Günlük ırkçı söylemler
Kendimden vazgeçtim, doğma büyüme Avusturya vatandaşları olan insanlar da sürekli karşı karşıya kalmaktadır. Bunlar günlük yasamda kullanılan, o insanlar tarafından fark edilemeyen ırkçı söylemlerdir. Sanki bir övgüymüş gibi “Çok da güzel Almanca konuşuyorsunuz” derler. Almancayı sadece anne ve babası Avusturyalı olan çocukların akıcı, güzel ve doğru konuşacağını sanırlar. Bu düşünceye göre bizim çocuklarımız bu dili kendileri kadar güzel konuşamazlar. Sanılır ki Almanca tanrısal bir dildir, sadece o ırka ait seçkin insanlar bu dili güzel konuşurlar.
Bilmezler ki, kızlarımız, oğullarımız Avusturya’nın en köklü üniversitelerinden mezun olup, Viyana liselerinde Almanca, tarih, fizik, matematik öğretmeni olarak çalışmaya başlayacaklar ve günlük ırkçılığı ifade eden sorulara, sınıflarında varlıklarıyla cevap verecekler. Bunlardan birisi oğlum, diğeri ise kızımdır. Bir kaç ay sonra kızım liselerde Almanca öğretmeni olarak kendisine “Almancanız ne kadar da güzel” diyenlerin çocuklarına Almanca öğretecek.
Oğlum mu? Fizik öğretmeni olarak görev alırken, örnek rol modellerden biri olacak. Yıllar önce lise öğrencisiydi. Sınıfta yıllarca okul aile temsilcilerinden biri olduğum için de biliyorum. Oldukça zeki çocukların bir arada olduğu bir sınıfta, zamanının okul müdürünün mezuniyet törenindeki ifadesiyle “üçgenin dar kısmında yer alan öğrencilerindendi.” Baba olarak öğretmen veli görüşmelerine katılır, öğretmenlerin övgüleriyle mutlu olur, gurur duyardım.
ALMANCA MESELESİ
Veli öğretmen görüşmelerinin birinde Almanca öğretmeninin de yanına vardığımda, öğretmeni bana kimin velisi olduğumu sormuştu. Bir anlık şaşkınlık ifadesinden sonra, oğlumun en iyi öğrencilerinden biri olduğunu, oğlumun Almancayı çok iyi kullandığını, konuşurken sadece dil bilgisi kurallarına uymakla kalmayıp, cümlelerini bir çiçek demeti gibi süsleyerek konuştuğunu söylemişti. Almanca öğretmeni, konuşmasının devamında ise hiç bir sorununun olmadığını, bu tür görüşmelere bile gelmeme gerek olmadığını söylemişti. Benim bu tür güzel sözleri duymak için daha sık geleceğimi söylemem, öğretmen hanımı fazlasıyla mutlu etmişti, gülücüklerle bana sınıfın kapısına kadar eşlik etmişti.
“Çok iyi Almanca konuşuyorsunuz” sözlerinden sonra da Viyana’da doğmuş büyümüş, anaokulu eğitiminden üniversite eğitimine kadar Viyana'da yaşamış insanlara “Çok güzel Viyanaca konuşuyorsun ama sen” diyorlar. Bunları ifade edenler karşılarındakileri övdüklerini düşünüyorlar, ancak muhatap olanlar ise günlük ırkçılığın bir parçası olarak görüyorlar.
Günlük ırkçılığın ifade bulduğu başka sorular da var. Viyana’da doğmuş büyümüş kişilere “gerçekten nereden geliyorsunuz?” sorusuna cevap olarak, “Viyanalıyım” yeterli görülmediği için “Yok yok nerelisin, nereden geliyorsun?” sorusu da devamında gelen soru oluyor. Burada kastedilen anne ve babanın, dahası onların anne ve babalarının nereden geldiği bilinmek istenmektedir. Zira onların Viyanalı olmalarının olası olmadığı düşünülmektedir. Mutlaka bir ayrımcılık bulunması gerekmektedir. Onun için kökene, dine, mezhebe veya kültüre ait sorular sorulur: “Neden türban takmıyorsun, peki annen türban takıyor mu?”, “Peki, neden takmıyor veya neden takıyor? Hayvan ürünleri yemeyen kızıma “Domuz eti yiyor musun?” sorusu soruluyor. Verilecek cevap ne olursa olsun, “neden, niçin, peki kardeşin, annen, baban..?” diyerek sorular uzayıp gidiyor.
Doğal olarak bu soruları başka sorular da kovalar: “Arkadaşını sen mi, annen baban mı seçiyor?”, “Kiminle arkadaş olacağına annen baban izin veriyorlar mı yani?”
BİTMEYEN SORULAR
Nasıl insanlarla arkadaş olmaması gerektiğinin telkinini alan çocuklara, “Aa, annen ve baban da pek de katı değilmiş” sözlerinin sonunda mutlaka bir soru daha gelmelidir: “Sahi annen ve baban neden bu konuda katı değiller, açıklaması nedir?”
Sorularla boğulan, son soruya cevap bile vermeden, “Türkler katı olmalıdır, sizinkiler neden katı değiller?” Bu tür soruları yıllar yılı cevaplamak zorunda kaldım, yakın zamanda üniversiteyi bitirecek çocuklarımın bu tür sorularla karşılaşmayacaklarını düşünmüştüm. Yanılmışım. Her gün bu tür sorulara cevap vermek zorunda kalanlar, günlük ırkçılığın içinde boğulmaktan kurtulabilmeleri için, hâkim kültürün Avusturya’da artık tek kültürle yaşanmadığını anlamaları gerekmektedir. Yoksa bir kaç kuşak daha aynı sorulara döne döne cevap vermek zorunda kalacaklardır.