Gemi adamlarımızı etkin değerlendiriyor muyuz? Gençleşmeyen deniz ticaret filomuz
‘Türkiye'nin ticaret gemilerinin toplam tonajında son 5 yılda yüzde 0,05’lik bir artış yaşadı. Yunanistan, aynı dönemde yüzde 27,40 oranında hırslı bir büyüme sergiledi. Tersanelerimiz yeni gemi inşasından çok bakım-onarım için kullanılıyor. Dünyadaki gemi adamlarının yüzde 8,15’i bizdedir.’
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (United Nations Conference on Trade and Development-UNCTAD)’nın sunduğu verileri incelediğimizde, tüm dünyadaki ticaret gemilerinin toplam tonajının son 5 yılda yüzde 18,13’lük bir artışla 2.116 milyon dwt’e (detveyt) ulaştığını görüyoruz. Yüzde 18,13 rakamından şunu anlamalıyız: Bir ülke, 5 yıl içinde sahip olduğu ticaret filosunu yüzde 18,13 oranında artıramamışsa denizciliği geriliyor demektir. Öyleyse, Türkiye’nin son 5 yılına bakalım: Sadece yüzde 0,05’lik bir artışla (yaklaşık sıfır) yaklaşık 28 milyon dwt’ye yükselebilmiş. “Bravo” demeyi çok isterdim. Ama yüzde 18,13’lük dünyadaki artışa bile uyum sağlayamayıp 15. sıradan 16. sıraya gerileme, bir “aferin”i asla hak etmemektedir. Oysa sık sık iflas ettiği rivayet edilen batı komşumuz Yunanistan, aynı dönemde yüzde 27,40 oranında hırslı bir büyüme sergileyerek Türkiye’nin deniz ticaret filosunun yaklaşık 13,5 kat büyüklüğüne ulaşmıştır. Devleşmiş deniz ticaretinden güç alan Yunanistan’ın, Türk “Mavi Vatanı”na çökmeye kalkışmasına çok da şaşırmamak lazım. Neyse ki, Yunanistan gibi emperyalistler tarafından kurulmamış ve emperyalistlerle yaptığı Kurtuluş Savaşı’nı kazanarak kurulmuş olan Türkiye’nin bileği bükülmez bir donanması var.
Aslında 2013 yılına kadar Türk sivil ticaret filosu, hızlı büyüyerek 29 milyon dwt’a ulaşmış; sonrasında ise bu sektör, büyümekten âdeta vazgeçmiştir. Son 8 yılımızda 27 ile 29,5 milyon dwt arasında inişli çıkışlı bir kararsızlık yaşayan deniz ticaret filomuz, bütün dünya yüzde 31,15’lik bir ortalama büyüme sergilerken, yüzde 3,87 oranında küçülmüştür. Yunanistan ise, aynı 8 yıllık dönemde yüzde 52,51 oranında, yani “jet hızında” büyümüştür. Tüm rakiplerimiz hızla büyürken bizim küçüldüğümüz bu durumu cesurca yorumlamak gerekirse; 2013 yılında hastalanan Türk deniz ticaret filosu, tedavi edilmeyi beklemektedir.
GENÇLİK AŞISI BULAMAYAN TÜRK DENİZ TİCARET FİLOSU
16. sırada bile olsa tonaj bakımından dünyadaki ticaret gemilerinin yüzde 1,3’üne sahip durumdaki deniz ticaret filomuz, dünya deniz ticaretinin yalnızca yüzde 0,34’ünü taşımakta, yani potansiyelinin yalnızca ¼’ünü kullanabilmektedir. Dış alımı ve dış satımı ile tüm dünya deniz ticaretinin yüzde 2,21’ine limanlarında yükleme-bindirme yapan Türkiye’nin deniz taşımacılığında bu kadar az paya sahip olmasının temelde tek bir nedeni var: Yaşlılık… Dünya denizlerinin sert sularına dayanıklı genç gemilerden arta kalabilen mallar, yaşlı gemilerle taşınır. Yani, ortalama 8,9 yaşındaki Japon, ortalama 10,6 yaşındaki Belçikalı, ortalama 12,4 yaşındaki Yunan ve kendinden daha genç yaş ortalamasına sahip diğer 25 ülkenin gemilerinden arta kalanı dışında taşıyacak bir şey bulamayan deniz ticaret filomuzun yaş ortalaması, 21,4’tür. Özetle, azalmış etkin çalışma süreleriyle birlikte trajik gelir kayıplarına yol açtığından yaşlı ticaret filolarının rekabet gücü zayıftır.
TERSANELERİMİZ NEDEN DENİZ TİCARET FİLOMUZU GENÇLEŞTİRMEDİ?
“Deniz ticaret filomuzun büyümeye, gençleşmeye ihtiyacı varken, tersanelerimizin gücü buna yetmiyor muydu?” sorusunun cevabını birlikte bulmaya çalışalım. 84 tersanesi, 33 yüzer havuzu, 11 kuru havuzu, 180 bin dwt’lik gemileri dâhi inşa edebilme yeteneği, yıllık toplam 4,51 milyon dwt gemi inşa etme kapasitesi ve yıllık toplam 22,5 milyon dwt gemi bakım-onarım potansiyeliyle Türkiye, göz doldurmaktadır. “Böylesi dev yatırım, mutlaka Türk deniz ticaret filosunu büyütüp gençleştiriyordur.” düşüncesindeyseniz yanılıyorsunuz. Zira, günümüz deniz ticaret filomuzun yüzde 89,5’i Kore, Çin, Japonya, Filipinler ve Almanya tersanelerinde inşa edilmişken yalnızca yüzde 10,5’i Türkiye’de inşa edilmiştir. Üstelik Kore ve Filipinler’de inşa edilen gemilerimizin ortalama tonajı yaklaşık 70 bin dwt; Çin ve Japonya’da inşa edilen gemilerimizin ortalama tonajı yaklaşık 35 bin dwt iken; Türkiye’de inşa edilen gemilerimizin ortalama tonajı yalnızca 3 bin 250’de kalmıştır. Yani, Türk tersaneleri büyük gemiler yerine çoğunlukla çok küçük tonajlı gemiler inşa etmeyi tercih etmiş; üstelik son 5 yılda Türkiye’de sadece toplam 235 bin dwt kadar ticaret gemisi inşa edilmiştir. Peki, yıllık 50 bin dwt’i bile bulmayan böylesi düşük gemi inşa performansından geriye kalan 4,46 milyon dwt’luk inşa kapasitesi ziyan mı ediliyor? Büyük bölümü ziyan edilmekle beraber, yıllık 1,6 milyar dolarlık dış satım sağlayacak şekilde römorkör, balıkçı ve yat inşasını yabana atmamakta yarar var. Ama genel verilere baktığımızda, tersanelerimize asıl biçilen rolün ne yazık ki, yeni ticaret gemisi inşa etmek (üretim yapmak) gibi büyük projelerden ziyade, ticaret gemisi niteliği taşıyamayan çok küçük tonajlı tekne inşa ettirmek ve yaşlı ticaret gemilerimizin pahalı bakım-onarımlarını yaptırmak olduğu anlaşılmaktadır.
BÜYÜMEME, YAŞLANMA VE GEMİ İNŞA ETMEMENİN GELECEĞİ
Devlet sektöründen yoksun deniz ticaretimiz ve tersaneciliğimiz, özel sektörün elinde kendinden bekleneni verememektedir. Son 8 yıldır devam eden kritik gerileme süreci devam ettiği takdirde, birkaç yıl içinde deniz ticaret filomuzun dünyadaki yerinin 16’ncılıktan 20’nci-25’inciliğe (yüzde 0,5 paya) ve 10 yıl içinde de 40’ncı-50’inciliğe (yüzde 0,1) gerilemesini beklemeliyiz. Böyle bir sonuç ise, deniz ticaret sektörümüzün Akdeniz’deki dev rakiplerimiz olan Yunanistan ve Fransa’ya bağımlılık anlamına gelecektir. Ağır ve kabul edilmesi olanaksız bir sonuç. Bu tehlikeli performansın önüne geçilmesi için deniz ticaret sektörü ile tersanecilik sektörümüzün kısmen devletleştirilmesi ve bu sektörlerin devletin öncülüğünde acil olarak büyük hedeflere yöneltilmeleri gerekmektedir.
Dünya ticaret filosunun yalnızca yüzde 1,3’ü Türk sahipliyken ve bu gemilerimiz dünya deniz ticaretinin yalnızca yüzde 0,34’ünü taşıyabiliyor iken; dünyadaki gemi zabitlerinin yüzde 5,25’i ve tayfalarının yüzde 10,7’si Türk vatandaşıdır. Daha genel ifade edersek dünyadaki gemi adamlarının yüzde 8,15’i bizdedir. Bu durum, çok sayıda yetiştirdiğimiz gemi adamlarımızın pek çoğunun Türk denizcilik sektörü yerine rakiplerimizin iş gücünü oluşturduğunu göstermektedir. Para, kaynak ve emek sarf ederek yetiştirdiğimiz denizci iş gücümüzün rakip devletlerin denizciliğine hizmet eder duruma getiren devlet politikalarının, yurt dışından döviz beklentisi ile özellikle tercih ediliyor olması, kabul edilebilir bir durum değildir.
RAKİPLERİMİZ İÇİN DEĞİL KENDİMİZ İÇİN DENİZCİLİK EĞİTİMİ
Türkiye’de denizcilik eğitimi veren 1 üniversite, 12 fakülte ve 13 yüksekokulun varlığına rağmen, deniz adamı olmak için yükseköğrenim gören lisans ve ön lisans öğrencilerinin sayısı sadece 2 bin civarındadır. Türkiye, deniz ticaret sektöründen büyük ölçüde vazgeçmeyi düşünmüyorsa bu sayı, gelecekte denizciliğimizi taşımaya yetecek bir rakam değildir. Denizcilik yükseköğrenimi gören öğrencilerimizin sayısı, onbinlere yüzbinlere tırmanmış olmalıydı.
Denizcilik eğitiminin kalitesi, samimi olarak artırılmak isteniyorsa, her şeyden önce, zorlu uygulamaların yapılmasını gerektiren bu özel eğitim alanının dört duvar arasındaki binalardan kurtarılması ve olduğu gibi denizlerde seyreden büyük tonajlı gemilere taşınması gerekmektedir. Karada eğitim vermeyip yalnızca denizde eğitim veren “gemi fakülteler” kurulması hâlinde, denizcilik eğitimin kalitesini artırmak mümkündür. Hatta bunu yaparken de bir taşla iki kuş vurulabilir. Hem okul hem de ticaret fonksiyonunu bir arada yürütebilecek büyük tonajlı “gemi fakülteler”, bir yandan dünya denizlerinde/okyanuslarında taşımacılık yaparken diğer yandan üzerinde uygulamalı olarak en kaliteli şekilde eğittiği gemi adamı adaylarının da eğitim masraflarını karşılamış olacaktır.
Türkiye’nin devlet yatırımları ile deniz ticaret filomuzu büyütmeye, iyi bir planlamayla tersanelerimizin potansiyelini daha dikkatli ve verimli kullanmaya, mevcut denizci iş gücümüzü çarçur etmemeye ve gelecek nesil denizci eğitimimizi karadaki binalardan kurtarıp deniz ortamında vererek kalitesini artırmak için 10 yıllık ciddi hedefler belirlemeye ve bunu gerçekleştirmeye ihtiyacı var. Devletler, denizdeki güçleri kadar güçlüdür. Güçlenmek isteyen Türkiye, güçlü donanmasının yanında güçlü bir deniz ticaret donanması da hazırlamak zorundadır.
Kaynaklar:
Türkiye Armatörler Birliği Yayınları ve Raporları, UNCTAD Yıllık Raporları, AA Ajansı