. Çimento en büyük fosil yakıt tüketen sektörlerden biri. Yani kendi emisyonlarımızı artırıyoruz. Bu ekonomik bir sorun. Ülkeler birbirlerini kullanıyor. Her ülke kendini düşünüyor. Bunu ayrı tartışmamız lazım. Ama iklim değişikliği yoktur. Bunlar kullanılıyor demek ayrıdır. İklim değişikliği vardır, gerçektir ve insan eliyle oluşur.”
‘BAŞSORUMLU GELİŞMİŞ ÜLKELER’
Doç. Dr. Metin Dam: “Yaklaşık 4,5 milyar yaşını doldurmuş dünyamızda farklı dönemlerde dünyanın değiştiğini görüyoruz. Özellikle 2007 yılındaki raporlara baktığımızda dünyamız sanayi öncesine göre sıcaklığının iki santigrat derece arttığını gösteriyor. Küresel ısınmanın, sıcaklığın kişi başı gelirle ekonomiyle ciddi anlamda bir ilişkisi var. Buna örnek verecek olursak OECD ülkelerinde kişibaşına gelir 1960’lı yıllarda 1,3 dolar iken günümüzde 40 doların üzerinde. Yani kişi başı gelir arttıkça insanlar tüketimi arttırır. Tüketim arttıkça da doğal kaynaklar yok olur. Doğal kaynakların tüketilmesi ile de sanayi atıkları ya da sera gazlarının artmasıyla da atmosferin dengesinin bozulduğunu saptıyoruz. Yani küresel ısınmaya neden fosil yakıtlar dediğimiz kömür, petrol, doğal gaz gibi birinci enerji yakıtları küresel ısınmaya neden olmakta. Ve küresel anlamda bu yakıtlar yüzde 90 oranında kullanılıyor. “Gelişmiş ülkeler bugün küresel ısınmanın başsorumlusu. Son dönemlerde özellikle Paris anlaşmasıyla bu ülkeler kişi başı gelirleri ve eğitimleri yüksek olduğu için karbon emisyonlarını azaltma yoluna gittiler. 1990 yılında en fazla karbon emisyonu üreten ülke ABD'yken günümüzde Çin, ABD'yi geçmiş ve karbon emisyonları ABD'nin tam iki katı kadar artmıştır. Hindistan, Çin, Rusya, Türkiye gibi ülkeler 2050 yılında ülkelerinden daha fazla dünyayı kirletecek. Çünkü makro ekonomik verilerine baktığımızda Hindistan gibi Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler sıralamada yükselmiş. Almanya gibi ülkeler işte beşinciyken şu anda yedinci sırada.
‘GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN FİNANSE EDİLMESİ GEREKİYOR’
“Dünyayı kirleten gelişmiş ülkeler olduğu için, bugün gelişmekte olan ülkelere yardımcı olmak durumundalar. Örneğin Çin, ‘Ürettiğim malları sadece ben tüketmiyorum. Bütün dünya tüketiyor’ diyor. Bize de bu teknolojilere ulaşıncaya kadar kirlenme hakkı verin diyorlar. Gelişmekte olan Türkiye, Çin, Hindistan gibi ülkelere, küresel ısınmaya neden olan Avrupa ülkeleri ve ABD ülkelerin destek olması gerekiyor.” “Özellikle siyasilerin ve ülkelerin bu küresel ısınmayı da kullandığını düşünüyorum. Örneğin Avrupa Birliği ülkeleri gelişmiş teknolojileri gelişmekte olan ülkelere veriyorlar. Benzin ve plastiği üçüncü dünya ülkelerine veriyorlar. Karbon kotalarını düşürmek üçüncü dünya ülkelerini kullanıyorlar ve bu ülkelere satıyorlar.”