Yerleşim yerine göre değişiyor: iyi ya da kötü huylu Glomus Tümörü
Genellikle iyi huylu olup, metastaz (sıçrama) yapmayan tümörler ‘Glomus Tümörü’ (‘Non-Chromaffin Paraganglioma’, ‘Chemodectoma’) adını alır. Yavaş büyüyen bu tümörler sık görülmezler ve baş boyun bölgesinde yerleşen tümörlerin yüzde 1’inden azını oluştururlar.
Yerleşim yerine göre ad alan bir tümördür. Boyunda yer alan, beyni besleyen genellikle şah damarının ayrım bölgesine yerleşen iyi huylu bir tümör olarak glomus karotikum adını alır. Glomus tümörünün belirtileri ortaya çıktığı yere göre değişkenlik gösterir. Olası belirtiler şunlardır: Kulakta nabzın algılanması veya çınlama şeklinde kan dolaşımının duyulması Kulaktan kan gelmesi Orta kulakta ortaya çıkan tümör büyürse sesin engellenmesi ve işitme kaybı. Baş boyun bölgesinde büyük damarların çeperlerinde yerleşen ve kanda oksijen, karbondiyoksit seviyeleri ve kan PH’sını (asitlik ölçüsü) algılayıp beyin sapındaki ilgili merkezlere bildiren mikroskobik organcıklara ‘Carotid Cisimcikleri’ denir.
Bunlardan kaynaklanan ve genellikle iyi huylu olup, metastaz (sıçrama) yapmayan tümörler de ‘Glomus Tümörü’ (‘Non-Chromaffin Paraganglioma’, ‘Chemodectoma’) adını alır. Yavaş büyüyen bu tümörler sık görülmezler ve baş boyun bölgesinde yerleşen tümörlerin % 1 inden azını oluştururlar. Bu tümörlerin çok nadiren (% 5 ten azı) kötü huylu olup başka bölgelere ve organlara metastaz yaptığı da bilinmektedir. Bu tümörler boyun bölgesinde ‘Carotid Arter’ (Beyne ve yüze kan taşıyan şah damarı, Karotis damarı) ya da ‘Vagus Siniri’ (doğrudan beyinden çıkıp ses tellerine, mide ve barsak sistemine dallar veren ve şah damarına çok yakın seyreden sinir) etrafındaki organcıklardan kaynaklandığında, köken aldığı bölgenin adıyla ‘Glomus Caroticum’ (glomus karotikum) ve ‘Glomus Vagale’ olarak adlandırılır.
YERİNE GÖRE TEDAVİ DEĞİŞEBİLİR
Aynı tümör kulak kemiği içinde, orta kulak duvarına yerleşen mikroskobik organcıklardan köken alırsa Glomus Tympanicum’ (glomus timpanikum okunur), kulak kemiğinin alt kısmına yerleşen ‘Juguler Ven’ (beynin ana toplardamarı) duvarındaki organcıklardan kaynaklansa da ‘Glomus Jugulare’ olarak adlandırılır. Son iki tümör, boyunda değil kulak kemiği içinde yer aldığı için bulguları ve tedavi yolları da değişiktir. ‘Glomus Tümörü’ daha nadir olarak gırtlak, göz yuvası ve burunda da gelişebilir. Bu tümörler nadiren ailevi (kalıtsal) bir geçiş de izleyebilmektedir
Genellikle 40’lı yaşlar ve sonrasında görülen bu tümörlerin belirti ve muayene bulguları yerleşim yerlerine göre değişir.
Glomus Caroticum’ ve ‘Glomus Vagale’ yani şah damarı ve vagus sinirinden kaynaklanan ‘Glomus Tümörleri’ boynun yan ve üst bölgelerinde, alt çene köşesinin arka ve altında yavaş (yıllar içinde) büyüyen, sert, ağrısız şişlik şeklinde belirti verir. ‘Glomus Vagale’ şah damarı duvarından kaynaklanan ‘Glomus Caroticum’a kıyasla biraz daha yukarı yerleşimlidir.
Bu tümörler kimi zaman başka nedenle gidilen hekim muayenesi veya boyun ultrason, tomografi ve MR gibi görüntüleme incelemeleri sırasında rastlantısal olarak fark edilir. Kulak bölgesinden kaynaklanan ‘Glomus Tympanicum’ ve ‘Glomus Jugulare’ tümörleri boyunda şişlik gibi bir belirti vermezler. Belirtileri işitme azlığı, kulak çınlaması, kulak ağrısı gibi kulakla ilgili yakınmalardır.
HEMEN TANI MÜMKÜN
Boyunda şişlik nedeniyle gelen hastalarda muayene sonucu bu tümörden şüphelenildiğinde önce ultrason sonra da eğer olanaklı ise MR görüntüleme, hemen her zaman tanının konulmasını sağlar. MR olanaklı değilse ‘kontrastlı’ (ilaçlı) BT (Bilgisayarlı Tomografi) tanıya yardımcıdır.
Diğer boyun kitlelerinin (tiroit, tükürük bezi, lenf bezi kitleleri) tanısında çok yardımcı olan iğne ile parça alma (ince iğne biyopsi) işlemi bu tümörlerde pek gerekli olmaz ve kullanılmaz. Damarları gösteren ‘anjiyo’ filmleri boyun bölgesi glomus tümörlerinde kimi zaman başvurulan bir incelemedir.
Boyun bölgesi ‘glomus tümörleri’nde ameliyat öncesi ‘anjiyo’ ve ‘embolizasyon’ (damardan özel maddeler vererek tümörü besleyen damarcıkların tıkanması işlemi) genellikle gerekmez. Şah damarı duvarından kaynaklanan ‘Glomus Caroticum’ çoğu kez sorunsuz bir şekilde ve tam olarak çıkartılır ve nüks etmesi (tekrardan ortaya çıkması) beklenmez. Hastada başka önemli rahatsızlıkları veya çok ileri yaşı nedeniyle ameliyat olanaklı değilse aralıklı kontroller ve MR filmleriyle izlem, ya da ışın tedavisi de gündeme gelebilir.
Kulak kemiğine yerleşen ‘Glomus Tympanicum’ ve ‘Glomus Jugulare’ tümörlerinin tedavisi boyundakilerden farklı olarak bazen kulak kanalı içinde, ama çoğu kez kulak arkasında yerleşen, hatta bazen kulak arkasından başlayıp boyun üst kısmına uzatılan kesiler yoluyla yapılan ameliyatlarla olur. Özel deneyim gerektiren bu ameliyatlarda hastanın o kulakta mevcut işitmesi kötüleşebilir, ameliyat sahasının çok yakınında bulunan yüz siniri çoğu kez geçici olarak, bazen de kalıcı olarak etkilenebilir ve yüzün o yarısında güçsüzlük, yüz felci ortaya çıkabilir. ‘Glomus Tympanicum’ ve ‘Glomus Jugulare’ tanısı konduktan sonra anjiyo işlemi genellikle gerekir. Bu işlem birlikte yapılacak ‘embolizasyon’ işleminin etkili olduğu kritik süreyi aşmamak için ameliyata yakın tarihlerde uygulanır. Hasta anjiyo ve ‘embolizasyon’ işlemleri arkasından 1-2 gün içinde ameliyata alınır.
RİSK FAKTÖRLERİ NELER?
Glomus tümörü bazı tür hormonlar salgılarsa baş ağrısı, kaygı bozukluğu, yüksek tansiyon, nabız yükselmesi ve cinsel arzuda artış gibi belirtiler gösterebilir. Bunların yanısıra, yüz felci, boyunda herhangi bir belirtiye yol açmayan kitle oluşumu ve kalıtsal etkenler de risk faktörleridir. Çoğu glomus tümörü vakası anne veya babadan gelen genlerle tetiklenmektedir. Bazı glomus tümörü türleri için başka herhangi bir risk faktörü tespit edilememiştir. Anne veya babada glomus tümörü olmasa bile daha önceki nesillerden aktarılan gizli genler yüzünden glomus tümörü tetiklenebilir. Nadiren de bilinmeyen etkenlerle önceki nesillerden tamamen bağımsız olarak ortaya çıkmaktadır.
OKSİJEN EKSİKLİĞİ
Glomus tümörü hücreleri oksijen-karbondioksit miktarını ve kanın pH seviyesini algılayabilen şekli değişmiş sinir hücreleridir. Oksijen azlığında bölünüp çoğalarak tümöre neden olabilirler. Dolayısıyla uzun süre ile yüksek rakımda yaşamış olan kişilerde glomus tümörü riski artmaktadır. Bu etkinin sadece kalıtsal olarak glomus tümörüne yatkın olan kişilerde mi yoksa herkeste mi geçerli olduğu ise henüz bilinmiyor.