Hamas yöneticisi Dr. Basem Naim: ‘İran ve Türkiye olmadan bölgenin kaderi belirlenemez’
Filistin İslami direniş hareketi Hamas’ın önde gelen yöneticilerinden Dr. Basem Naim, UWI için Biden’ın ‘Orta Doğu çıkarması’ üzerine bir yazı kaleme aldı. Naim, Biden’ın projelerinin neden ‘ölü doğduğunu’ açıklıyor. İran ve Türkiye’nin bölgesel çözüm süreçlerinin olmazsa olmazı olduğunu savunuyor.
Filistin’in en büyük direniş hareketlerinden Hamas’ın liderlerinden Dr. Basem Naim, Görev Vakfı’na bağlı United World International (UWI) strateji ve uluslararası ilişkiler sitesi için Biden’ın bölgeye ziyaretinin öncesinde bir yazı kaleme aldı. Hamas’ın Siyaset ve Dış İlişkiler Daire Başkanı olan Naim’in makalesi, “Orta Doğu NATO’su ve ‘Kudüs Ortak Bildirisi’ İsrail’i kaçınılmaz sonundan kurtarabilir mi?” başlığını taşıyor.
Naim, 2007’de kurulan Filistin Birlik Hükümeti’nde Gençlik ve Spor Bakanlığı, daha sonra Gazze’de Sağlık Bakanlığı yapmış deneyimli bir siyasetçi. Görüşlerinin Filistin ve bölge siyasetinde ağırlığı var. Biden’ın ziyaretini üç hedefle özetliyor. “Normalleşme” başlığı altında gündeme gelen İsrail’in bölgeye entegrasyonunu başa yazarken bu hedeflerin başarısızlığa mahkûm olduğunu savunuyor.
Hamas yöneticisi Naim’in en önemli vurgularından biri, Filistin sorununun çözümü için Avrasya ülkelerinin oynayacağı role ilişkin. İran ve Türkiye, kadim ve köklü tarihleriyle merkezi rolünü sürdürecek diyen Naim, bölgenin tüm bileşenleri arasında stratejik bir diyalog oluşturma çağrısı yapıyor. Bu sayede oluşturulacak bir çözüm iradesinin, Rusya ve Çin’in desteğini alarak Filistin’deki kördüğümü çözeceğini ifade ediyor.
BİDEN’IN ÇANTASINDA ÜÇ HEDEF
Naim, ABD Başkanı’nın içinde bulunduğu müşkül vaziyeti şöyle ifade ediyor: “Biden, yaklaşan ara seçimlerde muhtemelen yenilgisine yol açacak olan bir buçuk yıldır süren ülke içi kötü yönetimiyle ve dünyayı bir üçüncü dünya savaşının eşiğine getiren uluslararası ilişkiler alanında stratejik körlüğünün bagajıyla bölgeyi ziyaret ediyor.” Biden’ın çantasında ise üç ana gündemin bulunduğunu ifade ediyor.
Birincisi, ABD ve Batı ekonomisine ağır darbeler vuran küresel petrol krizinin çözülmesini amaçlıyor. Son 40 yılın zirvesine ulaşan fiyatlar ve tırmanan enflasyon, Batı’da derin bir ekonomik durgunluğun habercisi. Biden, bu durumu tersine çevirmek için petrol üretimini artırmaya çalışıyor. Bunun için de “demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü gibi değerlere bağlı kalma” siyasetlerini Körfez ülkeleri özelinde rafa kaldırmak zorunda kaldı.
İkincisi, İsrail’in bölgeye entegre etmek istiyor. Bunu da ABD’nin iki devletli çözüm vizyonuna uygun şekilde İsrail’in varlığını meşrulaştıracak şekilde yapmaya kalkıyor. Böylece bölgede İsrail’in ağırlığını artırıp kendi askeri gücünü Rusya ve Çin’le mücadeleye odaklayabilir.
Üçüncüsü, Filistin’de göstermelik bir rahatlama havası oluşturmayı hedefliyor. Naim, ABD’nin çıkmaza giren soruna hiçbir çözüm önerisi olmadığını, tarafları müzakere masasına oturtmak için baskı dahi yapmadığını hatırlatıyor. Biden’ın da Trump’ın “Yüzyılın Anlaşması” olarak takdim ettiği siyonist belgeden farklı bir siyaset izlemediğini ifade ediyor.
ARAP NATO’SU ÖLÜ DOĞDU
“Kudüs Ortak Bildirisi” başlığı taşıyan bu belgenin, siyonizme İngiliz desteği sağlayan Balfour Deklarasyonu’na bir ekten başka bir şey olmadığını söyleyen Naim, “Orta ve uzun vadede göstergeler, Biden yönetimi hiçbir hedefine ulaşamayacağını ortaya koymaktadır.” değerlendirmesi yapıyor. “Kudüs Ortak Bildirisi, ABD yönetimlerinin stratejik körlüğünü, tarih cehaletini, bölgeye ve tüm olumsuz koşullara rağmen bölgenin muazzam isyan ve devrim potansiyeline dair yüzeysel bir kavrayışı yansıtıyor.” ifadelerini kullanıyor.
Biden’ın bu zirvede bölge ülkelerini ne İsrail’e karşı ne de Rusya ve Çin’e karşı istediği çizgiye çekemeyeceğini öngörüyor ki zirvenin sonuçları bu öngörüyü tamamen haklı çıkardı.
Naim, ABD’nin Orta Doğu NATO’su kurma hayalinin de yine stratejik yüzeysel bir stratejik düşünme ve bölgenin doğasına ilişkin cehalete dayandığını dile getiriyor. Birtakım toplantılar yapılıp yeni forum isimleri açıklansa bile “Bu fikir ölü doğmuştur.” diyor.
OSLO MİADINI DOLDURDU
Naim, İsrail’i yaşatmak için öne sürülen yeni projelerin yapıp yapabileceği en ileri şeyin Oslo Anlaşması’nın ömrünü biraz daha uzatmak olduğunu ifade ediyor. Ancak bu anlaşmanın halk nezdinde en itibarsız döneminde olduğunu ve “artık amaçlarını tüketmiş olduğunu” belirtiyor.
Filistin’in çözüm için uzattığı ele defalarca “başta ABD olmak üzere uluslararası destek gören ırkçılık ve vahşetle” karşılık verildiğini belirten Naim, “Topraklarımız üzerindeki siyonist proje dağıtılıncaya ve başkenti Kudüs olan Filistin kuruluncaya kadar mücadeleyi sürdürmeye hazırız. “Başta silahlı direniş olmak üzere, ne kadar sürerse sürsün, halkımız tarihsel haklarına sahip çıkacak, özgürlük, bağımsızlık ve ülkeye dönüş hayallerini gerçekleştirmekte ısrar edecektir.” sözleriyle kararlılık beyan ediyor.
‘İTTİFAK, ORTAK STRATEJİK TEHDİDE KARŞI KURULMALI’
Naim, bölge ülkelerinin coğrafi yakınlığı, hedef birliği, tarihsel, dini ve kültürel ortaklıklar gibi büyük bir işbirliği potansiyeli bulunmasına rağmen geçmişte bu amaçla kurulan platformların başarısız olup dağıldığını söylüyor. Bunun en önemli nedeninin, başka ülkelerin çıkarlarının ilişkilere müdahale etmesi olduğunu belirtiyor. Gerçek sorunun ABD politikası veya İsrail’in siyonist ihtiraslarından ziyade bölgenin “öznel sorunu” olduğunu belirtiyor.
Naim, “On yıllardır bölgemizi dağıtmaya çalışan ve halklar arasına fitne ateşi salan bir oluşumla nasıl ittifak kurma görüşmeleri yapılabilir? Komşularını ve kendi topraklarını tehdit eden bu siyonist üstlerin inşasına nasıl izin verilebilir?” diye soruyor. Devamında “Öyleyse neden ülkelerimize yönelen stratejik tehditler temelinde bir ittifak kurmayalım?” diyerek bölgenin birliği için öngördüğü çıkış yolunu ortaya koyuyor.
TÜRKİYE VE İRAN VAZGEÇİLMEZ
Bazılarının İran gibi ülkelerin bölge politikalarını bir tehdit olarak gündeme getirdiğini belirten Naim, buna cevaben “İran stratejik çıkarlarımızın olduğu bir komşumuz. Hiçbir suni ittifak bunu değiştiremeyecektir.” diyor. Bu noktada İran’ın yanı sıra Türkiye’nin de bölgede barışa ve refaha giden hiçbir süreçten dışlanamayacağının altını çiziyor. Bu iki köklü ulusun diğer bölge ülkeleriyle paylaştığı ortaklıkların, ABD ve İsrail’in ortaya koyduğu planlarla devre dışı bırakılamayacak kadar büyük olduğunu vurguluyor.
ÇÖZÜM, AVRASYA DERİNLİĞİNDE BÖLGESEL İŞBİRLİĞİNDEN GEÇİYOR
Naim, son olarak çıkış yolunun, bölge ülkelerinin, ortak tehdide karşı cephe alarak “birlik, bağımsızlık, refah ve Filistin’in kurtuluşuyla daha iyi bir geleceğe ilerlemesine önderlik edecek bir stratejik ortaklığından” geçtiğini ifade ediyor. Bunun Filistin hak ve topraklarını gasp eden değil, aynı zamanda tüm bölgeye sürekli sabotajlar ve yıkım getiren, Batı sömürgeciliğinin bir uzantısı olan siyonist İsrail projesinin dağılmasıyla gerçekleşeceğini dile getiriyor.
Bölge liderliğin önünde duran öncelikli görevin, ABD’nin İsrail’i bölgeye entegre etme çabalarına karşı sağlam bir duruş sergilemesi olduğunu vurguluyor. Vietnam’dan Somali’ye, Irak’tan Afganistan’a uzanan işgal tarihi göz önüne alındığında ABD ve İsrail’in ancak karşısında sağlam, tutarlı ve kapsamlı bir direniş bulduğunda geri adım atacağı hatırlatılıyor.
Naim, en önemli vurgulardan biri ise kurulacak bölgesel ittifakın Avrasya derinliğine ilişkin şöyle ifade ediyor: “Bu bağlamda, bölgenin bileşenleri arasında kurulacak olan söz konusu bölgesel ittifak, başta Rusya ve Çin olmak üzere uluslararası alanda yükselen tüm güçlerle açık ve stratejik ilişkiler yoluyla güçlendirilebilir.”