Gümrük Birliği yerine serbest ticaret antlaşması
Dış ticaret açığını kapatmak için ithalat kısıtlamaları uygulanacaksa Gümrük Birliğinin (GB) tartışılması gerektiğini belirten Kuntay Gücüm, ‘GB, dış ticaret politikalarında elimizi kolumuzu bağlıyor. AB ile ticaret, GB yerine serbest ticaret anlaşmaları ile düzenlenebilir.’ dedi
Geçmiş yılda dış ticaret açığımız 109 milyar dolara yükselerek rekor kırdı. 2023’ün ilk yarısında ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 18,7 artarak 61 milyar 235 milyon dolara yükseldi. Ortaya çıkan dış ticaret rakamları ile birlikte birtakım tüketim mallarında ithalat kısıtlaması getirileceği gündeme geldi. Kamuoyunda ise Türkiye’nin tekrar ithal ikamesine dönüp dönemeyeceği tartışılmaya başladı. Konunun uzmanları, gündeme gelen ithalat kısıtlamalarının çözüm olup olmayacağını ve ithal ikamesi tartışmalarını Aydınlık’a değerlendirdi.
GÜÇLÜ DEVLET BANKALARI ÜRETİMİ DESTEKLEMELİ
Pandemi döneminde uygulanan ilave gümrük vergileri ile dış ticaret açığının kapanmadığını hatırlatan Teori Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Kuntay Gücüm, şu vurguları yaptı:
“Demek ki tek başına gümrük vergilerinin yükseltilmesi yetmiyor. İthalatı kısıtladığınız zaman iç üretimin artması lazım. Üretim devrimi programı içinden bakmak lazım. Üretim devrimi de kamu işletmeciliği olmadan, finans sektöründe devlet mülkiyeti olmadan olmaz. Çin’de devlet sahipli ve özel sektör firmalarının başarısının arkasındaki nedenlerden biri de kamu bankalarının sağladığı kredi desteği. Bizim 1930’lardaki 1. ve 2. beş yıllık planlarla sanayide gösterdiğimiz başarı da devlet bankalarının başarısıydı. Dolayısıyla güçlü devlet bankalarının olması gerekiyor. Ancak o şekilde ithal ikamesi politikaları bir sonuç verebilir.”
GÜMRÜK BİRLİĞİ YERİNE SERBEST TİCARET ANLAŞMASI
Gümrük Birliğinin (GB), dış ticaret politikalarında Türkiye’nin elini bağlayan bir şey olduğunu ve tartışılması gerektiğine değinen Gücüm, şunları söyledi:
“İlave gümrük vergileri ile koruma sağlandığında da başarı sağlanamamasının nedenlerinden biri GB. Şimdi GB’nin genişletilmesi konuşuluyor. Hizmetler sektörü ve tarım sektörünü de kapsayacak şekilde genişletilebileceğini söyledi hükümet. Aynısını muhalefet de söylemişti. GB’nin genişletildiği koşullarda 3. ülkeler olarak ithalat kısıtlaması ne kadar sonuç verebilir? Türkiye, GB’den vazgeçip Avrupa Birliği (AB) ile ticaret ilişkilerini bir serbest ticaret anlaşmasıyla mı düzenlemeli? Dış ticaret politikasını konuşurken ülkenin tartışması gereken meseleler bunlar. Eğer ithalata müdahale ederek bir sonuç alınmak isteniyorsa GB’nin sorgulanması lazım. İngiltere, Brexit sonrası AB ile ticaretini serbest ticaret anlaşmaları ile düzenledi. Türkiye’de aynısını yapabilir. Ayrıca komşu ülkelerle de serbest ticaret anlaşmaları yapabilir.
“Serbest ticaret anlaşmaları ithal ikamesine engel olmaz. Çünkü serbest ticaret anlaşmaları tüm ürünlerde bir vergi indirimi içermiyor. Ülkelerin karşılıklı olarak ihtiyaçlarına göre vergi politikaları uygulanıyor. GB’de tarım ürünleri dışındaki tüm ürünlerde 0 vergi var. Ek olarak 3. ülkelere karşı uyumlu dış ticaret rejimi gerektiriyor. O yüzden serbest ticaret anlaşmaları ile GB aynı nitelikte anlaşmalar değil. Türkiye’nin AB ile ticaret ilişkilerinden vazgeçmesi mümkün değil. Ama bir serbest ticaret anlaşması ile düzenleyebilir. AB’nin 3 ülke ile gümrük birliği anlaşması var. Biri Türkiye diğerleri zaten 180 bin ve 120 bin nüfuslu, küçük prenslik kalıntısı devletçikler. Bir korumacı rejime ihtiyaç var. Korumacı rejimden sonuç alınabilmesi için de GB’nin sorgulanması ve Türkiye’nin Batı Asya ülkeleri ile ilişkilerinin geliştirilmesi lazım. Türkiye’nin komşu ülkeler ile bir ticaret bölgesi oluşturulması neden düşünülmesin?”
İTHALATIN YÜZDE 70’İ ARA MALDA
İthalatımızın büyük bir çoğunluğu ara malı ve yatırım malları kaynaklı olduğunu belirten iktisatçı Prof. Dr. Ercan Enç, ithal ikamenin tüketim mallarından önce ara mallarda uygulanması gerektiğini öne sürdü. Enç, şu ifadeleri kullandı:
“Tüketim malları ithalatımızın payı, 1980’lere kadar yüzde 2-3 civarındayken giderek arttı. Türkiye İstatistik Kurumuna göre 2023’ün ilk çeyreğinde tüketim mallarının ithalattaki payı yüzde 10. Ara mallarının oranı yüzde 76. Yatırım malları ise yüzde 12. 1980’den sonra, Özal’la birlikte tüketim malları ithalatımız yüzde 2’lerden, yüzde 10-15 aralığına geldi. Bu seneye kadar gıda sektörü ihracatımız, ithalatımızdan fazla idi. İlk defa gıda sektörümüz de açık vermeye başladı. İhracatımızda ilk 3’te bulunan otomotiv sektöründe de yurt içerisinde kullanılan otomobillerde ithalatın payı yüzde 65’lerde. Yani biz ihracatçı olduğumuz sektörlerde de ithalatçı hale geldik. Tüketim malları ithalatımızın yüzde 2-3’lerden yüzde 15’lere gelmesi ve ihracatçı olduğumuz sektörlerde de ithalatçı duruma gelmiş olmamız, olumsuz bir durum. Dolayısıyla tüketim malları ithalatına belli kısıtlamalar konması olumlu ancak bizim ara mallarında ithal ikamesine gitmemiz lazım.”
İHRACATIMIZ İTHALATA BAĞIMLI
Ticaret Bakanlığının temmuz ayında ihracat rekorunun kırıldığını açıklamasının eksik olduğunu, ithalat rakamlarını da göze önüne alarak değerlendirme yapmamız gerektiğine dikkati çeken Ercan Enç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bakanlığın ifadesi doğru. Ama ithalatımız, ihracatımızdan fazla arttı. Dış ticaret açığı arttı. İşin sadece ihracat rekorunu belirtmek, orada düzeltici bir ifade kullanmamak yanlış. Bu ne anlama geliyor? Türkiye ortalama olarak 100 dolarlık ihracat yapmak için 80 dolar ithalat yapmak zorunda. İhracattaki artış, kaçınılmaz olarak ithalattaki artışı meydana getiriyor. Biz sadece dışarıdan ucuz girdiyi alıp ihracatta kullanmıyoruz, aynı zamanda içerideki tüketimimiz için de ithalat yapıyoruz. Yani bizim kendi ürettiğimiz ara mallarda ‘tersine ithal ikamesi’ uygulanıyor. Ara mallarını üretmek yerine ithal eder duruma geliyoruz.
“Bu durum ihracat odaklı ekonomiden kaynaklanıyor. Deniyor ki ‘İhracatı artıracağız. İhracatta avantajlı duruma geçmek için maliyetleri düşürmek lazım. O zaman dışarıdaki girdiyi daha ucuza alalım ki ihraç ettiğimiz ürünlerde rekabet avantajına sahip olalım.’ Ama bu içerideki girdilerin ithal mallarla ikamesine yol açıyor. İhracattaki artışımız, ithalattaki artışın gerisinde kalıyor. Örneğin kendi dağlarımızın altındaki kömürü çıkarmak yerine daha ucuz diye, Ukrayna’dan, Güney Afrika’dan kömür ithal ediyoruz. Termik santrallerini ithal kömüre dayalı olarak kuruyoruz. Bize bir katma değer katkısı olmuyor. Üretimimiz, ara mallarda ithalata bağımlı hale geliyor.”
İHRACAT ODAKLI EKONOMİ DIŞ BORÇ DOĞURUR
İhracat odaklı ekonominin, yüksek dış borç ihtiyacı doğuracağını ve sonuç olarak bağımsız dış politika izlemenin de mümkün olmayacağını vurgulayan Ercan Enç, sözlerini şöyle bitirdi:
“İhracatı önceleyen bir politikayla ihracat odaklı büyüme modeli aynı şey değil. Mesela Çin, Almanya ya da Güney Kore ihracat fazlası vererek büyümektedirler. Bizde ne oluyor? İhracatı artırmak isterken ithalatı da artırıyoruz. Çin Halk Cumhuriyeti, Japonya, Güney Kore, Tayvan gibi pek çok ülke ihracat fazlası vererek büyüdü. İhracat odaklı dediğiniz zaman ise ithalatı göz ardı ediyorsunuz. Yerli ürünler, ithal mallarıyla ikame oluyor ve dış ticaret açığınız, dış borcunuz artıyor. Ekonomiden konuşuyoruz ama konu sadece ekonomik değil. Çünkü borçlanma, dışarıdan kaynak ihtiyacını zorunlu kılmaktadır. Bugün ne oldu? Hükümet dış kaynak bulmak için ekonominin rotasını tekrar Atlantik’e çevirdi. Açıkça ifade edelim, ‘Batı’dan kaynak bulacağız.’ dediğiniz zaman, bağımsız bir dış politika izlemeniz mümkün değildir. Kaynak gelmesinin bazı politik şartları olacak. Parayı veren, düdüğü çalar.”