22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Haydar Ergülen: Cemrenin peşine takıldık

‘Yayan Yapıldak bir yolyazı kitabı. İkincisi suyazı olacak, üçüncüsü gökyazı. İlkin toprağa, ikinci olarak suya, son olarak da göğe, yani havaya düşecek! Yerle göğün buluşması olsun isterim üç kitap sonunda. Biz de o buluşmaya gidelim!’

Haydar Ergülen: ‘Bir tür yazı cemresi benimki’
A+ A-
Rozerin Doğan

Haydar Ergülen'in yeni deneme kitabı Yayan Yapıldak İthaki Yayınları tarafından yayımlandı. Ergülen, Türkiye'nin sevilen şairlerinden, ama düz yazıları da şiirleri kadar, etkileyici, akılda kalıcı ve akıcı. Her deneme şiir tadında. Okuduğunuz da her cümlenin altını çizmek istersiniz. Ergülen, söyleşimizde bizi bir Hemşinli fırıncıların yanına, bir yazıya düşen üç cemreye, bir maviye, bir Eskişehir'e, bir trene, bir şiire en çok da yollara götürdü. Kalemi güçlü yazar Haydar Ergülen'le, son kitabı üzerine şiir tadında bir söyleşi yaptık.

  • Haydar Ergülen’i, hep ilk şiiri 17 yaşında yayınlanmış bir şair olarak biliniriz. Son yıllarda denemelerinizi de okuyoruz. Şiirleriniz gibi denemelerinizi de sevdik. Denemeleriniz de şiirlerinize yakın duruyor. Denemelerinizde şiirinizden farklı ne bekliyor okuru?

Yazamadığım, yazmadığım şiirler beklemiyor, hayır! Yazıyı, şiiri, mektubu, yolu, tümünü bir bütün olarak gördüğüm için bazen şiir bazen yazı kılığında çıkıyorlar ortaya, ama yazı da şiir de mektup benim için ve her zaman yolda ikisi de! Bazen birbirlerine yolculuk ısmarladıkları oluyor. Süreyya Berfe’nin şiirlerini çok severim, usta olarak değil kalfa olarak, hem o da kalfa olmayı sever, “gümüş koktu azalan cigaralar /bana bir yolculuk ısmarla” dediği gibi onun, aslında kendime ısmarladığım yolculuklar diyeyim ben de! Yolculuk ısmarlamaktan güzel bir şey var mı? Benim kendime ısmarladıklarım basit, sıradan, ama kesinlikle hiç kolay olmayan, hatta çok zor dedikleri türden yolculuklar, olsun, onlarsız yol bomboş olurdu, yol olmazdı!

  • Her yazının her şiirin bir meramı var. Sizin şair ve yazar olarak meramınız nedir?

Hemşinli fırıncılara çok özenirim. Nefis ekmekler, pastalar yaparlar, pastada değil ekmekteyim, şiir, yazı yazmasam ekmek yapmak isterdim!Öyle salgının ilk aylarındaki kapanmada artistik hareketlerle ekmek yapmaktan söz etmiyorum, o da iyi bir hareket ama benim gözüm öyle yükseklerde değil, sadece ekmekle uğraşmak isterdim. Değirmenci mi olmalı değirmencinin oğlu mu diye hayli düşündüğüm olmuştur, bir dere kıyısında ufak bir değirmen de olabilirdi küçük bir kasabada bir ekmek fırını da! Ekmeğin bereketi ve sıcaklığındayım, yazılarım da şiirlerim de o çoğulculuğu, bereketi, bölüşmeyi, dumanı üstünde paylaşmayı biraz olsun duyumsatırsa değmeyin keyfime, işte o zaman Hemşinli fırıncı gibi bahtiyar olurum!

Hemşinli fırıncılara çok özenirim. Nefis ekmekler, pastalar yaparlar, pastada değil ekmekteyim, şiir, yazı yazmasam ekmek yapmak isterdim! Öyle salgının ilk aylarındaki kapanmada artistik hareketlerle ekmek yapmaktan söz etmiyorum, o da iyi bir hareket ama benim gözüm öyle yükseklerde değil, sadece ekmekle uğraşmak isterdim.

AYNI HİZADA OLMANIN ÖNEMİ

  • “Kanatlarımızı açalım, onlar dünden hevesli. Sorun diyorlar, sora sora, bakın diyorlar, baka baka, düşleyin diyorlar, düşe kalka, uçun diyorlar, heves denizinde, merak göğünde, bata çıka, özgürlük ancak o zaman kuşlar gibi ve kuşlarla aynı hizada.”Şiir tadında cümleler. Aynı hizada olmanın önemi nedir sizin için?

Babam, “insan eşref-i mahlukattır” demezdi, hiç demedi! Hiyerarşiyi, cinsiyetçiliği, türcülüğü kutsalla, kutsal ifadelerle, metinlerle desteklemenin ne anlamı var, benim için yok! İnsan, kendisini hayvanlarla, tabiatla, ağaçlar, bitkiler, sular, kuşlar, balıklarla eşit saydığı ve bir milim bile yüksekte görmediği oranda onurludur. Ve şimdi, bu çağda, bu ülkede ahlak, adalet ve merhametiyle bilinip tanınıyorsa, ancak o zaman, Sosyalist ülkelerdeki emek kahramanı gibi saygı uyandırır gözümde, yaratılmışların onurlusu olur, benim için kutsal olan budur, hiza da budur, ölçü de onur da...

YOL DİYALEKTİĞİ AÇIKLAR

  • Yayan Yapıldak kitabı ile okur sizinle birlikte yine yollarda. Bu kitapla gittiğiniz yol sizi nereye götürsün isterseniz?

Yayan Yapıldak bir yolyazı kitabı. İkincisi suyazı olacak, üçüncüsü gökyazı. Bir tür yazı cemresi benimkisi, fakat ilkin toprağa, ikinci olarak suya, son olarak da göğe, yani havaya düşecek! Yerle göğün buluşması olsun isterim üç kitap sonunda. Biz de o buluşmaya gidelim!

  • Yol sizce insan hayatında neyin ifadesi?

Diyalektiğin ifadesi. Hiçbir şey yol kadar anlatamaz diyalektiği çünkü. Onun bir ‘akış’ olduğunu, sürekliliğini ve insanın en yalın hali olduğunu anlatır diyalektik. Şiir için de aynısını düşünürüm, insanın en doğal hali.

  • Şiirlerinizde, trenlere, garlara, yolculuklara ve Eskişehir’e verdiğiniz önemi biliyoruz. Yayan Yapıldak kitabınızda da yine Eskişehir ve tren var. “İçinden tren geçiyorsa, şiir de geçiyordur” diyorsunuz. Eskişehir ve trenle bağınız nedir?

‘YOL ESKİ BİR ŞEHİRDİR’

Eskişehir’e bağlıyım, yola bağlı olmak gibi bir hal bu. ‘Ruhum Eski Bir Şehirdir’ diye bir yazım vardır, başlığı beni anlatır. Klasik öykü, ondan uzaklaştıkça, ayrılık uzadıkça daha çok bağlandım, şimdi köklerime yeniden varmışım gibi sımsıkı bağlıyım ona.
Kürkçü dükkanından başlayarak pek çok şeydir benim için. Bu konuda da yalnız değilim sanırım. Bilmiyorum, ama hissediyorum ki Eskişehir sakinlerinin, çocuklarının şehrinden çok, semtidir. Benim için de bir semttir öncelikle.
Yaz denizidir. Güz iyiliği, kış ufku, baharın ipek yoludur. Bizim hem yazlığımız hem kışlığımızdır. Yazın deniz gibi açılıverir önünüze, gönül mavisidir, yalnızca göz mavisi değil.
Kışın da kış denizi, Dıranas’ın; “ne sabahtır bu mavilik ne akşam/uyandırmayın beni uyanamam” dediği rüyadır. Sevdiğim herkesin saklı kentidir. Uzaktan uzağa bizi düşünen, kollayan, gözeten bir anne heykelidir. Cumhuriyetin ilk yıllarının uykulu sevincidir, inanamayışın, şaşkınlıktan gözlerini açamayışın güneşli sevinci.
Ailedir, arkadaşlıktır, kardeşlik, yoldaşlık, göçmenlik, melezliktir. İnsanların birbirlerine vaktiyle, vaktin iyiliğiyle, komşuluk sevinciyle koca macır, koca kızılbaş, koca tatar diye seslenip, sevinip sevindirdikleri, gülüştükleri yerdir. İyiliğin merkez istasyonudur.

Haydar Ergülen: Cemrenin peşine takıldık - Resim : 1

‘HAYDARPAŞA ESKİŞEHİR’İN DAYISI OLUR’

Haydarpaşa’nın taşradaki yeğenidir, Haydarpaşa Eskişehir’in dayısı olur. Cumhuriyetin en güzel eseridir, Es Es Es’tir, eskişiirdir, eskigençtir, yenigençtir, hepgençtir. Cumhuriyetin çağdaşlığı, aydınlığıdır. Kadın kentidir, kadınların, genç kızların, öğrencilerin özgürce dolaşabildikleri, nefes alabildikleri, ‘kadın başına’ çıkmaktan, arkadaşlarıyla, sevdikleriyle buluşmaktan, kim ne der diye aldırmadan meyhaneye gidip içki içebildikleri yerdir!Günümüz Türkiye’sinde bu az şey midir?

  • “Azık, yola çıkanın şiiridir. Yolun gereğidir. Yolcu olmanın sevincidir. Yolla paylaştığıdır, yoldaşla bölüştüğüdür” diyorsunuz. Yolcu olarak heybenize azık ne koyarsınız?

Şiir fazla yer tutmaz, yani ağırlık yapmaz, başkasının yerini almaz, bir köşeye çekilir, gelene yer verir, ben de şiirin sözünü dinlerim, ona uyarım, benimle yola çıkmak isteyene hoş geldin derim. Yola çıkmak iyi, ama tüm iyi şeyler gibi bir yanıyla da kederlidir, kopuştur, kırılmadır, ayrılıktır, gidip de dönememektir, göçmektir, geçmektir ister asrı gurbet de ister asri gurbet, yavaş yavaş kaybolmak, silinmek, belirsizleşmektir.
Öyledir de kalmak imkânsız, gitmekse zorunludur. Gitmek olmasa dünya döner miydi, zaman geçer miydi, özlem çekilir miydi, dünya gitmek üzerine kurulmuştur...Giderken de yolluk gerekir. İnsanın yolluğunun şiir olduğunu düşünürüm. Yanına anne kokusu, kardeş iyiliği, yoldaş kalbi, sevgili özlemi, sevdalinka, nar bereketi, biraz da nefes almak elverir, bundan güzel azık mı olur?

‘MAVİ BİR HUYDUR BİZDE’

  • “Bütün hava kuş idi.’ Bütün gün ışık idi. Bütün söz şiir idi.” Çok sevdiğim için buraya aldım. Mavi düş mavi yol, mavi şiir. Neden mavi?

Bütün düş mavi idi diyeyim baştan!Geniş, ferah, derin, ışıklı, havai, hercai, sıradan, neşeli, hüzünlü, çocuksu, iyi yürekli, yakın, gülüşlü, kuşlu, kedili, köpekli, uçuşlu, dalışlı, gidişli, gelişli, dönüşlü, akışlı, bakışlı, kırmızı, yeşil, turuncu, denizli, göğünyüzü, sarı, müzikli, sessiz, kibar, incelikli, anlayışlı, içigüzel, adıgüzel, rengigüzel, barışçı, özgeci, cömert, alçakgönüllü, yüce, laik, cumhuriyetçi, demokrat, merhametli, özgür, rüzgarlı,şiirli, seyirli, rüyalı, kılavuz, yoldaş, Hızır gibi bir renk, daha doğrusu Edip Cansever’in şahane dizesiyle “mavi bir huydur bizde” dediği o güzelim huy!

  • Peki, “Çok okuyan mı bilir çok gezen mi bilir” sizce?

Ben bilmem! Çok okurum, çok da gezmeye çalışırım, gezerim de fakat iş bilmeye gelince orada durur ve şöyle düşünürüm: Kim bilir! Bana öyle gelir ki çok okumak da çok gezmek de insanın yeryüzünde, evrende ne kadar küçük bir varlık olduğunu, kendini önemsememesi, hele hele hiç dev aynasında görmemesi gerektiğini gösterir.
Çok okumanın, çok gezmenin bence en iyi yanı budur. Şairlerin Hocası Behçet Necatigil’in; “Beni bana gösteren aynamdı” dediği gibi. İnsana önemsizliğini gösteren iki eylem okumak ve gezmek. O nedenle ne kadar çok okusak ne kadar çok gezsek o kadar kendimize geliriz, başkalarını da kendimiz gibi biliriz, kimseyi küçümsemez, inançlarından, düşüncelerinden ötürü yargılamaz, saygı duyar, barıştan yana olur, “dünya kimseye kalmaz” deriz.
Bu, dünya hepimizindir anlamına gelir. Öyleyse çok okuyan insan da çok gezen insan da kendini bilir önce, “sen kendini bilmezsin/ya nice okumaktır” der Türkçenin yücesi Yunus Emre. Okuyan ve gezen insan, insanı bilir?

  • “Nar’ın babası” Haydar Ergülen kızı için nasıl bir hayat hayal eder?

Çok okusun çok gezsin, 1923 Cumhuriyet Devriminin 100. Yılıyla birlikte çağdaş, laik, sosyal hukuk devleti demokratik Türkiye Cumhuriyetinde barış içinde farklılıklarla özgürce bir arada yaşamanın tadını çıkarsın, dünyayı evi, doğayı yoldaşı bilsin, kendini hiç kimseden üstün görmesin, herkesle, hayvanlarla, bitkilerle eşit olduğunu bilsin, yaratıcımız tabiat anaya sevgiyle, saygıyla yaklaşsın, kadınların özgürlüğü için çalışsın, işçi sınıfından, emekçiler, mülksüzler, yoksullar, ezilen halklar, yasaklanan diller, kültürlerden yana saf tutsun, onları kardeşi, yol arkadaşı bilsin.
Nar adının yanına, saç renginden de hareketle Kızılca’yı da ekledi, ateşin, tutkunun rengiyle aynı renkten olsun düşüncesi de Kızılca olsun. İnancımızın gereği olarak da Hızır yoldaşı, yardımcısı, kılavuzu olsun.
Gericiliğin, faşizmin, ırkçılığın, savaşın, sömürünün olmayacağı ve yeryüzünü sosyalizmin adaleti, eşitliği, iyiliğinin kaplayacağı zamanlarda mutlu yaşasın!

Kitap İthaki Yayınları haydar ergülen yayan yapıldak