Göçlerin teorisi ve Teori Dergisi
'Göçler karşısında bocalayan, savrulan ve daha çok Batı'ya güven veren söylemler, AKP iktidarının tipik bir yaklaşımı. Oysa yapılması gereken, terör ve göçlere karşı bölgesel düzlemde kapsamlı ittifaklar kurulması...'
Antik Çağ'dan bu yana Anadolu çok büyük göçler ve askeri hareketlerin alanı. İlk akla gelen, Büyük İskender’in Hindistan seferi, daha sonra safhalar halinde gelişen Haçlı Seferleri, ulusal duygularımızı etkileyen 1913 Balkan yenilgisi sonrası başlayan göçler. Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı yabancı askeri harekâtlara karşı kazanıldı. Ermeni Tehciri de büyük bir göçtü. Daha sonra devam eden irili ufaklı göçler, mübadeleler bilinenlerden. 1988 yılında provokatif Halepçe katliamı sonrası 500 bin Kuzey Iraklı Kürt köylüsü Türkiye sınırına yığılmıştı. En son 2010 yılından sonra büyük boyutlara ulaşan göç dalgaları ülkemizi olduğu kadar Batı dünyasını da sarsıyor.
Düzensiz, bir anlamda yıkıcı göç dalgası karşısında en etkili önlemi Ecevit iktidarı almış ve 1988 yılında sınırlarımıza yığılan göçmenleri durdurmuştu. Ecevit iktidar mirasının reddi temelinde iktidar olan ve BOP (Büyük Ortadoğu ve Projesi) Eş Başkanlığı'nı üstlenen AKP iktidarının uyguladığı iç ve dış politikalar ülkemizi büyük sorunlarla karşı karşıya bıraktı. Türkiye hala BOP döneminden kalan siyasi, ekonomik ve güvenlik sorunları içinde boğuşuyor. Kuşkusuz BOP dönemi politikalarının başında ABD’ye teslimiyet belirleyici. ABD’ye teslimiyetin belirleyici politika olmasının bir sonucu, bölge ülkelerine karşı “siyasi husumet” ön plana çıktı.
BOP’un kanlı sonuçlarına ortak olan ve coğrafyanın kan çanağına dönüşmesine katkıda bulunan AKP iktidarı, 2015 yılından itibaren BOP görevlerinden sıyrıldı! Bu gelişme BOP’un çöküşüne neden oldu. Çünkü, “öküz öldü ortaklık bitti” kuralı gereği BOP öküzü FETÖ ölünce, iktidar sorunlara göreceli “yerli ve milli” yönden bakmaya başladı. 2000’li yıllarda başlayan emperyalist domino etkisi, 2015’ten sonra tersine göreceli bir seyir izledi.
YENİ DEĞİŞİM ETKENİ VE GÖÇLER
Teori Dergisi ağustos sayısı göçmen krizinin etraflı teorik tahliline yer vermiş. Teori Dergisi göçlere yol açan kapsamlı sorunları “teorik” çerçeve içinde değerlendirmiş. Etraflıca incelenen göç sorunu, teorik olmanın ötesinde daha çok pratik bir sorun.
Göç hareketleri, göç yolu üzerinde bulunan ülkemizi etkilemesinin yanında, gelişmiş Batı ülkelerini de zorluyor. Mavi vatanımız Akdeniz suları göçmen faciaları ile anılır oldu. Ege kıyılarına vuran çocuk cesetleri tüyler ürpertici!
Adına göç denilen yoksul halkların kendiliğinden ve kitlesel kalkışması dikkate alınması gereken bir hareket. Teori Dergisi'nde Sayın Dr. Doğu Perinçek'in “Yabancı Düşmanlığı ve Irkçılığı Besleyen Zeminin Yıkıldığı Bir Dünyaya Doğru” başlığı altında yaptığı değerlendirme önemli. Bu yazı, emperyalizme karşı uzun yılların teori ve pratiği içinde damıtarak yazılmış. Göç sorununu çok genel bir çerçeve içinde değerlendirmiş.
Dünyayı açıklamada anahtar kavram “ezen-ezilen” uluslar çelişmesi olduğunda “her taşın altında” emperyalizmin aranması, sorunları çözümlemenin en anlaşılır ve kestirme yolu. Sayın Perinçek’in çok genel çerçeveli yazısında yer alan özel değerlendirmelerin tartışılması gerekir.
Sayın Perinçek; “Dünyadaki ucuz emeğe yönelen sermaye sistemi, şimdi Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki ucuz emeğin karnını doyurmak için kapitalizmin merkezlerine yönelmesiyle karşı karşıyadır.” tümcesinde, sermayenin “ucuz emeğe yönelmesi” ile son çeyrek yüzyılda meydana gelen göçler farklı ele alınmalı.
Emperyalist ülkelerin uzun zamandır “ucuz emeğe” yöneldiği biliniyor. Pek çok emperyalist ülke her yıl ne oranda göçmen alacaklarını planlıyor. Çünkü “ucuz emeğe” yönelim ve nedeni, nüfusun aşırı yaşlanması ve batı toplumunun kötürümleşmesi. Örneğin Brexit sonrası Doğu Avrupalı pek çok emekçi İngiltere’den ayrılmak zorunda kalmıştı. Doğu Avrupalı emekçilerin ayrılması sonucu başlayan emek boşluğu tedarik zincirinin aksamasına yol açmıştı. Üretim, dağıtım ve satış noktaları arası akışkanlık bir süre yavaşlamıştı İngiltere de.
Aynı yazısında Sayın Perinçek göçmenlere karşı ırkçı yaklaşımların yarattığı tehlikeye vurgu yapıyor. Göçmen karşıtı ırkçı örgütler ile sermaye sahipleri arası farklı anlayışa dikkat çekiyor.
Ülkemizde göçmen karşıtı ırkçı örgütlerin yaklaşımları ile göçmenleri ucuz işgücü olarak gören “sermaye sahiplerinin” tutumu bütünüyle yanlış. Irkçı örgütlerin göçmen düşmanlığı, pek çok yönden sakat ve insanlık dışı. Diğer yandan, “göçmen işgücü ihtiyacına vurgu yapan sermaye sahipleri” asgari ücretin altında bir ücrete mahkûm edilen ve prim giderleri olmayan “göçmen emeğine” yönelmeleri pek çok sorunun kaynağı. Türkiye işsizler ordusuna sahip bir ülke. Sermaye sahiplerinin yüksek işsizliğin olduğu bir ülkede, daha ucuz emeği yeğlemesi başlı başına istikrarsızlık nedeni. Öte yanda ırkçı ve ayrımcı faaliyetlerin provokatörce istismar ettiği bir konu.
GÖÇ OLGUSU VE SİYASETLER
Düzensiz, büyük kitlelerin ayaklanmasına dönüşen büyük göç dalgaları sadece gelişmiş ülkelerin iç ilişkilerini etkilemekle kalmıyor. Aynı zamanda göçler, yoksul ülkelerin insan kaynaklarının dağılmasına ve yoksullaşmaya neden oluyor. Göç veren ülkeler üretimin en önemli öğesi olan insan üretici gücünü kaybediyor. Günümüzde göçler, iki ucu sivri değnek durumunda.
Ülkemizde göçlerin yarattığı olumsuz gelişmeler karşısında iki yanlış eğilim ortaya çıkıyor:
Birinci yanlış; emperyalist işgal, terör, savaşlar, iklim değişikliği, kuraklık ve gıda krizi, düzensiz, kendiliğinden ve yıkıcı göç hareketlerini “misafir” gören siyasi anlayış. Yıkıcı bir hal alan düzensiz göçmen akınına “misafir” yaklaşımı, göçlerin siyasi, ekonomik, askeri ve demografik etkilerini anlaması beklenemez. Bu anlayışa sahip olan bir iktidarın kitlesel ve yıkıcı göç hareketlerine karşı “yerli ve milli” önlemler geliştirmesi olanaksız. İktidar çevrelerinin göç sorununa dar ideolojik pencereden bakan, iktidarsız (devlet dışı) anlayışın sorgulanması gerekir. İktidarın, boyutları çok farklı nedenlerle ortaya çıkan düzensiz göç hareketlerine yaklaşımı, ülke genelinde büyük güvenlik açığının doğmasına, ülke kaynaklarının on yıllardır zayi olmasına yol açıyor.
Ayrıca göç dalgasının yıkıcı etkilerini anlama yerine, göçmenlerin “misafir” olarak değerlendirme, yeni göç dalgalarını tetikler mahiyette görüşler. İktidarın bu yaklaşımı sıradan yurtsever yurttaşların canını fena halde sıkıyor, huzurunu kaçırıyor. Öte yandan düzensiz göç dalgası ciddi devlet yaptırımlarıyla kontrol altına alınmadığında, iç toplumsal yapıda sonu öngörülemeyen büyük sorunlar doğurabilir.
Göçler karşısında bocalayan, savrulan ve daha çok Batı'ya güven veren söylemler, AKP iktidarının tipik bir yaklaşımı. Oysa yapılması gereken, terör ve göçlere karşı bölgesel düzlemde kapsamlı ittifaklar kurulması... İktidarın, ülke ve bölge gerçeklerine ters uygulamaları ülkemizi ciddi sorunlarla yüz yüze bıraktı ve bırakmaya devam ediyor.
Göçler karşısında ortaya çıkan ikinci yanlış; ülkemize sığınan göçmenleri doğrudan hedef alan, onlara karşı düşmanlığı körükleyen politikalar. Yoksul ülke halklarının büyük ve düzensiz göç hareketleri terör, emperyalist işgal, iklim ve gıda krizi, başlıca nedenlerden.
Emperyalizmin yarattığı sorunlara karşı sessiz, boyun eğen dünya tablosu hızla değişiyor. Canlarını dişine takan Asya ve Afrika ve Latin Amerika’nın yoksulları, ezilen halkların en genç ve bir anlamda dünya algısı gelişmiş seçkinleri emperyalist dünya düzenine itiraz ediyor. Göç olgusunu hafife alan ve düşmanca yaklaşanlar, göç olgusunu anlamaktan çok uzak. Göç hareketlerinin karşısına çıkan her iki yanlış anlayış, ülkemizin yer aldığı coğrafya ve ülkemiz gerçeklerine aykırı anlayışlar.
İktidar ve göçmen karşıtı ırkçı ve ayrımcı güçler ülkemizin stratejik önemini anlamayan, emperyalistlerin ezilen ülkelere dayattıkları baskı, sömürü ve işgali göremeyen anlayışlara dayanıyor. Ortaya çıkan her iki yanlış siyasi eğilim karşısında, başta komşu ülkeler olmak üzere tüm yoksul ülkelerle dayanışma öncelikli ulusal görevler arasında. Göçler dahil, bölge genelinde ortaya çıkabilecek tüm sorunlara bölgesel güçlerle karşılık verilmesi gereken bir dönemdeyiz. .
Çeyrek yüzyılı kapsayan dönem içinde AKP iktidarının kendi eliyle düştüğü çıkmazda çırpınması, kendi iktidar pratiği ve derslerini anlama yetersizliği ile açıklanabilir. Nesnel durumu anlama ve önlemler geliştirmenin en etkili yolu kendi pratiğinden öğrenmeyi gerektirir. Kendi pratiğinden öğrenme yerine, hala batının önüne koyduğu “ev ödevlerine” odaklanması “öğrenme özürlü” bir durum.
Ezilen ülkelerin sorunlu iç ilişkilerine yönelen emperyalist müdahaleler, yoksul halkların göç hareketlerini tetikleyen temel etken. Göçlerle, genç ve dinamik insan gücünü kaybeden yoksul ülkeler daha fazla yoksullaşıyor. Göç hareketlerinin seyrinin gelişmiş batı ülkeler olması, göç hareketleri içinde yer alan kitlelerin dünya algısını ortaya koyuyor. Emperyalist müdahale sonucu göç hareketlerinin yükselmesi, göç veren ulus devletlerin iradelerini aşan gelişmeler.
Göç hareketlerinin yoğunlaştığı coğrafya 1970’lerde emperyalizme karşı göreceli daha örgütlü hareketlere sahne oluyordu. Son 50 yıl içinde emperyalistler, ezilenler coğrafyası üzerinde ortaya çıkan ilerici devrimci ulusal hareketleri dinamitledi ve elimine etmeyi kısmen başardı.
EMPERYALİST BOP'UN ÇÖKÜŞÜ VE EZİLEN DÜNYANIN DERLENİŞİ
Devrimci mücadelelerin kitlesel canlılık kazandığı dönemde kitle hareketlerini derleyen, toparlayan kitle örgütlerinin yerine STK’lar (sivil Toplum Kuruluşları) ikame edildi. Emperyalist tekel fonlarından beslenen “sivil uzantılı,” kontrollü STK’lar iğdiş edilmiş kuruluşlar. Bu yönüyle STK türü örgütler, ulus devletler içinde her türlü kötülüğün odağı durumunda. LBGT+ türü örgütler STK’ların merkezinde yer alıyor.
STK’lar, aynı zamanda terör örgütleriyle dolaylı ilişkileri olan kuruluşlar. ABD emperyalizmine hizmet eden PKK, FETÖ, El Kaide, DEAŞ, Boko Haram ve Müslüman Kardeşler gibi örgütlere sempatiyle bakan, “o hareketleri de anlamak gerekir” diyen kuruluşlar. Terör örgütlerinin, özellikle Müslüman ülkelerde alan bulmasında STK’ların rolü göz ardı edilemez. ABD ve İngiltere kontrollü STK’lar çok önemli terör olaylarında sessiz kalırken, Güneydoğu Asya’nın fakir ülkesi Myanmar'a karşı yönelen terör hareketlerini desteklediler. Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı kara propagandanın başını STK’lar çekiyor.
BATI'NIN KLASİK TAKTİK VE STRATEJİSİ
Emperyalist ülkelerinin yüzlerce yıllık burjuva-kapitalist devlet uygulamaları ve her türlü krizi ezilen ülkelere ötelemesi, emperyalist devlet olmanın kazandırdığı bir üstünlük. Gelişmiş Batı ülkelerinin kendi iç düzenlerini koruma önlemleri, nitelikli devlet olmanın sonucu.
Emperyalist devlete bu açıdan bakma yerine, liberaller emperyalist devletlerin iç siyasi uygulamalarına “evrensellik” kazandırıyor. Batıcı liberal görüşlerin aksine, ezilen ülkelerin iç ilişkilerine yönelen emperyalist müdahale stratejisi evrensel. Bu görüşlerin doğruluğunu anlamak için Rusya-Ukrayna çatışmasına bakmak yeterli. Emperyalist ülkeler büyük ekonomik kayıplar pahasına Rusya’nın ayağına vurdukları Ukrayna prangası dikkate alınması gereken bir olay. Emperyalist Batı’nın istikrar ve güvenliği adına Ukrayna kurban edildi. Sonuç olarak üzerinde durulması gereken nokta, emperyalist ülkelerin ucuz emek gereksinimini karşılamak için göçmen kabulü ile, son yıllarda hızla yoğunlaşan göçmen hareketleri çok farklı iki gelişme. Umarım gelecek sayılarında Teori Dergisi, yoksul ülke halklarının ayaklanmasına dönüşen göçler pratiğini nesnel bir biçimde inceler ve yeni göç olgusunun daha derinden kavranmasına yardımcı olur. Teori Dergisi'ne teşekkürler.