Havai fişek davasında üretim baskısı: 18 koli üretmeyene mola yok!
Sakarya'nın Hendek ilçesindeki fabrikada meydana gelen havai fişek patlamasına ilişkin aralarında fabrika sahiplerinin de bulunduğu 5'i tutuklu 7 sanığın yargılanmasına dün de devam edildi.
Müştekilerin dinlenmesiyle devam eden duruşmada işçiler, işveren ve yöneticiler tarafından üretim baskısı altında olduklarını söyledi. Bir işçi, fabrikanın sahiplerinden Ali Rıza Coşkun’un 18 kolilik üretim yapmalarını istediğini söyledi. Müşteki işçiler, belirtilen miktarda üretim olmazsa molaya çıkmalarına izin verilmediğini kaydetti.
Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesince Ferizli ilçesinde yeni inşa edilen cezaevi kampüsündeki salonda görülen duruşmada, tutuklu ve tutuksuz sanıklarla müştekiler ve taraf avukatları hazır bulundu. 3 kez tutuklanması talep edilen ancak tutuksuz yargılanan fabrikanın sahiplerinden sanık Ali Rıza Coşkun ise duruşmaya katılmadı.
Duruşma salonu binası içi ve çevresinde kolluk kuvvetlerince geniş güvenlik önlemi alındı. Duruşmaya müştekiler, patlamada hayatını kaybedenlerin yakınları ve diğer izleyiciler yeni tip koronavirüs (Kovid-19) tedbirleri uygulanarak alındı.
Önceki gün, tutuksuz sanık Ahmet Çağırıcı'ya yönelik çapraz sorgu devam ettiği sırada müştekilerle sanıklar arasında çıkan tartışma üzerine ara verilen duruşma dün görülmeye devam etti. Yoklamayla başlanan duruşmada, sanık Çağırıcı'nın çapraz sorgusuna devam edildi. Müşteki avukatının, "Savunmanızda 'Çin Mahallesi dışındaki yerlerde çalışan işçilerin üretimini yetiştiremediği zaman yemeğe, molaya çıkamıyordu' şeklinde beyanda bulundunuz. Buradaki sorumlar kimlerdir?" sorusuna, Çağırıcı, "Kişi başına düşen kaç üretim varsa o eninde sonunda çıkacaktı. Üretim yetişmezse akşam Hasan Ali Velioğlu tarafından hesabı sorulurdu" yanıtını verdi. Çağırıcı "Denetim olduğunda Hasan Ali Velioğlu bana telefon ediyordu. Denetimi önceden söylüyordu. Çin mahallesini kapatıyorduk" dedi. Av. Mehmet Mangıroğlu, Çağırıcı’ya "İddia ettiğin gibi bir işyeri ise neden çalışmaya devam ettin, çalışmaya mı zorlandın?" diye sorunca Çağırıcı "Hayır kimse zorlamadı. Ancak çalışmak zorundaydım. Çocuğum hasta ve yoğun bakımdaydı. Yardımcı oldular. Ben de kendimi borçlu hissediyordum" dedi.
‘MUSKALARDAN ATEŞ GELİYORDU’
Çapraz sorgunun ardından beyanı alınan müşteki Aysel Algül, fabrikada 6 yıldır işçi olarak çalıştığını söyledi. Patlama sırasında dışarıda olduğunu belirten Aysel Algül, “Patlama olabileceğini Ayfer Cerrah tahmin ediyordu. Zira bizi uyardı. Muska bölümünde patlama olabilir dedi. Patlamanın olduğu gün 15 kişi çalışıyorduk. Çok fazla mal vardı. Muskaları bize kurusun diye serdirmişlerdi, çok güneş vardı. Kuruyan malları paketliyorduk. Malların kızışmaya başladığını güneşin olduğunu ustabaşına söylemiştik. Bir ses oldu, ateş gördük. İkinci patlamada yerdeydim, hatırlamıyorum, sağ omzum kırılmış, yer yanıyordu. Bizim çalıştığımız mallar da yanıyordu. İlk gördüğümde muskalardan ateş geliyordu. İkinci patlamanın nereden geldiğini görmedim, düşmüştüm" dedi. Aysel Algül, herkesin koli sayısının olduğunu, bu sayıyı veremeyenlerin yemeğe, molaya gidemediğini söyleyerek, "Baskı vardı üzerimizde. Molalarımız kullandırılmıyordu. Emir ve talimatları Erşan Ö. ve Hasan Ali Velioğlu’ndan alıyorduk. Yaşar Bey (fabrikanın sahiplerinden) ve Ali Rıza Bey sık sık fabrikaya geliyorlardı. Hastanede yattım ama Yaşar Bey (Coşkun), bir kere bile arayıp sormadı, geçmiş olsun demedi. Mağdurum. Şikayetçiyim" ifadesini kullandı. Aysel Algül, Ali Rıza Coşkun’un 18 koli çıkarmaları konusunda baskı yaptığını belirtti. Yaşar Coşkun'un avukatı Abdurrahim Burak'ın bir sorusunu Algül, "Biz ayakkabı istiyorduk. Ekipman istiyorduk. ‘Ali Rıza Bey size verirsem herkese vermek zorunda kalırım’ diyordu" diye yanıtladı.
SADECE MASKE VE ÖNLÜK
Müşteki Büşra Kaygın da patlama sırasında bir basınç olduğunu belirterek, şunları söyledi: "Olay tarihinde volkan bölümündeydim. Verilen ekipmanlar maske ve önlüktü. Her şey üstüme yıkılmaya başladı, koşmaya başladım. İşyerinde gerekli ekipmanlar dağıtılıyordu ama yeterli ve koruyucu değildi, hiçbir etkisini göremedim ben. Bu durumu söylüyorduk ama değişen bir şey olmuyordu. İş güvenliği konusunda gerekli eğitimler veriyorlardı. Üretim konusunda herkesin sayısı oluyordu, yanımızda çok mal birikiyordu o sayıyı vermek izin için mecburdu. Denetlemeden bir hafta öncesinden haberimiz oluyordu, ona göre eksiklikler gideriliyordu. Asıl üretim bölümü kapatılıyordu."
‘DENETLEME OLDUĞUNDA ORADA ÇALIŞTIRILMIYORDUK’
Kaygın, fabrikanın Çin mahallesi diye anılan bölümünde barut üretildiğini duyduğunu söyledi. Torpil bölümünde çalıştığını söyleyen müşteki Havva Yıldız “Patlamada ciddi yaralandım. Gözümden misket çıkardılar" dedi. Yıldız da denetim olacağı zaman önceden bildiklerini belriterek “Denetleme geldiğinde orada çalıştırılmıyorduk" bilgisini verdi. Müşteki Mücella Serter, iş güvenliği uzmanına güneşte kurutulan muskaların patlayabileceğini, korktuklarını söylediklerini aktardı. Serter, “Muskaya koyduğumuz kimyasalların lavabolar gibi uygunsuz yerlede depolandıklarını söyledik" dedi. "Başka yerden gelen makineleri bizim olduğumuz bölüme yerleştirdiler” diyen Serter, “Ben de Aslı Hanım'a (İSG uzmanı) bu makinelerin kaldırılmasını zira patlama olursa kaçış yolumuzun kapandığını söylemiştim" ifadelerini kullandı.
ÇAMAŞIR LEĞENİYLE PATLAYICI MALZEME
"Patlamadan 3 gün önce Ayfer arkadaşım çağırdı. Kızışma var dedi. Gidip baktığımda aşırı ısınma olduğunu farkettim. Her an patlama olacak diye korkmaya başlamıştım” diyen müşteki Nuray Cihangir “Erşan bey geldi o kolileri taşıttı. Ali Rıza Bey bu işi 'yapan yapar yapamayan çıkar' derdi. Ali Rıza Bey'in tek derdi koli yapımıydı. Günde en az 15-20 koli yapmamızı isterdi" ifadelerini kullandı. Aysun Akkaya da "Torpilin ilaçlarını az miktarda taşıtılması gerekirken çamaşır leğenleri ile taşıtıyorlardı" dedi.
‘KURULUŞUNDAN RUHSAT VERENİNE HERKESTEN ŞİKAYETÇİYİM’
Patlamadan hayatını kaybeden işçilerin yakınları beyanlarında sorumlulardan şikayetçi olduklarını belirtti. Hayatını kaybeden işçi Seyfi Çanakçı’nın kardeşi Seyhan Armutçu, “Annem de kardeşimin acısı yüzünden öldü. Gözümüzün içine baka baka yalan söylüyorlar. Bütün sanıklardan tek tek şikayetçiyim” diye konuştu. Seyfi Çanakçı’nın kardeşi Basri Çanakçı da “Tek bir cümle söyleyeceğim. Kardeşim patlama olursa hiç kurtulma şansının olmayacağını hep söylerdi” diyerek tüm sanıklardan şikayetçi olduğunu belirtti. Hayatını kaybeden Halis Yılmaz’ın babası Muammer Yılmaz “Ben patlama yerine gidince kemikler gördüm. Bu fabrikanın ilk kuruluş aşamasında buraya ruhsat verenden ve tüm ilgililerden tek tek şikayetçiyim" ifadelerini kullandı. Muhammet Aygün’ün ağabeyi Adem Aygün de kardeşinin sanıkların ihmali yüzünden öldüğünü vurgulayarak “Patlamadan sonra 7 gün boyunca kardeşimi oradan çıkartamadım" diye konuştu.
BİLİNÇLİ TAKSİRLE 2 YILDAN 22 YILA KADAR HAPİS İSTEMİ
Sakarya'nın Hendek ilçesi Yukarıçalıca mevkisinde yaklaşık 15 dönüm üzerine kurulu havai fişek fabrikasında 3 Temmuz 2020'de saat 11.15'te meydana gelen ve olay yerine 50 kilometre mesafedeki kentin birçok noktasından duyulan patlamalarda 7 kişi hayatını kaybetmiş, 127 kişi yaralanmıştı. Patlamaya ilişkin gözaltına alınan aralarında fabrika sahibinin de bulunduğu 5 şüpheli tutuklanmış, bir zanlı ise adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştı. Kontrollü imha amacıyla Adapazarı ilçesi Taşkısığı mevkisine getirilen fabrikadaki patlayıcıların 9 Temmuz'da saat 11.35'te kamyondan indirildiği sırada meydana gelen patlamada da 3 asker şehit olmuş, 8 jandarma personeliyle kamyon şoförü yaralanmıştı. İlk patlamaya ilişkin soruşturmayı yürüten Hendek Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan fezleke, Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi. Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığınca aralarında fabrika sahiplerinin de bulunduğu 7 şüpheli hakkında hazırlanan 27 sayfalık iddianame, 1. Ağır Ceza Mahkemesine sunuldu. Mahkemece kabul edilen iddianamede, 5'i tutuklu 7 kişinin "bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma" suçundan 2 yıl 8'er aydan 22 yıl 6'şar aya kadar hapisle cezalandırılması talep ediliyor.
İŞVEREN PARA VERDİ ŞİKAYETÇİ OLMADI
Çin Mahallesi'ndeki misket fırınında çalışan müşteki Enes Dilber ise savcılıktaki ifadesini baskıyla verdiğini iddia etti. Dilber, davaya katılmak istemediğini söyleyerek şunları öne sürdü: "Patlama anında hiçbir şey hissetmedim, anlayamadım, basınç beni ormana fırlattı, savurmasa paramparça olacaktım. 24 gün yoğun bakımda ölüm tehlikesiyle yaşadım. Patlamanın nereden geldiğini anlayamadım. Çin Mahallesi'nde denetim görmedim. Bize eldiven, bileklik, gözlük veriyorlardı. Arkadaşlarımız bazen kullanıp bazen kullanmıyorlardı. Makine vardı, barut kırılıyordu ve eleme yapılıyordu. Yoğun bakımda yatarken Allah razı olsun patronlarım benim ihtiyaçlarımı gördüler. Sanıkların hiçbirinden şikayetçi değilim."Dilber'in barut hakkındaki beyanlarına diğer müştekilerden tepki geldi. Enes Dilber'in doğru söylemediğine ilişkin salondan sesler yükseldi. Müştekilerden fenalaşanlar oldu. Müştekilerin vekillerinden bir avukat Dilber’e "15 Eylül'de verilen ifadenizi hatırlıyor musunuz?" diye sordu. Enes Dilber, "Benim kafam yerinde değildi. Savcı bana baskıyla soru sordu" iddiasında bulundu. O sırada savcının kürsüde olmaması nedeniyle müşteki vekilleri itiraz etti, ardından savcı salona geldi. Dilber, "Savcı ifadeni ver yoksa seni tutuklarım dedi. Benim aklım yerinde değildi" iddiasını sürdürdü. Müşteki avukatı, Dilber’in 15 Eylül 2020 günü verdiği ifadeyi okudu. Enes Dilber ifadesini nasıl verdiğini hatırlamadığını öne sürerek barutun patlama günü kurutulduğunu doğruladı. Dilber, ayrıca, işyerinde barut üretimine devam edildiği üretimin Ramazan Kor'a yaptırıldığını ifade etti. Enes Dilber ciddi yaralandığı için masraflarının çok olduğunu bir kısmının SGK tarafından karşılanmadığını belirtti. Patlamadan sonra işverenden tazminatını aldığını ancak bu konuda herhangi bir tutanak imzalamadığını söyledi.