08 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 24°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Güney Amerika’nın kültür başkenti Buenos Aires

Güney Amerika’nın kültür başkenti Buenos Aires
A+ A-

Bir zamanların sömürge valiliği ile idare edilen şehir, şimdi bir kültür ve sanat merkezi olarak özgürlük şarkılarını söylüyor. İspanyol kralları ve istilacılar da iktidarlarının sonsuza kadar varolacağına inanıyorlardı herhalde

Arjantin gümüş ülkesi, Buenos Aires, iyi, güzel hava demek. 1516 yılında en büyükleri Uruguay ve Paraná nehri olmak üzere birkaç nehrin birleşerek denize döküldüğü çok geniş bir nehir ağzı olan Rio de la Plata (gümüş nehir) kıyısına ayak basan Juan Diaz de Solis, Peru sınırları içindeki bu bölgeyi sömürgeleştiren ilk İspanyol. Pedro de Mendoza ise 1536 yılında Buenos Aires şehrini kuran İspanyol. Yerliler Mendoza'nın şehrini yıkar ama yeniden kurulmasına engel olamazlar. İspanyollar bu bölgedeki Selknam gibi bazı yerli kabileleri tümden yok ederek 300 yıl hüküm sürecekleri bu verimli topraklara yerleşirler. Peru Genel Valiliğince yönetilen bölge, 1776'da liman ve şehrin çok gelişmesi üzerine Buenos Aires merkezli yeni bir sömürge valiliği kurularak idare edilmeye başlanır.

Güney Amerika'nın İspanyollar tarafından sömürgeleştirilmesini hazmedemeyen İngiltere, sürekli saldırdığı Buenos Aires'i 1806 -1807 yılları arasında 46 gün işgal eder. İşgalci İngilizlere karşı İspanyol sömürge valisinin tutumu halkı harekete geçirir. İngilizlerin geri püskürtülmesi bağımsızlığa giden ilk adımı oluşturur. Napolyon'un İspanya ve Portekiz'i işgal etmesi Güney Amerika'da İspanya Kraliyetine karşı topyekun bir başkaldırı ve bağımsızlık savaşları başlamasına yol açar. Buenos Aires'teki 1810 Mayıs devriminin ardından 1816'da Tucuman Kongresi'nin Birleşik Güney Amerika Eyaletleri (bugünkü Arjantin, Uruguay ve Bolivya)'nin İspanya Krallığından bağımsızlığını ilan etmesi gelir. Bağımsızlık savaşını, iç savaşlar, komşularla yapılan savaşlar ve iktidar kavgaları izler. Ancak sular durulmaz. 1862'den sonraki hükümetler döneminde Arjantin'in ekonomik olarak gelişmesine ağırlık verilir.

Yüz bin Osmanlı göçmeni

Geniş topraklarına oranla nüfusu az olan Arjantin kapılarını göçmenlere açmaya karar verir. 1853 anayasası "endüstriyi geliştirmek, bilim ve sanat eğitimi vermek için gelecek göçmenlere hiçbir sınırlama getirilmeyeceğini" teminat altına alır. Böylece Avrupa'yı sarsan 1848 devrimlerinin yenilgisinin ardından dini, siyasi, sosyal özgürlükler için mücadele eden İtalyanlar ve İspanyollar başta olmak üzere on binlerce Avrupalı barış, özgürlük, adalet ve sosyal refah sunan Arjantin'in çağrısıyla özellikle Buenos Aires'e yerleşir. Osmanlı topraklarından da 100 bin göçmen gelir Arjantin'e. Göçün olumlu etkisiyle gelişen endüstrileşme, et, yün ve tahıl ihracatının artmasıyla Arjantin 20. yüzyıl başlarında en zengin ülkelerden biri haline gelir.

İstenmeyen göçmenler de var!

19.yüzyılda Arjantin hakim sınıfları kapılarını göçmenlere açmışlar. Hem halen toprakları için direnen yerlilerin gücünü iyice kırmak istemişler hem de daha modern ve eğitimli dünyanın aydınlanmış insanlarının ülkelerine yapacağı katkıyı hesaplamışlar. Ama göçmenlerin sendikacılık, sosyalizm, anarşizm gibi fikirleri de getireceklerini düşünememişler. 1902 yılında "ülkenin güvenliğini tehlikeye atacak ve genel huzuru bozacak" yabancıların sınır dışı edilmesini sağlayacak yasaları çıkarılmış. Kaç kişi sınır dışı edildi bilmiyoruz ama Arjantin halen yasal ve yasa dışı yollardan göç alan bir ülke ve sınıf mücadelesi devam ediyor.

Tangonun anavatanı

Buenos Aires milango ve tangonun vatanı. Milango tangonun öncüsü bir dans. Daha eğlenceli ve daha hızlı, tango ise ciddi ve dramatik. Kadınların pırıltılı, zarif gece kıyafetleriyle erkeklerin smokinle yaptığı bir dans olan tango günümüzde popüler ama geçmişte ahlaka aykırı sahneleri olduğu gerekçesiyle istenmeyen bir dansmış. Yoksul göçmenlerin yerleştiği Buenos Aires ve Montevideo'nun liman mahallerinden doğan tango, genelevde çalışan bir fahişe ve satıcısı arasındaki ihtiraslı ilişkinin dışa vurulduğu bir dans olarak biliniyor. Göçmenlerin getirdiği akordeonun tango ile özdeşleştirilmesinden sonra ortaya çıkan dans yer altı dünyasının eğlencesi olarak dünyaya yayılmış. Bugün Buenos Aires'in en güzel salonlarında tango yapılıyor, dünyanın dört bir tarafından gelen öğrenciler tango okullarında eğitiliyor.

Çok kültürlü Buenos Aires

Yükselen Arjantin ekonomisi Buenos Aires'in geniş bulvarlarını, muhteşem binalarını ve devasa parklarını yaratır. 1880 yılında resmen başkent olan Buenos Aires 1913 yılında açılan metrosu ve milyonluk nüfusuyla Güney Amerika'nın çekim merkezi olur. Buenos Aires bir kültür mozaiği, İtalyan ve İspanyol kökenlilerin çoğunlukta olduğu şehirde Mestizo( yerli ve İspanyol melezi), Arap, Musevi, İrlanda kökenliler de var. Tabii sonraki yıllarda uzak doğudan göçen Japon, Kore ve Çinli göçmenler de unutulmamalı. Halkın % 85'i Avrupa kökenli. Buenos Aires halkına limanda yaşayanlar anlamına gelen porten?os deniliyor. Keyifle dolaşılan bir şehir olan Buenos Aires alışveriş caddeleri, lokantaları, AVM'leri ve sokak satıcılarıyla Avrupa kentlerinden farksız.

Mayıs Meydanı (Plaza de Mayo) adını 1810 Mayıs devriminden almış. Arjantin'in bağımsızlığı da bu meydanda ilan edilmiş. Başkanlık sarayı, katedral (Catedral Metropolitana) ve eski belediye binası (El Cabildo) ile çevrili olan bu meydan her zaman protestoların kutlamaların merkezi olmuş. Arjantin'in yakın tarihindeki yeri ise çok anlamlı. 1976-1983 yılları Arjantin'in "kirli savaş" olarak bilinen askeri diktatörlük dönemi. Askeri cunta tarafından çocuklarının gözaltında, işkencelerde yok edilmesine karşı direnen ve çocuklarını arayan anneler, başlarındaki beyaz başörtüleriyle birbirlerine destek olmak için meydanda toplanırlar. 14 anneyle başlayan protestoları duyurmak için 1977 yılında Mayo Meydanı'nın Anneleri (Madres de la Plaza de Mayo) isimli bir de dernek kurulur. Her Perşembe toplanan anneler meydandaki obeliskin etrafında dönerek çocuklarını arar. Sayıları giderek artan binlerce annenin protestosunu kırmak isteyen cuntacılar anneleri de gözaltına alır ama yıldıramaz. Gözaltına alınan iki annenin kemikleri yıllar sonra bulunur. Helikopterlerden gümüş nehre atılan veya altın vuruşla öldürülen devrimci ve yurtseverlerin sayısı ise halen bilinmiyor. Annelere göre bu sayı 30 bin, sivil hükümetin yaptığı soruşturmaya göre ise 11 bin. Mayo meydanının zemininde anneleri simgeleyen başörtü baskıları, bir köşesinde ise Falkland Savaşında İngilizler tarafından öldürülen 649 asker anısına temsili bir mezarlık bulunuyor.

Casa Rosada

Mayo meydanındaki pembe renkli bina Casa Rosada, 1952 yılında son kez odasının balkonuna çıkarak halkı selamlayan Eva Peron'un hayata veda ettiği başkanlık sarayı. Aslında biri postane diğeri parlamento binası olarak inşa edilen iki bina 1894 yılında birleştirilerek başkanlık sarayı yapılmış. Binayı başkanlık sarayı haline getiren de Buenos Aires'te birçok önemli yapıya imzasını atan, o dönem Arjantin'in tek ve ilk milli mimarı olan İsveçli Henrik Åberg.

Café Tortoni

Mayo meydanına çok yakın bir cadde üzerindeki bu kahvehane 1858 yılında açılmış. Sanatçıların, yazarların, politikacıların uğrak yeri olan Café Tortoni'nin arka köşesinde bir masa etrafında Buenos Aires'in kültür işçilerinden Carlos Gardel, Jorge Luis Borges ve Alfonsina Storni'nin heykelleri de sergileniyor. Kahvehanenin müdavimlerinden olan Gardel tangonun altın çağının yaratıcısı. Borges eserleri Türkçeye de çevrilmiş bir şair, öykü yazarı ve çevirmen. Alfonsina Storni ise feminist bir kadın şair. İntihar ederek hayatına son veren Storni için yapılan ünlü Alfonsina y el Mar (Alfonsina ve deniz) şarkısı Mercedes Sosa, Nana Mouskouri, Shakira gibi sanatçılar tarafından yorumlanmış. Café Tortoni'nin bir kütüphanesi ve halen tango izlenebilen bir salonu var. Aynaları, tavan vitrayları, avizeleri, dekoru, yerdeki karolarıyla Beyoğlu'nun artık yok olmuş kahvehanelerini hatırlatıyor.

Bölünme birleş! Che, Bolivar'ın izinde !

Rosario'da doğan Ernesto Rafael Guevera (Che), 1951 yılında motosikletiyle bir Güney Amerika gezisine çıkar. Gezi boyunca halkın yoksulluğunu ve çaresizliğini de görür, çözümü de! Yoksulluktan kurtulmanın yolu bütün ülkelerin ortak bir strateji etrafında toplanması ve devrim yapmaktır.

Che, Güney Amerika'nın çok uluslu bir kıta olmak yerine kültürel ve ekonomik olarak birleşmiş tek bir ulus olmasını düşler. Tıpkı Simon Bolivar ve Hugo Chavez gibi.

Tülin Uygur

Son Dakika Haberleri