Halıcılık bitmez!
Kapalıçarşı’da babadan oğula halıcılık yapan Hâşim Güreli, Anadolu’dan dünyaya uzanan halıcılığı anlattı. Güreli, 'Babam 80 yaşında ve hep ‘Halıcılık bitti.’ der. Bitemez! Yalnızca evrimleşiyor.' dedi
Kapalıçarşı’nın ışıl ışıl sokaklarını dolaşırken zaman tüneline girmiş hissini yaşamamak mümkün değil! Özellikle halıcılar çarşısının dükkanlarına, vitrinlerine bakarken Anadolu’nun asırlardır sürdüre geldiği ve halıya aktardığı bin bir rengini, kadınların en gizli umutlarını, düşlerini, sevdalarını aktardıkları desenleri görünce asırlar arası bir yolculuk yapmış gibi oldum!
Mücevher sektöründen daha da eski halıcıların sorunlarını ve geleceğe dair umutlarını, beklentilerini ve de arayışlarını konuştuk iki kuşak halıcılık yapan sayın Hâşim Güreli ile… Hepimizin ortak misyonu olan kültür mirasımızın dününü ve yarınını!
‘ZAMANA AYAK UYDURMAYA ÇALIŞIYORUM’
- Kapalıçarşı’da özellikle de halı vitrinlerine bakarken zaman tüneline girmiş gibi oluyorum. Sizi de böyle bir zamanda tanıdım. Okurlar adına biraz tanıyabilir miyiz sizi? Kimdir Haşim Güreli?
İki kuşak öncesinden beridir halıcılık dünyasındayım. 1968 doğumluyum. İki çocuk babasıyım. Üç yaşımdan beri Kapalıçarşı’daki bu dükkâna gelir giderim. Halının içine doğdum, halıyla büyüdüm! Bu işi kendimi bildim bileli aşkla yapıyorum.
Gördüğüm ve ilgimi çeken halıya tablo seyreder gibi bakarım. Kırk yıldır bu işi yapıyorum. Bebeklik dönemine ait çok ilginç anılarım da var, belki bir gün anlatırım size! Kırk yıl dedim ya; şimdi en kıdemli esnaflardan biri olarak Kapalıçarşı’da yöneticilik yapıyorum. Vefa da diyebiliriz. Kültür mirasımız için hepimizin misyonu olmalı. Dernek başkan yardımcısıyım. Bir de kat malikleri var burada. Aynı zamanda kat malikleri yönetim kurulundayım. Çarşının değişen zamana ayak uydurması için de çabalıyorum denebilir.
Yıllardır burayı bir ticarethane olarak görüp para kazanmanın yanı sıra, turizme katkı hatta otelcilik ile birlikte en büyük hizmet sektörü olarak da turizm elçiliği, kültür elçiliği de yapıyoruz. Sessiz ama etkili. Bence en önemli nokta bu! Altını çizmek gerek. Çünkü Anadolu’da özenle dokunan, kızlarımızın kadınlarımızın el emeği göz nuru halıları yerli ya da yabancı alıcıya sunum yaparken desenlerin, renklerin öykülerini de anlatıyoruz!
Dünyanın başka bir coğrafyasından gelen alıcıya ülkemizin kültürünü, kızlarımızın dokurken renklere yansıttıkları o paha biçilmez duyguları da aktarmış oluyoruz. Güzel bir dostluk oluşuyor aramızda. Ki daha sonrasında yeniden gelsinler ülkemize, gittikleri yerlerde kültürümüzü halıcılığımızı anlatsınlar, konuşulsun istiyoruz. Daha çok yabancı ülkelerden talep gelsin, daha çok satış olsun, halı ve kilimlerimiz konuşulsun ve Türkiye diğer ülkelerin önüne geçsin.
- Halıcı esnafıyla konuştuğumda neden verilen ilk yanıtlardan biri “Halıcılık maalesef bitti.” oluyor? Bu sadece ülkemizi mi kapsıyor yoksa bütün dünya geneli için geçerli midir?
Bu göreceli bir kavram! Babam 80 yaşında ve hep söyler ‘halıcılık bitti’ diye ama bitmez! Bitemez! Nasıl desem, sadece şekil değiştiriyor, evrimleşiyor. Bütün sektörlerdeki üretimlerin değişmesi gelişmesi gibi! İnsanların zevkleri değişiyor, istekleri değişiyor, arayışları değişiyor. En büyük etken ise iç dekorasyon konusundaki farklı tasarımların etkisinde kalarak mobilya ve dekorasyon konusundaki reklamlara göre talepte bulunmaları.
Dergiler özellikle dekorasyon dergilerindeki sunumlardan etkilenip ona göre bir arayış içine girebilir. Tipik bir yönlendirme yani. Ve de mimarlar çok önemli bu yönlendirmede. Mesela şu son dönemlerde örnek veriyorum makina halısı daha çok satılmaya başladı. Eskiden böyle değildi. Çünkü el halısı ihracatı daha çoktu, makine halısı satışı daha düşüktü.
Halıcılık da teknolojiye yenik düştü; artık onlar da el halısından kopya çekerek ve el halısına yakın halı üretmeye başladılar! Son döneme bakınca bunlar da tabii piyasada epey rağbet görüyor ve tutuluyor! Nasıl desem, artık yeni nesil diyelim insanlar evlenince umursamıyorlar. Makina halısını tercih ediyorlar. Çünkü daha çok çeşit, daha çok renk, daha çok model ve her ölçüye göre halı ya da kilim bulabiliyorlar.
Böyle bir durum var ama bu tabii demek değil ki el halısı bitiyor. El halısı alan kesim elbette daha farklı. Yurt dışından gelen insanlar da belki Türkiye hakkında bir kitap okuduysa el dokuması halıcılığının ne kadar önemli olduğunu biliyorlar. Nasıl bir el emeği göz nuru olduğunu bildikleri için de eğer ki o bütçeleri müsaitse alışveriş yapabiliyorlar. Yoksa halıcılık bence bitmez. Dönem dönem tabii ki sıkıntılar yaşıyoruz.
Fakat zamana, değişime, gelişime ayak uydurursanız, çeşitlerinizde değişiklik yaparsanız, zenginleştirirseniz bir şekilde bitmez. İnsanlarla tabii artık hep yeni şeyler görmek istemiyorlar. Eski desenlerden bıkıyorlar. O yüzden işte bu klasik halılar dediğimiz desen ve dokuma demode oldu. Onun dışında yeni üretimler var. Bu sevindirici!
Yani el halısında yeni yapılan desenler, çağdaşlaştırılmış şeyler var. Tabii ki fiyatları daha pahalı ama sonuçta bunlar da piyasada yer de buluyor alıcı da buluyor! Bir de hiç unutmam babam hep Kayseri Bünyan Halısı satardı eşine, dostuna, arkadaşlarına! O zamanlar tabii ithal mallar yoktu. Modern halılar yoktu.
Babam derdi ki; ya bu Reşat altını gibi ne zaman istemezsen getir paranı al git derdi. Tabii bunlar artık kalmadı. Çünkü ithal ürün çıktı. Devlet izin verdi ülkelere. Hal böyle olunca bir sürü halı gelmeye başladı.
Öyle olunca da ne oldu bizim Türk halısı artık kendini yenileyemedi ister istemez. O dönemlerden bahsediyorum, farklı halılar çıktı. Ondan sonra bir dönem mesela şey satıyorduk. İzmir bölgesinden Yörükler, Yörük halı ve kilimi satılıyordu. Yeni olduğu için insanlar beğeniyorlar alıyorlardı.
Sonra ithal ürünler geldi. Yani yurt dışına dokunan, Afganistan'da, Hindistan'da dokunan halılar, Nepal’de dokunan halılar. Onlar çok satıldı. Çin'de dokunan halılar inanılmaz satıldı. Kısacası el değiştirdi alıcının beğenileri ve tercihleri…
‘EL HALISI İÇİN ÇOK AZ KİŞİ BULUYORUZ’
- Belçika, ki mücevher sektöründe de Türk kadınına mücevher satmak için İsrail ile yarışan bir ülke, Çin ve Almanya üretim ve ihracatta ilk sıralarda yer alıyor. Peki onlar nasıl sürdürüyor bu işi?
Evet onlar sürdürüyorlar, çünkü daha profesyonel çalışıyorlar. Hem dışarıda hem bizde makine halıcılığında çok daha zengin çeşit üretebildikleri için öndeler bu konuda. Yanlarında eğitim müdürleri, ihracat müdürleri tasarımcılar çalıştırdıkları için karmaşık bir üretim gerçekleşiyor.
Bizim halıcılık sektöründe, yani el halıcılığında maalesef o profesyonellik yok, kazanamadık, kazandıramadık. Elbette biz de yenilikler yapıyoruz.
Örneğin, tasarım yarışmaları düzenliyoruz. Üniversite öğrencilerini davet ediyoruz. Dereceye girenlere ödül veriyoruz. Ona rağmen yine de çalışmak için makine halısı sektörünü seçiyorlar. El halısına gelince çok az sayıda kişi bulabiliyoruz.
Çünkü el halısının satışı biraz daha düşük olduğu için vasıflı ya da vasıfsız eleman çalıştırmakta da sıkıntı yaşanıyor. Mücevher sektörü halıcılığa kıyasla çok farklı bir alan. Makine halıcıları çok seri üretim yapabiliyor.
Bu onlar için bir avantaj. Çünkü el halısında üretime geçtiğiniz zaman bu altı ayı hatta bir yılı bulabiliyor. Ve bu süreçte bile çok şey değişebiliyor. Ülkemizde maliyeti artıran pek çok faktör var. Asgari ücret, sigortalar vs. Düşünsenize Hindistan’da asgari ücret 150 dolar.
Nasıl olacak bu? Rakip olarak karşınızda bir Nepal var, Afganistan var, Pakistan var, Hindistan var. Böyle olunca biz ister istemez geride kalıyoruz. İhracatta birinci sıralara yükselmek pek de kolay bir iş değil ne yazık ki...
‘GELECEĞE DAİR UMUTLUYUM’
- Anadolu’nun hangi yöresinde dokunan halılar daha çok öne çıktı, o yöre için bir koruma altına alma çabası olmadı mı? Ayrıca halı için tarihteki örnekleri göz önüne aldığımda Rus ve Macar arkeologlar öne çıkıyor...
Güzel soru! Anadolu halısının dünyada apayrı bir yeri var. İlkin saraylara dokunduğu ve saraylara verildiği için desen ve renkler çok özenle seçilmiş ve dokunmuş halılar. Örneğin; Uşak halısının ünü dünyaya yayılmış!
Çünkü Afganistan’da pek çok kopyası yapılmış ve de Afgan Uşak’ı diye pazarlanmakta! Bu hem gurur verici hem üzücü. Neden derseniz, on yıl önce Amerika’ya çok daha fazla Uşak halısı satılırdı. Sonra azaldı. Çünkü kopyaları çoğaldı.
Ayrıca her sektörde olduğu gibi bizim halıcılıkta da üretimin zaman zaman belirleyenleri oluyor. Her alanda olduğu gibi akımlar, trendler, dergilerdeki reklamlar… Koruma altına alınabilir miydi; alınabilirdi elbette o güzelim renk ve desenler ama alınamadı!
Toros Dağlarında Yörüklerin dokuduğu kilimler çok rağbet görmesine rağmen, yünleri renkleri harika olmasına rağmen hep aynı desenlerde kalınca üretim, ilgi azaldı! Zamana ayak uydurmak gerekli. Cumhurbaşkanlığının desteğiyle yapılan halılar var. Osmanlı döneminde Hereke’de bir yer açıldı, şimdi de sürdürüyor üretimi. İpek halıları revaçta. Yağcı Bedir de öyle.
Örneğin Diyarbakır’da üretim yapılıyordu. Sümerbank destekliydi. Ona rağmen başarılı olamadı, kapanmak zorunda kaldı. Çünkü seçilen kişiler bizim piyasadan değildi. Tepeden inme olunca da işin sürdürülebilirliği olmadığı gibi kaliteyi de yakalayamadılar. Üzücü bunlar ama ben yine her zaman söylediğim gibi geleceğe dair umutluyum.
-Dokuma tarihine ve motiflere, desenlere bakarak sormak isterim; ta antik dönemlerden, Anadolu’nun kadim medeniyetlerinden bugünümüze taşınan en belirgin motif ya da motifler hangisidir?
Evet bir sürü motiflerimiz var tabi ki bunların en belirgin olanlarından bir tanesi benim en çok üzerinde durduğum bir desen var. Yani gerçekten manası, anlamı neticede ‘Eli belinde’ deseni bu Anadolu kadınımızın gücünü kuvvetini gösteren bir desen. Anadolu kadınımızın hemen hemen her şeyle uğraştığını, evin içinde ve dışında otoriteye sahip olduğunu! Ki Osmanlı döneminde de sarayda kadının gizli bir otoritesi vardır. Anadolu kadınımız eviyle uğraşır, hayvanlarla uğraşır, çocuklarıyla uğraşır, yemek yapar, temizliğini yapar, bahçeyle uğraşır, her şeyle uğraşır. Bunun yanında tabii ki başka desenlerimiz var. Koç Boynuzu da gücü kuvveti simgeler. Çok önemlidir. Bunun dışında Nazarlık dediğimiz desen vardır o da çok önemli! İnsanlar evlerine nazar boncuğu asmaktansa bu nazar boncuğun halıya kilime dokumayı yeğlemiş. Şamanizm geleneklerinden, İslamiyetten önceki döneme ait geleneğimiz göreneğimiz. Müslümanlıkta böyle bir inanç yok. Şamanlık gelenekleri elbette devam ediyor. Toroslarda, Ege Bölgesinde…Dediğim gibi halı motifine göz yaparlar ki insanları kötü gözlerden kötü enerjiden korusun diye! Sonra yıldız deseni vardır, akan su modeli vardır. Akan su benim çok sevdiğim desenlerden bir tanesidir. Her gelen müşterime de onu gösteririm söylerim. Hayatı simgeler. Gerçekten, hayat akan su gibidir, akar su nasıl geri dönmüyorsa hayatımız da geri dönmüyor. Kurt Ağzı deseni var. O da çok önemli, Ege bölgesinde ve Akdeniz bölgesinde kullanılan bir desen, o da çok güzeldir. Yani; maalesef bir sürü desenlerimiz var. Fakat, maalesef derken bunları bilmek çok önemli, halılara başka gözle bakmak açısından! Maalesef derken şunu demek istedim aslında; insanlar halıları alıyor, kullanıyor! Gel gör ki desenlerin ne anlama geldiğini bilmiyor. İşte ben bunları insanlara anlatmak istiyorum! İyi ki aracı oldunuz. Aslında hani bir müşteri bize geldiğinde ya da dünyanın dört bir tarafında halı alışverişi yaptığında ne aldığını bilsin diye. Bunları da şöyle bir fotokopi örneğiyle veriyorum! (Bu arada broşür niteliğindeki renkli fotokopiyi gösteriyor!) Desenlerin anlamını belirten ve renklerin hangi duyguları yansıttığını orada izah ediyorum. Halıya bu gözle bakın umuduyla desenlerin anlamını anlatan fotokopiyle birlikte sertifika da veriyoruz. Müşterilerimize kısa bir bilgi kabilinden de olsa, hangi yöreden gelmiş, ne gelmiş anlatıyor. Bu çok önemli! Halının bir kimliği gibi onu da beraberinde veriyoruz!
-Kızılderili kilimlerinde bile Anadolu motifleri hakim! Yani dünyanın dört bucağına yayılmış bu motifleri içeren ve kadınlarımızın hayallerini, umutlarını, sevdasını, kırgınlığını yansıtan bu dokumalar neden sürdürülebilir olamadı?
Aslında şöyle, Anadolu’da ki bir sürü desenlerimizi kadınlarımız dokumasını yaparken, kızlarımız binbir umutla işlerken annesinden gördüğü şekilde yaptı. Katı bir gelenekçilik oldu bir biçimde. Bunları öyle tasarıma bakarak, bir çizime bakarak yapmadı! Öyle olunca da ister istemez zaman içerisinde o desenler evrimleşti, değişime uğradı. Kendilerine göre açıklaması var aslında ama bu bildiğimiz desenlerin dışına çıktılar. Eğitimin önemi der gibi bakıyorsunuz yüzüme!! Çıkınca da bir şeyler değişti. Belli bir süre sonra imalatlar başladı. İmalatları yapan kişiler bu deseneleri çizdiler. Hani biraz daha düzgün desenler çizdiler, o zaman desenler kalıcı oldu. Tabi son dönemlerde her bölgenin kendine has deseni var aslında. Her bölgenin kendine has renkleri var. Zaten böyle olduğu için biz tüccarlar, esnaflar halıyı gördüğümüz zaman o halının nerede dokunduğunu hemen anlayabiliyoruz. Çünkü karakteristik özellikleri var. İşte malzemesi, işçiliği, renkleri, en önemlisi bir de tabii ki desenleri. O desenler de bölgeye göre değişiyor. Kaybolmadı aslında sürdürülebilir olamadı tabii ki!! Ama dediğim sebeplerden dolayı Anadolu’da yenilenme olmadığı için anadan kıza geçtiği için, kafalarına göre yapıyorlardı. Desenleri, motifleri çoğu ezberliyordu, bazen yerlerini değiştiriyorlardı. Aslında onlar daha otantik benim için onlara bakmak daha güzel! Bir de bu son dönem insanlarımız dokumamaya başladılar. Üretimi bıraktılar kısacası. Özellikle genç kızlar. Çünkü yeteri kadar ellerine para geçmedi, çünkü biz veremedik o parayı esnaf olarak! Çünkü akıcı bir durum olmadı, devamlılık olmadı! E biz de zorlandık imalat yapmakta! Çünkü imalat yapmak kolay bir şey değil! Devamlı para akışının olması lazım. Moda deyimle sıcak para girişi! Ürettiğiniz halıyı hızlı bir şekilde satmanız lazım. Bunlar kolay şeyler değil. Bir halının dokuması zaman alıyor. Öyle olunca da sürdürülebilir olamadı!
-Peki; Altay Bölgesine ait Pazırık Halısı için ne söylemek istersiniz? Kökeni hakkında tartışmalı bilgiler var. Hem de Dünyada ilk halı örneği olarak bilindiği halde! Elbette bir de Holbein halısı?
Evet; dünyada ilk bilinen halı Pazırık Halısı! Nereden geldi aklınıza? İlk insanlar mağaralarda yaşarken duvarlara nakşettikleri motifleri, birlikte hayatı paylaştıkları hayvan resimlerini bilirsiniz. İşte o yaşam alanlarında soğuktan korunmak için arayışa girdiklerinde çıkıyor ortaya ilk halı örneği! Dünyada ilk olma özelliği belki de mezardan çıkmış olması! Daha çok geometrik desenlere sahip. Evet, mezardan çıkan halının daha sonra kopyaları, birkaç değişiklikle dokunup dünyadaki ilk halı diye satışa sunuldu. Holbein halısına gelince, bu adam bir ressam. Tuvale resimlerini çizmeden önce Türk halılarını bir güzel sermiş, onların motiflerinden esinlenerek yapmış resimlerini. Günümüzde rağbet görüyor o tuvallerden çıkarak dokunan halılar. Daha çok Selçuklu Dönemine ait desenler var. Kopyaları her zaman olduğu yine yapılıp satışa sunulmakta.
'BİR HALI MÜZEMİZ YOK'
-El dokuması ve makine dokuması arasındaki fark hangi sakıncaları ya da hangi kolaylıkları beraberinde getirdi?
Makine halıcılığı bugün geldiği yeri tamamen el halıcılığına borçlu! Bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Çünkü teknolojiyle birlikte kendilerini yenileyebildikleri için antika bir halıyı önüne verin, polyester üstüne deseni ve rengi işler ve de pazarlar! Dünyada bir numara olmalarının nedeni bu! Desenlerinin çoğu el halılarında işlenmiş motifler ya da desenlerdir. Maliyeti daha az olduğu için el halısına göre fiyatlar daha uygun ve de pazarı daha geniş.
-Bütün tarihi eserlerimiz gibi bazı halılarımız da ne yazık ki İngiltere’de bir müzede yer almakta! Neden koruyamadık sizce diyerek bitirmek isterim. Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim.
Aslında bu ilgi ve bilgiye bağlı. Sonra da paraya! Amerika’da 1950’lerden sonra birileri Türk halılarını, el halılarını toplamaya başladı. Yabancılar bizim halılarımızı daha çok sevdi, daha çok ilgi gösterdi! Topladıkları halıları daha sonra ya sattı, ya da müzelere bağışladı. Bir koleksiyoneri örnek verebilirim. Bu zat Türk halılarını topladı, topladı, büyük bir koleksiyon yaptı. Daha sonra öldü! Ölümünden sonra çocukları bunların değerini bilmedikleri ya da ilgilenmedikleri için koruyamadı. Onlar da ya sattı, ya da müzeye bağışladı. Bizde yok mu, elbette var. Örnek vermek gerekirse Arkas Holding’in sahibi yıllardır topladığı halılarla bir müze yaptı. Çok da güzel olmuş, gurur duydum bu işe ömrünü adamış bir üretici olarak. Bilgi ve para bir arada olunca bu kültür mirasımıza daha çok sahip çıkılacak. Bazı iş adamları da yapıyor bunu. Örneğin bizim İslam Eserleri Müzesi ya da Topkapı Sarayı’nda gün yüzü görmemiş halılar var. Ve de çürüyüp yok olup gidecek diye üzülüyorum. Girişimde bulunduk, İstanbul Halı İhracatçıları Birliği olarak. O halılar çıkarılsın, onaralım, bakımını yapalım yeniden sergilensin. Halk da görsün, tanısın istedik. Halı ülkesinin bir halı müzesi olsun istedik. Yok çünkü. Bir halı müzemiz yok! Bunun hayata geçirilmesi bizlerin en büyük dileği. Saray depolarında, Piri Reis’in haritası gibi parçalanmış bir halde mi kalsınlar? Bunu istemiyoruz. Çünkü kültür mirasımıza sahip çıkılsın istiyoruz. Depolarda kalması mı daha mı iyi! Böyle işte! Umarım bu söyleşi sonrası ilgi biraz daha artar.