Gülü dirilten şair
HALİL YİĞİT GÖK
Edebiyatımızda "gül" farklı şekillerde karşımıza çıktı.
Şairler, şiirlerinde kullandıkları kavramlara bilgi kaynaklı ilhamlarını yansıttılar. "Gül" metaforu genel yansımasıyla sevgiliye yüklenen bir anlam olarak belirdi.
Klasik şiirde "gül" hem dinsel hem de dünyevi anlamlar taşıdı. Fuzuli, sevgili temalı mazmunlarında, kadınlara hissetiği derin duygularının tercümesini gül figürünü tercih ederek anlattı.
Hayali, Nedim gibi şairler hem seküler hem de tasavvufi anlamların yüklendiği yeni ve canlı bir "gül" imgeside yarattılar. Şiirlerinin merkezinde yer alan sevgili kavramının değişik anlatım yöntemlerini geliştirdiler. Modern şiirde gül metaforu, şairlerin zihni ve ruhsal analizlerinin sonucu olarak gelişim gösterdi.
MODERN ŞİİRDE GÜL
Modern şiir, kendi içerisinde geçmiş imgeleri terk eden bir dönem yaşamıştı. Dilde sadeleşme akımının etkilerinin hissedildiği süreçte, klasik şiirin bazı öğelerini terk etmek kaçınılmaz olmuştu.
Ahmet Hamdi Tanpınar, bu dönemin aktörlerinden biriydi. Eski ile yeni arasında kararsız bir tavır sergiliyordu. Şiirlerinde hem klasik şiirin, hem de modern şiirin yansımaları mevcuttu.
İlk olarak Tanpınar, klasik şiir döneminin ardından durgunluğa giren "gül" metaforuna yeni bir anlam yükledi. "Bir gül bu karanlıklarda" isimli şiirinde, gül metaforunu karanlık olarak tasvir etti. Bu tasvir manayı derinleştirmekle birlikte, etki alanını azalttı. Tanpınar'dan sonra "gül" metaforu durgunluk sürecine girdi.
Gül artık modern şiirde kullanılan kavramların arasında değildi.
İKİNCİ YENİCİLERİN GÜL DEVRİMİ
İkinci Yeni akımı şairleri, Türk edebiyat tarihinde yenilikçi şiir akımının öncüleri olmuştu. Kendilerine has bir Türkçe kullanan ikinci yeniciler, geleneği kısmen reddetmekle birlikte gelenekten de beslenmişti. Klasik şiirden alarak canlandırmak istedikleri en önemli kavramda güldü.
İkinci Yeni'nin usta şairleri, Edip Cansever, Cemal Süreya ve Sezai Karakoç kendilerince yeni bir "gül" tanımı yapmıştı.
Cansever acımasız bir gül metaforu çizmişti. "Gül Kokuyorsun" şiirinde geçen şu dizeler ile anlayışını yansıtmıştı. "Gül kokuyorsun birde/amansız acımasız kokuyorsun." Bu anlamda Cansever'in tanımı eşsizdi. Ancak tesiri kısa sürdü.
Süreya ise, gül metaforunu sokağa indirerek kendine has bir devrim yaptı. Sokakla birleşen şiirlerine, cinsel motifli sevgili kavramını ekledi. "Gül" şiirinde metafor artık sokağa ve cinselliğe aitti.
"Gülün tam ortasında ağlıyorum/her akşam sokak ortasında" dizeleriyle gül tanımlamasını oluşturdu. Ancak Süreya'nın "gül" tanımı şahsi kaldı ve kitlelere ulaşamadı.
GÜL'ÜN ASIL KURTARICISI: SEZAİ KARAKOÇ
Sezai Karakoç 1933 tarihinde Diyarbakır'da doğdu. Babası 1.Dünya Savaş'ında Ruslara esir düşen Yasin Bey'di. Dedesi Hüseyin Bey de Plevne Savaşı'nda Gazi Osman Paşa'nın ordusundaydı.
Karakoç köklü bir aileden geliyordu. Eğitim hayatı da bu yönde gelişti. Parasız yatılı sınavlarını kazanarak Mülkiye'ye girdi. Fakültenin Maliye bölümünü bitirdi. Aktif sanat hayatına bu yıllarda başladı.
İlk şiirleri, Hisar ve Pazar Postası'nda yayınlandı. 1955 yılında "Şiir Sanatı" isimli dergiyi çıkardı. Bu yıllarda yayımlanan şiirlerinde gül motifi etkindi.
TEVHİT'TEN DOĞAN GÜL
Karakoç döneminin metafizik, dinsel öğelerle yazan tek şairiydi. Şairliğinin olgunluk çağında Türk şiirini metafizik esaslara oturtmayı başaran şair olarak kayıtlara geçecekti. Cemal Süreya tarafından Mehmet Akif ve Necip Fazıl arası bir şair olarak değerlendirildi.
Karakoç için sanatın hareket noktası dinsel düşünüştü.
Bu durum şiir hayatında klasik öğelerin önemli bir yer tutmasını sağladı. Karakoç, şiirlerini tanrısal - insani tasarım mukayesesiyle analiz etti. Şair için sanat, ötelerin ötesinin kapısını aralamak ve mutlak iyilik için çabalamaktı. İslam dininin "tevhit" anlayışı bu doğrultada gül motifini oluşturan birinci etkendi.
KILAVUZ OLARAK GÜL
Klasik şiir ile modern şiir arasındakı bağı kuvvetlendirirken, güle politik bir anlam yükleyen Karakoç, Cansever ve Süreya'nın yapamadığı etkiyi telafi etti. Karakoç'un gül motifi politika ile eşgüdüm içerisinde yürüdüğü için toplumsal etkisi kalıcı oldu.
Karakoç'un, "Diriliş" öğretisinin referans kaynağı peygamberimiz Hz. Muhammed'di. Gül metaforu Hz. Muhammed'in temsiliyetini yansıttı. Dinsel motifli şiirlere yenilikçi bir yan ekledi. Gül, hayali kurulan dünyanın, insanı olgunlaştıran öğretinin izinden gideceği kılavuz anlamına geldi.
Bu sayede dini bir imge olarak bırakılmadı. Karakoç, gülü yaşayan ve yaşatılmak istenen değer olarak sundu. Şiirlerinde gül motifi artık politikti ve sanata ideolojik yeni bir yaklaşımı sergilemekteydi.
"Gül muştusu" şiirinde geçen şu dizeler Karakoç'un, Hz. Muhammed'e ithaf ettiği mutlak yön gösterici anlamını tasdikledi. "Gül gelecek/Kıyamet demek gülün gelişi demek/Gül peygamber muştusu Gül peygamber sesi"
Hz. Muhammed'in özelliklerini, devrimciliğini, yeni bir medeniyet kuruculuğunu, güzel ahlakını ve insanlar için faydalı olma çabasını metafor ile birleştirerek, toplumun güle bakışını da değiştirdi.
Karakoç bunun için "Gülü dirilten şair" olarak anıldı. Karakoç'un tanımlaması da politika olmaksızın anlaşılmadı.