Hatay’da duygu seli Orkestra kayıplarını andı
Depremin birinci yıldönümünde bir araya gelen binlerce vatandaş, karanlığa gömülen Antakya’yı ellerindeki meşale ve mumlarla aydınlattı. Hüzün dolu buluşmayı Hatay Akademi Senfoni Orkestrası şefi Ali Uğur’la konuştuk
Hatay Akademi Senfoni Orkestrası, depremin birinci yıldönümünde Antakya’da meydanda binlerce vatandaşla buluştu. Orkestra şefi Ali Uğur, büyük felâketin yıldönümünün, Türkiye’nin ve hatta dünyanın her yerinden insanların hataya geldiği, karanlığa gömülmüş olan şehrin bu gece meşalelerle, mumlarla aydınlandığı ve birçok duyguyu bir arada yaşayan halkın acılarını paylaştığı bir güne dönüştüğünü belirtti. Uğur, Hatay Akademi Senfoni Orkestrası’nın önceki akşam seslendirdiği müziklerle halka moral olduğu gecede, depremde kaybettikleri dört orkestra üyesini onların müzikleriyle andıklarını belirtti.
Buradayız Hatay Derneği ile birlikte düzenledikleri sessiz yürüyüşün ardından Valiliğin izin verdiği Defne Uğur Mumcu Bulvarı’nda buluştuklarını kaydeden Uğur, yağmurun altında yaptıkları anma etkinliğinde, depremde kaybedilen bütün canları ve yıkılan Antakya'yı andıklarını belirtti. Birçok dilde ve birçok kültüre ait şarkılar, ezgiler seslendirdiklerini aktaran Uğur, Antakya’nın kendi içinde birçok din, dil, etnik köken barındırması sebebiyle, etkinliğin tam da Hatay’ın ruhunu anlatan bir etkinlik olduğunu belirtti. Uğur aynı zamanda depremde kaybettikleri dört arkadaşlarını toprağa verirken seslendirdikleri koro eserlerini de çaldıklarını söyledi. Katılımın yoğun olduğunu belirten Uğur, “İnsanlar sessiz yürüyüşün ruhuna uyarak gerçekten sessiz bir şekilde ellerinde meşaleler ve mumlarla birlikte, o yağmur çamur altında bir araya gelip uzun yürüyüş yaptılar ve anmada bizimle birlikte türküleri şarkıları söylediler.” dedi.
‘KAYIPLARI UĞURLAMA SEREMONİSİ GİBİYDİ’
Sabaha kaşı 4:17’de Antakya'da Yunus Emre parkında buluştuklarını aktaran Ali Uğur, sözlerini şöyle sürdürdü;
"Binlerce insan vardı. Antakya'da ülkenin hatta dünyanın birçok yerinden insan buraya gelmişti. Bir yıldır ıssız olan, karanlığa gömülen şehir, insanların ellerindeki meşalelerle, fenerlerle, mumlarla resmen aydınlandı. Ama çok ulvi bir aydınlanma. Sanki şehirdeki ölü ruhları uğurlama seremonisi gibi bir şey oldu. Şehrin birçok caddesinden insanlar meydana yürüyüşe geçtiler ve ciddi bir trafik oluştu. İğne atsan yere düşmez dediğimiz tabir, gerçekten öyleydi. Kalabalık bir buluşma oldu. İnsanlarda hem üzüntü, hem isyan, hem umut, bütün duygular iç içe geçmiş, travmalar tetiklenmiş haldeydi. Sarılmalar, isyan çığlıkları, dayanışma çağrıları, iyileşeceğiz çağrıları, hepsi açıkçası iç içe geçmiş duygular seli vardı."
‘ARTIK RUHLARI ÖZGÜR…’
"Biz de saat 4:17’de Yunus Emre Parkı’nın orada orkestra olarak enstrümanlarımızla ve koro üyelerimizle birlikte yine aynı şarkıları seslendirdik. Güzel bir buluşma oldu. Bir yıl sonra bir araya gelmenin tabi ki çok apayrı bir anlamı ve sebebi var. Zaten kültürlerin birçoğunda birinci yıl çok önemlidir. Hem ölümlerde hem doğumda her anlamda birinci yıllar önemlidir. Bizim orkestramızda ise şöyle bir durum vardı; kendi ailemizden, mahallemizden, arkadaşlarımdan, akrabalarımızdan tabii ki çok fazla insan kaybettik ama kendi orkestramızdan, çünkü orkestra da bizler için bir aile, oradan da 4 arkadaşımızı kaybettik. Aslında bu geçirdiğimiz bir yılın bizde şöyle bir anlamı vardı; bir yıl boyunca, ölen dört arkadaşımızın ruhlarının hep bizimle birlikte olduğunu düşünüyorduk. Neye inanıyor olursanız olun, onların enerjisi, her ne ise, ruhu bizimle birlikte sahnedeydi. Bizimle birlikte Antakya'daydı. Her anımızda bizimleydi. Biz bunu gerçekten dolu dolu hissediyorduk ama artık vedalaşmanın zamanı geldiğini düşün düşünüyorduk ve bu birinci yıla saklanan bir şeydi. Çünkü onlarla vedalaşamadık, onları uğurlayamadık. Bir anda yok olup gittiler aramızdan. Ve bu birinci yıl aslında onlarla bir vedalaşmaydı, onları uğurlamaydı. Birlikte onların şarkılarını söyleyerek ruhlarını özgür bıraktık, evrende özgürce dolaşsınlar diye."