Yandex
16 Ocak 2025 Perşembe
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Her daim yaşayan bir sanatçı: Münir Özkul

Sinema ve tiyatro dünyamızın unutulmaz ismi Münir Özkul, ölümünün ikinci yılında unutulmadı. 15 Ağustos 1925 yılında İstanbul’da dünyaya gözlerini açan sanatçı, Bakırköy Halkevi’nde sahneye çıktığında, henüz 15 yaşındaydı.

Her daim yaşayan bir sanatçı: Münir Özkul
A+ A-
TUNCER ÇETİNKAYA / SİNEMA YAZARI

Ustası saydığı İsmail Dümbüllü’den aldığı, sembolik önemi yüksek olan kavuğu, meslek yaşamının son dönemlerine kadar onurla taşıyan Özkul, sahne ve perdede büyük bir başarıyla canlandırdığı tiplemeleriyle, kısa sürede milyonların gönlünde taht kuracaktı.

İBİŞ VE KAVUKLU’NUN İZİNDE

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nden mezun olmasına karşın, erken yaşlarda tanıştığı sahneden bir daha kopmayacak ve Devlet Tiyatrolarına geçiş yapacaktı. Aralarında John Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar’ı, George Axelrod’un yazdığı Yaz Bekârı ve John Patrick’in Çayhane’sinin de bulunduğu bir dizi klasik oyunda harikalar yaratan Özkul, bu başarılı performansları bir yana, geleneksel tiyatroyla kurduğu özel bağlarıyla, aynı kuşakta yer aldığı pek çok sanatçıdan farklı bir duruş sergiliyordu. Bir söyleşisinde, en büyük hayranlığı İbiş ve Kavuklu’ya beslediğini itiraf ediyor ve bu tiplemeleri, “gerçek yönleri ağır basan evrensel insan” tanımı içine dâhil ediyordu. Nitekim Ankara Devlet Tiyatrosu, Ses Tiyatrosu ve Küçük Sahne’de devam eden sanat hayatında İsmail Dümbüllü başta olmak üzere, geleneksel tiyatronun ustaları ile her daim özel ilişkiler kurmayı, usta-çırak ilişkisini sürdürmeyi başardı.

SİNEMAYA GEÇİŞ

Münir Özkul’u daha geniş kesimlerle buluşturan sinemayla tanışma serüveni 1950 yılında başladı. Askerlikten tanıdığı yönetmen asistanı arkadaşını ziyaret etmek için Yeşilçam’ı ziyaret ettiğinde yeni ufuklara yelken açtığının farkında değildi. Senaryosunu İhsan İpekçi ile Nâzım Hikmet’in kaleme aldığı, Vedat Ar’ın Üçüncü Selim’in Gözdesi (1950) adlı filmle başlayan yedinci sanat yolculuğu, Vasfı Rıza Zobu ile iyi bir ikili oluşturdukları Edi ile Büdü filmleriyle devam etti.

Takvimler 1965’i gösterdiğinde ise, Yeşilçam’ın önemli isimlerinden olan ve Özkul’un sinema kariyerinde önemli bir yer kaplayacak Ertem Eğilmez’le filmler çekmeye başladı. Kart Horoz’daki Mıstık ve Senede Bir Gün’deki Mahkûm performansları, gelecekte milyonlarca izleyiciyi içine alacak büyük bir ilişkinin başlaması bakımından önemli filmlerdi. 60’ların diğer önemli kompozisyonları arasına, Süreyye Duru’nun Şoför Nebahat Bizde Kabahat’indeki (1966) Polim Hüseyin’i ve yine aynı yıl gösterime giren Eğilmez’in Bir Millet Uyanıyor filmindeki Tilki Onbaşı’yı da dâhil edebiliriz.

YAŞAR USTA’DAN KEL MAHMUT’A

Yeşilçam’da bir dönemin en çok gişe getiren Ayşecik ve Küçük Hanımefendi gibi önemli yapımlarında da karşımıza çıkan Münir Özkul’un, beyazperdedeki en başarılı Don Kişot uyarlamasında yer aldığı başrol sayılmazsa (Semih Evin, 1971), kalabalık kadrolu sevilen güldürülerinin Tatlı Dillim (1972) ile başladığını söyleyebiliriz. Kadrosunda Tarık Akan, Halit Akçatepe, Zeki Alasya, Metin Akpınar gibi sinema ve tiyatro dünyasının en sevilen isimlerini barındıran bu filmin ardından gündeme gelen Yalancı Yârim, Salak Milyoner, Köyden İndim Şehire, Mavi Boncuk gibi filmler, beyazperdede Münir Özkul imgesinin yerleşmesine katkı sağladılar.

Yönetmenlik koltuğuna bu kez Ergin Orbey’in oturduğu 1975 yapımı Bizim Aile ise 70’li yılların dayanışma ruhunu çok iyi yansıtan filmlerden biri olarak sanatçının, ailesini zorluklara karşın ayakta tutmaya çalışan emekçi “baba” kompozisyonunun yerleşmesine büyük katkılar sağladı. Aile Şerefi ve Gülen Gözler’de de devam eden görkemli oyunculuğun, Hababam Sınıfı’nın ünlü Kel Mahmut’uyla birlikte Münir Özkul’u döneminin en başarılı oyuncuları arasına yerleştirdiği söylenebilir. Bu filmlerde son derece başarılı bir ikili oluşturdukları Adile Naşit ile birlikte, Gırgıriye serisi başta olmak üzere gişede parlak işlere imza atan sanatçının, 90’ların sonlarında TV dizilerinde yer aldığını hatırlatalım.

GELENEKTEN EVRENSELE

Cumhuriyet devriminin aydınlığında yetişmiş, dönemin en önemli kültür kurumlarından olan Halkevleri’nde sahneyle tanışıp, geleneksel olanı evrensel değerlerle buluşturmayı başarmış büyük sanatçımızın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

Son Dakika Haberleri