Hasan Yalçın'dan öğrenmeye devam ediyoruz: Öncülerin öncüsü
Hasan Yalçın'ı kaybedişimizin üzerinden 18 yıl geçti. Hasan Yalçın bedenen aramızda yok. Ama öğrettikleri hâlâ yolumuza ışık oluyor. Hafızalarımıza 'çiviyazısı'yla kazıdığı dersler bugün ardından gelen genç fidanları yetiştiriyor.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek 30 Ağustos 2002 günü Hasan Yalçın’ın cansız bedeni, cenaze namazından sonra İşçi Partisi Genel Merkezi önüne getirildiğinde yaptığı konuşmada “Müstesna adam” demişti onun için.
Evet müstesna adam yani sıradan değil sıradışı. Konya’nın Hadim ilçesinden bir köylü çocuğu İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Fakültesinde öğrenci oluyor. Sıradan bir öğrenci değil öğrenci lideri. İTÜ Öğrenci Birliği Başkanı.
İşçi Partisi’nin lider kadrosu 68 gençlik mücadelesinin önderleri arasından süzülüp gelmiştir. Hasan Yalçın bunlardan biridir. İşçi Partisi liderleri sadece partinin önderleri değil, aynı zamanda halkın önderleridir.
Kitle örgütlerinde parti çalışması onun uzmanlık alanıydı. Teori dergisinde yayınlanan yazılarını hâlâ eğitim metni olarak kullanıyoruz.
Arkadaş canlısı, can dostumuzu hasretle ve özlemle anıyoruz.
Hasan Yalçın’ın cansız bedenini Ankara’ya götürmek bana nasip oldu. 29 Ağustos 2002 sabah saat 08.00, telefon çaldı, Ankara’dan Mehmet Bedri Gültekin arıyor: “Hasan, Uşak’ta hastanede hemen oraya gidin.” Bir anlam veremedim, niçin hastanede olsun. Bir araba buldum, hızla yola koyuldum. Uşak Devlet Hastanesine vardığımızda Uşak il yöneticisi Kadir, kötü haberi verdi: “Hasan Abiyi kaybettik!” Canevimden vuruldum. Can dostum Hasan Yalçın hayata veda etmişti niçin, neden?
GÖREV ŞEHİDİ
Uşak’a gitmeden bir gün önce beni aradı. Uşak’a seçim çalışması için gideceğini ama canının çok sıkkın olduğunu, Uşak’taki solcu aydınları Milli Hükümet için seçimlerde İşçi Partisi ile birlikte hareket etmeye çağıracağını, ama sinir bozucu tartışmalar yaşayacağını anlattı. Bu gergin ortama kalbi dayanamadı. Ben Hasan Yalçın’ı görev şehidi kabul ediyorum.
Hasan Yalçın’ın dergilerde yayınlanan yazılarını, kitaplarını eğitim metni olarak kullandığımızı söylemiştim.
Bugüne de ışık tutan yazılarından öğrenmek en güzel anma, hatırlama olacaktır.
Türkiye 24 Temmuz 2015 tarihinden buya Vatan Savaşı içindedir. Silahlı savaşın olmazsa olmazı Psikolojik savaştır. Hasan Yalçın şöyle diyor:
24 YIL ÖNCE BUGÜNÜ YAZDI
“Psikolojik savaş başlamamışsa savaş başlamamıştır. Ve psikolojik savaş ne kadar sertse, savaş o kadar ciddidir. Modern çağın savaşlarına ilişkin yasa böyledir.
“Siz atıp tutuyorsunuz ama düşmandan ses seda yok. Kimse üzerinize ne Doğu Perinçek’in dediği gibi fare atıyor, ne de böceklerini sürmüş piyasaya. O zaman biliniz ki, ciddi savaşmıyorsunuz. Kılıcınızın ucu henüz düşmanın yüreğine değmemiştir.
“Şimdi Aydınlıkçılar, İşçi Partililer ne kadar gururlansalar azdır. Ne kadar övünseler yeridir. Türkiye’nin düşmanları; uyuşturucu çeteleri, komplo tezgahçıları, CIA prensesleri, emlak kraliçeleri, polis şefi-mafya babaları karışımı Yeni Dünya Düzeni mahlukları, yani toplam börtü böcek harekete geçmiştir. Bütün silahlarını ateşlemişlerdir.
Hedefleri sizsiniz. Ne büyük onur! Canınızı yakmak istiyorlar. Demek ki canlarını yaktınız. Tam hedeften vurdunuz. Maskelerini çıkarmışlardır. Demek ki son savaşlarını vermektedirler. Artık maskeye ihtiyaçları olmayacak. Yok edecekler veya yok olacaklar.”
(Psikolojik Savaş, Kaynak Yayınları, Birinci basım Mart 2006, sayfa:142)
Bu yazı 24 yıl önce yazılmış, ne büyük öngörü bugünü anlatıyor.
Hasan Yalçın Psikolojik Savaş kitabında söze şöyle başlıyor; “Psikolojik savaş, Aydınlıkçı hareketi, denebilir ki, ortaya çıktığı andan itibaren otuz yıla yakın bir süre boyunca hedef tahtasında tuttu.” (age sayfa:15)
Doğu Perinçek 12 Mart 2006 tarihinde kitaba sunuş yazmış. Hasan Yalçın’ın sözlerini şöyle açıklıyor; “Süper NATO’nun psikolojik savaş merkezi, mızrağın ucunu İşçi Partisi’ne ve Doğu Perinçek’e yönelten politikasını, daha Marmara Brifinginde belirlemiştir. Marmara Brifingi 12 Mart döneminde, 3 Kasım 1972 günü Ankara’da Marmara Köşkünde yapılan Devlet Brifingidir. Toplantıya zamanın Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay dahil, devlet ricali katılmıştır. Org. Turgut Sunalp’ın komutanlığındaki Brifing Ekibi, devlet büyüklerine gizli bir rapor sunmuştur. Bu raporun ‘Türkiye’de Aşırı Sol Akımlar ve Anarşinin Oluşumu’ başlığını taşıyan 1. Bölümünde ‘Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi’ hakkında şu değerlendirmeler yapılmaktadır:
‘Milli Demokratik Devrim stratejisini benimsemiş olmasına rağmen, diğer örgütlerin aksine, terörcü, kendiliğindenci ve aceleci eylemlerden kaçınarak, uzun devrede faaliyet gösteren bu örgüt, aynı zamanda militanı en çok, teşkilatı en geniş olandır.(……) Aşırı sol cephenin genç teorisyenlerinin en azılısı, en teşkilatçısı Doğu Perinçek’tir.(…..) İşçi-Köylü-Gençlik kesimlerinin PDA kültürü doğrultusunda bilinçlendirilmesini hedef olarak seçmişlerdir. Bu gayretlerin sonunda kendilerine sempati duyan bir kitle yaratmaya da muvaffak olmuşlardır.’
Denetim altına alınamayan tek örgüt, Türkiye İşçi Köylü Partisi’dir; Bugünkü adıyla İşçi Partisi’dir. (Vatan Partisi’dir A.K) (age sayfa: 8-9)
HASAN YALÇIN MEHMET EYMÜR'Ü SORGUYA ÇEKEN ADAMDIR
Bu olayı kitabında şöyle anlatıyor; “Mehmet Eymür’le 2000’e Doğru dergisi adına Hiram Abas ve kendisinin Aydınlıkçılara yönelttiği suçlamalar üzerine bir röportaj yaptım. Kendisi röportajdan önce teyplerin karşılıklı çalıştırılmasını onun sorularına da benim yanıt vermemi istedi. Kabul ettim. Bu röportajın tam metni 2000’e Doğru’nun 6 Ağustos 1989 tarihli sayısında çıktı.
Eymür’e orada Aydınlıkçıları kimin ajanı olmakla suçladıklarını sordum. ‘Amerika mı?’ dedim, ‘hayır’ demek zorunda kaldı; ‘İngiltere mi?’ gene yanıt ‘hayır’dı. ‘Almanya’, ‘hayır’. Peki Aydınlıkçılar kimin ajanıydı? Eymür çaresizlikle ‘FKÖ ile işbirliği yapıyorsunuz’ dedi. Ben Eymür’e ezilen dünya ile dost olduğumuzu, suçlamasının bize şeref verdiğini söyledim. CIA ve MİT tarafından üretilen iftira, bizzat onu ileri süren MİT’çi tarafından tekrarlanmamıştı bile. Ama iftira tabii ki sürdürülecekti.” ( age. Sayfa: 59-60)
28 ŞUBAT VE ORDU
İşçi Partisi 1996 Kasım ayında toplanan Genel Kongresinde “Cumhuriyet Devrimi Kanunları uygulansın” kararı aldı. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 28 Şubat 1997 tarihinde Milli Güvenlik Kurulu'nda aldığı karar Cumhuriyet Devrimi Kanunlarını uygulamak içindi.
Doğu Perinçek, 28 Şubat ve Ordu kitabının ikinci basıma önsözünde şöyle ifade ediyor; “28 Şubat’ın iç cephedeki mücadelesi yalnız ‘Batı destekli irtica”ya karşı değildir; aynı zamanda Susurluk’ta ortaya saçılan Çiller Özel Örgütü’ne, başka deyişle Gladyo’ya karşıdır.”( sayfa: 15)
“Çiller ve Tayyip Özel Örgütlerinin 28 Şubat düşmanlığı boşuna değildir. Çünkü 28 Şubat, iç cephede Mafya-Tarikat rejimine karşıydı.” ( sayfa:17)
Hal böyleyken profösör ünvanlı aydınlar, “ 28 Şubat bir Amerikan darbesidir, Tayyip Erdoğan’a iktidar yolunu açmak için yapılmıştır” dediler. Sahte sol takımı “12 Mart ve 12 Eylül darbelerini yapan bu ordu değil mi? Ordu NATO ordusudur” dediler. 28 Şubat devrimci hareketini destekleyen Aydınlıkçıları “Ordu kuyrukçuluğu” ile suçladılar.
Bizim partimizin içinde bir tartışma yürüyordu. Parti, “Milli devlet direnir”, “ Milli Ordu direnir” derken, bazı arkadaşlar” NATO’ya bağlı ordu direnemez” diyordu.
Hasan Yalçın, 19-20 Aralık 1998 günlerinde Ankara’da toplanan Öncü Gençlik Taarruz Konferansı’nda yaptığı konuşma, Ortak Aklımız Parti kitabında “Parti Gençliğinin Bazı İdeolojik Sorunları” başlığı ile yer almıştır.
ORDU KONUSUNDA YANLIŞ ANLAYIŞLAR
“Burada belki sizinle tartışmamız gereken, zaman genç arkadaşlarla tartıştığımız çok önemli bir konu var. Bu, ordunun bugün bulunduğu yer meselesidir. Ordunun durumunu değerlendirirken ve herhangi bir kuvvetin durumunu değerlendirirken arkadaşlar, bir tek ölçü vardır; eyleme bakacağız. Materyalist olduğumuza göre, biz nesneleri, insanları, akımları, siyasal güçleri değerlendirirken, somut durumdan hareket etmeliyiz, yani eyleme bakmalıyız; eylem içindeki ağırlıkları ölçmeliyiz.
Böyle yaklaştığımızda şimdi ne yapıyor Ordu? Bir, Ordu Kuzey Irak’ta ABD’ye karşı çıkıyor, senin yıllardır söylediğin şeyi yapıyor; 28 Şubat’ta karar alıyor, irticanın üzerine gidiyor, demokratik devrimin en önemli vuruşunu yapıyor; üç özelleştirmeye karşı tavır geliştiriyor.
Deminden beri Milli Demokratik Devrimin iki ayağı olduğunu, bunların bağımsızlık ve demokrasi olduğunu anlatıyoruz. Ordu bu iki konuda da devrimci süreçlerin içinde, Cumhuriyet Devrimi mevzisine girmiş. Böyle yapmasın da ne yapsın? Kendini solcu taslaklarına beğendirmek için ne yapması gerekirdi ? Ama solcu taslağı solcu değil ki, devrim diye bir meselesi yok. Kafayı emperyalizme ve onun sivil toplumcu ideolojisine kaptırmış, askerden gelen her şey kötüdür mantığıyla düşünüyor ve sivildir diye tarikatlara teslim oluyor. Ordu bu tür solculardan bir kere daha devrimcidir.” ( Sayfa: 23)
ABDULLAH ÖCALAN BATILI DEVLETLERİ MÜDAHALEYE ÇAĞIRIYOR
Hasan Yalçın’dan okumaya devam edelim: “İşçi Partisi’ne yönelik en son psikolojik savaş kampanyası şöyle gelişti: Kasım 1994 içinde PKK lideri Abdullah Öcalan, başta ABD Başkanı Clinton olmak üzere Batılı devlet yöneticilerine ve NATO gibi emperyalist uluslararası kuruluşlara bir mektup gönderdi. Öcalan mektubunda emperyalistlerden Kürt sorununa ‘acil müdahale ‘ istiyordu. Böyle bir müdahaleyi sonuna kadar ‘destekleyeceğini’ özellikle belirtmişti. Bu feci girişim Türkiye’nin ne sağından, ne solundan hiçbir tepki görmedi. Kendilerine ‘sosyalist’ adını takmış bazı çevreler ise ‘müdahale’ davetiyesini ‘devrimci diplomasinin’ örneği olarak selamladılar. Öcalan’ın mektubuna ve temeldeki zihniyete sadece İşçi Partisi karşı çıktı.” (age. Sayfa:15-16)
“ Öte yandan psikolojik savaş sıradan insanın bilgisiz ve bilinçsiz oluşu temeli üzerinde iş görür. Yığınları bilinçsiz bırakmayı amaçladığı gibi, bu bilgisiz yığınları devrim karşıtlığına sürüklemek ister. Demek ki, psikolojik savaş konusunda kitlelerin bilinçlendirilmesi de ayrıca önemli bir devrimci görevdir.” (age sayfa: 18)
Yarın devam edecek...