22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Güçlü kadın güçlü devlet

ZERRİN ÖZTÜRK

Güçlü kadın güçlü devlet

İlk Hürriyet Devrimimizin gerçekleştiği 1908 yılı ve sonrası günlerini anlatan Ömer Seyfettin’in ‘Ashab-ı Kehfimiz/Bir Ermeni Gencinin Hatıraları’ romanındaki gencin sözlerine kulak verelim*:

“ Soğuk çok. Odun, kömür fiyatı pek pahalı! Pansiyonunda oturduğum ihtiyar kadın,  ‘dünyanın sonu!’ diyor. Ömründe bu kadar soğuk, bu kadar pahalılık görmemiş. Elbiseyle odun parası bütçemi sarstı. Her ay 300 frankçığımı ayırıp bankaya teslim edemiyorum. İşler kesat, kesat, kesat...”

Ömer Seyfettin, sanki bugünlerde yaşadıklarımızı kitabına yansıtmış. Yüz yıl sonra aynı senaryo tekrarlanıyor. Anlıyoruz ki devrim atılımlarının arkasından halk kendi yolunda rahat bırakılmıyor. Batı, ülkeleri bağımsızlık yolundan geriye döndürebilmek için bir saniye boş durmuyor. Yaşlı kadının “Dünyanın sonu” olarak nitelediği, 115 yıl öncesinde 1908 Devrimi sonrası yaşanan pahalılık, bugün de aynen sergileniyor.

Kısa süre önce gerçekleşen seçimde büyük umutlarla iktidara da, muhalefete de oyunu veren vatandaşların, pişmanlık duyduklarına tanık oluyoruz.  Ekonomik darboğazdan geçişin bedeli, çok daha ağır biçimde halkımızın sırtına yükleniyor. Üst üste bütün piyasa ürünlerine gelen zamlar denetlenemiyor, durdurulamıyor.

En başta biz kadınlar pahalılığın yükünü derinden yaşıyoruz. Evin geçimi çok zorlaştı. İşsizlik arttı. Düşük ve orta düzeyli aileler ile emekliler, pahalılıkla baş edemez duruma geldi. Çocukların zihinlerini sosyal medyadaki kültürel çarpıklıklar örümcek ağı gibi sararken, onların ilk sosyal eğitim ortamı olan kreşlerin ücretleri anneleri kara kara düşündürüyor.

Milletin üzerine üst üste abanan karabasanlar bunlar. Devletimizin öncelikli hedefi, çok eşli evliliklerin ve boşanmaların arttığı günümüzde, ailenin korunması adına kadının da, erkeğin de ekonomik güçlerini arttıracak istihdam meselesini çözmek, çocukların güvenle çağdaş, bilimsel, sağlıklı ortamlarda büyümelerini ve eğitim görmelerini sağlamak olmalıdır.

Seçim sonrası, Türkiye’mizin ekonomisi neoliberal batıcı ekonomistlere teslim edilmiş, enflasyonun yıl sonunda yüzde 58’e ulaşacağı pervasızca dile getirilebiliyor. Durup düşünmeliyiz, iş çok ciddi çünkü.

Yüzlerce yıllık Batılı pençelerden yakamızı kurtarmamız kendi ayaklarımız üstünde, kendi maddi ve manevi varlığımıza güvenmekten geçiyor. Kadınları hedefe koymaktan vazgeçelim. Anamız, eşimiz, kardeşimiz, kızımızdır onlar. Kadını sosyal hayatın dışına iten, kendine yabancılaştıran ve yalnızlaştıran uygulamalara son verilmeli.

Kadınları güçlü olan Devlet büyüktür, güçlüdür. Kadınlarımız ne kadar güçlüyse Devletimiz de o kadar güçlü olur.

*Ashab-ı Kehfimiz/Bir Ermeni Gencinin Hatıraları, Ömer Seyfettin, 1.Baskı, syf.23

Son Dakika Haberleri