25 Kasım 2024 Pazartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hayata her zaman eşlik eder: Karantinada Radyo Günleri

Evlere kapandık, elimiz kolumuz bağlı gibi. Aklımıza radyo geldi, yeniden hayatlarımıza girdi. Radyolarımızda 30 yıldır tertemiz Türkçesiyle sesinden tanıdığımız Füsun Özgüç’ün kapısını çaldık. Vefalı dostumuzu bize anlattı.

Hayata her zaman eşlik eder: Karantinada Radyo Günleri
A+ A-
FÜSUN İKİKARDEŞ

Evde ya da dışarda çalışsak da bize bir kaynak gerek. Ekmek gibi su gibi, ruhumuz da beslenmek istiyor. Hep yanında, elinin altında. Radyonu aç, müzik dinle. Radyonu aç, haber al. Tabi bize bu alışkanlık bugünlerde pat diye gelmedi. Biz, TRT Radyosu çocuklarıyız. Bizim kuşağa ana babalarımız, biz de çocuklarımıza devrettik. Karantina günlerinde radyoya, radyoculara vefa borcumuzu bir kez daha hatırladık. TRT’de yetişmiş 30 yıllık radyo programcısı Füsun Özgüç ile radyoculuğu, radyo dinleyicisini ve radyo müzik programlarını konuştuk.

İLK RADYO OKULU TRT

  • Sizi sesinizden tanıyoruz, ama ilk kez yüzünüzü görüyoruz… Kendinizi anlatır mısınız?

Liseyi bitirdikten sonra İÜ Meslek Yüksek Okulu’nda Radyo Televizyon Yayıncılığı’nı bitirdim. Okulun kuruluşunun henüz ikinci yılıydı benim girdiğim sene… İlk kuruluş heyecanıyla çok güzel işler yapılıyordu, duayen hocalarımız vardı. Mesela hocalarımızdan biri Uğur Dündar’dı. TRT’den çok hocamız vardı

Meslek Yüksek Okulu olmasının bir özelliği de, yarım dönem teorik bilgi aldıktan sonra, her iki yılda da yarım dönem TRT’de staj yaptık. Üç ay radyoda, üç ay televizyonda. Dolayısıyla hemen işe dahil olmak teorinin yanında pratiği de öğrenmek ve uygulamak mümkün oldu. Ben de bu vesileyle, 1988’de İstanbul Radyosu’nda program yapmaya başladım. İşi öğreneyim diye beni Üstün Duruel’in yanına vermişlerdi. Onun yanında öğrendim, nurlarda yatsın, çok çok iyi bir radyocuydu. Sonra, Çok Sesli Müzikler Servisi Müdürü Leyla Uzman ve daha pek çok değerli uzmanın elinde hem radyoculuğu hem klasik müziği öğrendim.

HEM MÜZİK HEM RADYO

  • Hep klasik müzik programı yapıyorsunuz. Müzik bilginizin kaynağı nedir?

Radyo Televizyon’u bitirmeden de Konservatuvar’a girdim. Şarkı söylemeyi de çok seviyorum. Bunu da adamakıllı öğreneyim, dedim. Mimar Sinan’a, Şan Bölümü’ne girdim. Orada 8 yıl opera eğitimi aldım. Pek hayal ettiğim gibi gitmedi, okulu bitirmedim, ama radyo devam etti. Vokal müzik üzerine Arya isimli bir program hazırladım. Opera Sözlüğü, Diapozon, hala devam ettirdiğim Kuğunun Şarkısı, Müzik Sözlüğü, Lied Saati, 30-31 yıl içinde birçok program yaptım. Arada boşluklar oldu. Klasik müziği öğrenmekle radyoculuğu öğrenmek bende paralel işledi.

TRT’DEKİ RADYO KOKUSU

  • O yıllar özel televizyon kanallarının da yeni başladığı ve çok cezbedici olduğu bir dönem… Nasıl oldu da ekran sevdasına kapılmadınız?

O dönem İstanbul Televizyonunda da TRT’de staj yapıyorduk, ama televizyon ilgimi çekmedi, radyo bana ilginç geldi.

  • Radyo dinleyiciliği geçmişiniz var mıydı?

Tabii. Annem müthiş bir radyo dinleyicisiydi. Evde radyo hep açıktı. Klasik değil, Türk müziği dinlerdi. Radyo öyle bir şey zaten, hayata eşlik eden bir şey. Belki biraz daha bireysel. Televizyonla kıyaslayınca tek başınıza da kotarabileceğiniz bir iş. Yaptığınız işin başkalarının becerilerine ya da beceriksizliklerine göre pek tanımlanmayacağı bir şey. Batarsanız tek başınıza batıyorsunuz, çıkıyorsanız da tek başınıza çıkıyorsunuz gibi. Öyle ilerledi, radyoyu hep sevdim. TRT İstanbul Radyosu 30 yıldır çok değişti, ama girdiği zaman radyo kokusunu duyuyorum. Radyo sevgisi öyle bir şey.

Hayata her zaman eşlik eder: Karantinada Radyo Günleri - Resim: 1

Füsun Özgüç: Nasıl ki müzik türleri arasında bir ayrım yapmadığım gibi, nasıl müzik dinleneceği konusunda, hiçbir sınırlama ve dayatma olamaz. Konser salonu olmadığına göre, radyoda müziği nasıl rahat ediyorsanız dinleyin. İster spor yaparken, ister çalışırken… Ona maruz kalmak ne yaparsanız yapın, iyidir.

SON NEFESİME KADAR KUĞUNUN ŞARKISI

  • Bildim bileli duyduğum bir programınız var: Kuğunun Şarkısı. Kaç yıllık program?

İlk olarak 1990’da Hür FM’de başladım Kuğunun Şarkısı. Özel radyolar kurulmaya başladığında oradaki tek klasik müzik programını yaptım. Sonra bir dönem TRT, halen de Borusan Klasik’de devam ediyor.

  • İsminin bir anlamı var mı?

Klasik müzikte ve edebiyatta da bir anlamı var. Bir sanatçının, ölmeden önceki son eserine Kuğunun Şarkısı deniyor. Öyle bir kavram var. Kuğular ömürleri boyunca ötmezlermiş. Ancak ölmeden önce öterler ve ondan sonra da ölürlermiş. Buna ithafen ortaya çıkmış. Son eser anlamında! Kuğunun Şarkısı benim için ölene kadar devam edecek bir şey olur diye umuyorum… Arada başka şeyler de yaptım, ama ismini seviyorum, öyle devam ediyor.

  • Ne kadar sürüyor? TRT’de bir saatlikti, şimdi?

Borusan Klasik’te yayınlanan program hafta içi her gün 2 saat. Bir web radyosu. İlk kuruluşundan itibaren de küçük bir kadroyla kotardığımız bir radyo. Yayın saatlerini uzun uzun paylaştık. Sonra ilerleyince, programcı sayısı arttıkça süreler biraz kısaldı ama halen haftaiçi saat 2 ile 4 arası Kuğunun Şarkısı adıyla program devam ediyor.

RADYODA DA KÖŞELER KUTULAR VAR

  • Nasıl yetişiyorsunuz haftada 5 günlük programa?

Yetişmesi mümkün değil tabi Bizim. anladığımız anlamda radyo programı olarak yetişmesi mümkün değil. İki saat dolu dolu, metniyle, her şeyiyle haftanın 5 günü yapmak gerçekten imkansız. Zor! Ben buna klasik DJ’lik diyorum. Aşağı yukarı programın bir saati, benim için içerikle doldurulmuş saat dilimi oluyor. İlk yarım saat, kafamdaki temaya uygun hazırlık süreci, bir saat dolu içerik, kalan yarım saatte de bir veda geçişi gibi, bir sonraki programa geçiş gibi tasarlıyorum. Daha çok röportajlarla, konser haberleriyle değerlendiriyorum. Mesela, bu yıl Beethoven’in 250. Doğum yılı olduğu için, Ocak’tan beri ‘Bana göre Beethoven‘ diye bir köşe açtım. Bunun gibi ufak tefek dirseklerle renklendirmeye, canlandırmaya çalıştığım bir müzik akışı aslında.

TRT RADYO 3’TEKİ GETİR GÖTÜR İŞİ

  • Radyo 3’te de sesinizi duyuyorum…

Pazar günleri 'Arkadaşım Müzik' diye bir müzik programı var, Gaye Çağlayan’la birlikteyiz. O, içeriğini, tasarımını yapıyor, ben daha çok teknik yapımcılığını üstleniyorum. Biraz getir götürünü yapıyorum, bürokrasisini takip ediyorum. Kayıtları gerçekleştirdikten sonra stüdyoda, montajını hazırlıyorum, kurguluyorum ve sonra yayınlanıyor.

  • Ekip işi oldu yine… Tasarımı, kurgusu, metni, konuşması… Bütün bunlar bir başına nasıl kotarılıyor?

Normal şartlarda radyo programcısı, ister müzik programı, ister eğitim-kültür dediğimiz dediğimiz söz içerikli bir program hazırlasın, önce konuyla ilgili bir araştırma ve metin hazırlığı, ardından seslendirilmesi için tabi görevli spikerlerle çalışılıyor. Sonra da bütün malzemeyi toparlayıp teknik bir yapımcıyla birlikte montajını yapıyor. Eğer canlı yayınlanan bir program değilse.

  • Canlı yayın ise ne oluyor?

Bunların hepsi canlı olarak, o anda stüdyoda oluyorlar. Benim şansım şu oldu: Konservatuvar öğrencisi olduğum ve şan okuduğum için okulda diksiyon dersi aldım, sesim mikrofona yatkın. TRT’de kendi programımı sunabilmek için ses denetiminden geçtim, onay aldım. Dolayısıyla kendi programlarımı sundum.

YÜZDE YÜZ YAŞAYACAK

  • Dijital döneme geçiş nasıl oldu?

Program montajlarının dijital ortamda yapılmasından itibaren de bilgisayarda o kurgu programlarını öğrendim. Kurgu yapmayı da seviyorum. Kendim okuyorum, montajını yapıyorum. Tabi 30 yıl böyle geçmedi, çok değerli spikerlerle, teknik yapımcılarla çalıştık, onlardan öğrendim.

  • Radyo dijital de olsa, eskiye ait. Sizce zamanını doldurdu mu? Bitecek mi?

Hayır yüzde yüz yaşayacak. Etkisi hiç azalmayan, biraz modası geçmiş gibi görünen, müşterisi azalan bir mecra olmasına rağmen kaybolmayacak. Çünkü radyo hayata eşlik eder. En önemli işlevi ve hayatımızdan çıkmayışının nedeni bu. Nasıl ki film izlemekle kitap okumak arasında fark varsa, radyo ile televizyon arasındaki fark da böyle. Görsel bir şeyi tüketmekle arasında bir fark var. Radyo, siz ne yapıyorsanız, neredeyseniz orada olabilen ve size eşlik edebilen bir şey. O arkadaşlıktan vazgeçmemiz pek kolay değil. Radyo, televizyondan önce çok büyük bir şeydi, alanı küçüldü, ama hiçbir şekilde yok olacağını düşünmüyorum.

DEPREM ÇANTAMDA BİLE VAR

  • Haber ve kültür programları da yaşar mı?

Deprem çantamda radyo var mesela. En kolay ve en hızlı iletişim aracı. Televizyon yayınları da radyo dalgaları üzerinden gidiyor gerçi, asla yok olmaz.

  • Bir de şu söz-müzik dengesi konusu var. Özel radyolarda spikerin sesi ve reklamdan ne müzik ne haber dinleyebiliyoruz. Sizin bir kuralınız var mı?

Bize öğretilen, eğer bir müzik programıysa oran bire üçtür. Ancak üçte biri konuşma olmalıdır. TRT normlarında böyle, söze eşlik eden bir araç olur. Şimdiki radyolarda sözün ağırlıklı olması çok yorucu. Müzik programıysa çok da konuşmamak lazım, ama bir hikaye varsa söz ağırlıklı olacak tabi.

  • Dinleyicinin nabzını nasıl elinizde tutuyorsunuz? İnteraktif denilen karşılıklı bir alışveriş var mı?

Yaptığınız işi dinlemekten keyif alıyorsanız, programı yaparken içinde akıyorsanız, dinleyici de keyif alıyordur diye düşünüyorum.

Borusan Klasik dijital yayın yaptığı için, web radyosu olduğu için, IP’ler üzerinden dinlenme oranlarını, hangi saatler arasında dinlendiğimizi, ölçebiliyoruz. Onun ötesinde bazı etkinliklerle, geri dönüşlerle ölçüyoruz. TRT’de de aşağı yukarı böyle yürüyor. Dinleyicisinin olduğu programlar çok fazla ellenmez.

  • TRT radyo geleneğinde eserin başında ve bitiminde illa bilgi verilir. Adı, yorumcusu, yeri, vs anons edilir. Bu kural diğerlerinde pek uygulanmıyor, neden?

Klasik müzik, yorumcusuyla yaşayan bir müzik ve çoğu uzun sürer. Dinleyici, eserin ortasında radyoyu açtıysa ve o eseri beğenirse bir sonraki program için referans olacak. Bunun için başta ve bitişte anonslar gerekli. Ama Web radyoda, anonsun içereceği bütün bilgileri ekranda, dinleyici uygulamada görebiliyor. O nedenle Borusan Klasik’te başında ve sonunda bu bilgileri vermiyoruz.

DÜNYA HIZLANDI RADYOYA DA YANSIDI

  • Bilgilerinizi nasıl güncelliyorsunuz? Hep farklı radyoları mı dinlersiniz?

NPR, BBC4, KlasikFM dinliyorum. 30 yıl önceki hızla bugünkü yaşam hızımız çok değişti. Bu, tabi ki yayın dinamiğine de etki yapıyor. Kurgu yaparken ki geçişler, verdiğiniz es’ler, konuşma boşlukları, seçtiğiniz sinyal müziklerinin tempoları da dahil olmak üzere, ya da bu sinyal müziklerinin üzerine okuduğunuz sinyal spotları (hazırlayan, spikeriniz, vb)… Dünyanın hızıyla birlikte bunların dinamikleri bile değişti. Bu yabancı radyoları dinleyerek ordaki akışları, süreleri, eğilimleri de takip etmeye çalışıyorum. Mesela 60 dakikalık blok programlar mı , yoksa 15 dakikalık köşelerle mi gidiyor? Dinleyiciye eşlik ederken dinletmeye devam etmek de önemli bizim için. O ritim nasıl yakalanıyor, bunlara bakıyorum.

  • Programlarınızı nasıl planlarsınız?

Kendi programlarımda her zaman aynı planla gitmiyor. Bazen bir yıl dönümü bana ilham veriyor. Akıllı programlar var, biz olmasak da yayını götürecek bir algoritma, sistem var, bize müzik parçalarını diziyor. Tabi ona bırakmıyoruz, ama bazen oradaki ilk esere bakıyorum, oradan esinlenerek bir tema geliştiriyorum. Bazen serbest çağrışım günleri oluyor. Bazen röportajlar içerik oluşturuyor. Yeni albümleri tanıtmak oluyor… Çok değişik. Genellikle tema bulmak ve üzerine okumak oluyor.

ARŞİV ARAŞTIRMASI VAR

  • TRT’de nasıldı bu iş? Akıllı programlar yokken nasıl tema bulurdunuz?

Haftada bir yayınlanan program için fikir bulmak için bazen arşive giderdim. CD rafları arasında dolaşırdım. Kitapçıda gezmek gibi gelirdi bana. Eskiden dergilere üyeydim, şimdi e-postalar geliyor. Yeni çıkanları oradan takip ediyorum. Dinliyorum, seçiyorum, mutlaka çalmam gerek diyorum.

  • Korona günlerinde nasıl yayın yapıyorsunuz?

Evde kal dönemi başlayınca, işimiz daha da ciddi, insanlar bizi daha çok dinleyecekler duygusu ve davranışları gelişti. Hakikaten de öyle olduğunu görüyoruz. Aldığımız e-postalar arttı. Yayına dair fikir yazanlar arttı. Haber kuşakları girmiyorduk, ona başladık. Bu kez, 'Biz haber dinlemek istemiyoruz, müzik dinlemek istiyoruz' diyen e-postalar geldi. Yayın akışınızı bulamıyoruz‘ diyenler oldu, oysa yedinci yılımız! Demek ki artış oldu.

  • Sorumluluk dediniz, yayın temalarına nasıl yansıyor?

İçsel yayıncı refleksi! Daha pozitif olmak, daha kaldırıcı müzikler ve temalar seçmek üzerinden yayınlar devam ediyor. Özellikle öyle, çünkü her yana bakınca her taraf çok zor. Haberleri asgari ölçüde, günlük hayatta gerekecek kadar dinliyor, izliyorum. Daha çok çalışıyorum. Evde küçük bir sistemim var, anonslarımı kaydediyorum. Uzaktan erişimle anonsları aktararak müzikleri bağlıyorum.

  • Daha önemli ve sorumlu hissediyor musunuz kendinizi?

Önemliden öte sorumluluğu artmış olarak hissediyorum. Muhakkak insanların eli daha fazla radyoya gidiyor. Bizim istatistiklerimize göre, 9-6 çalışan beyaz yakalılar bizi çok dinliyor. Şimdi onlar evdeler, tabi ki sorumluluk daha arttı. Daha pozitif yayın yapmakla sorumluyuz.

GEÇECEK ATLATACAĞIZ

  • Bir mesajınız var mı okurlarımıza?

Geçecek, atlatacağız. Bilimi dinlememiz takip etmemiz gerekiyor. Radyo dinleyin, radyo güzel. Sanatsız kalmayın. Müzik insanları hakikaten toparlar. Hem ruhumuzu hem aklımızı toparlayan bir şeydir müzik. Onun radyo programcılığı da müziğin tema çerçevesinde sizler için derlenmiş toplanmış hali. Radyoyu dinleyin.

İstanbul Radyosu, ilk yayınına 06 Mayıs 1927’de başladı, ardından 1928 yılında Ankara Radyosu ilk yayınlarını yaptı. Ankara ve İstanbul Radyoları 08 Eylül 1936 tarihinde PTT’ye devredildi. PTT’ye devredildikten sonra vericisi güçlendirilen Ankara Radyosu 28 Ekim 1938’de resmen işletmeye açıldı. Ekim 1938 yayınlarına ara veren İstanbul Radyosu, 19 Kasım 1949’da yayın hayatına geri döndü. II. Dünya Savaşı ile birlikte radyolar yeni kurulan Matbuat Umum Müdürlüğü’ne (Basın Yayın ve Turizm/Enformasyon Genel Müdürlüğü) bağlandı. 1950’de yayın hayatına İzmir Belediyesi’ne bağlı olarak başlayan İzmir Radyosu, 1953’ten itibaren Matbuat Umum Müdürlüğü bünyesinde yayınlarını sürdürdü.

1960’dan sonra sekiz ilde İl Radyoları kuruldu, 1964’de TRT çatısı altında toplandı. 1961 Anayasası ile, radyo yayınları yönetiminin özerk ve tarafsız bir kamu iktisadi kuruluşu olarak düzenlenmesini öngörüldü. 1961 Anayasası uyarınca, 1964 yılında 359 sayılı yasayla TRT bünyesinde devam eden radyo yayınları, vericilerinin güçlendirilmesi ile daha geniş kitlelere ve alana ulaştı. 1974 yılında, TRT’nin merkez ve bölge radyolarının birleştirilmesiyle TRT-1, TRT-2 ve TRT-3 radyo yayınları oluşturuldu. Anayasanın 133. maddesinin 1993’te değiştirilmesiyle özel radyo ve televizyon yayınları serbest bırakıldı.

Koronavirüs virüs Pandemi Salgın Korona radyo