Herkesin kalbinde bir ‘Altay’ var
Dağlık arazi, bol kar yağışı ve uzun kış mevsimini yaşayan Sinciang’da 80’e yakın kayak merkezi var. Rus köyünde ziyaret ettiğimiz Slanbek Shaheshi, 16 yaşından beri antik kürk kayak imalatı yapıyor. Slanbek, Altay Dağlarında kar var oldukça, bu geleneğin yok olmayacağını söylüyor
Altay Dağının eteklerinde yol alarak, Çin’in “Kar Başkenti” olarak anılan Sinciang Uygur Özerk Bölgesi Altay şehrinde gidiyoruz. Altay Dağları, Türk tarihi açısından oldukça öneme ve kutsallığa sahip 2 bin 500 km. uzunluğunda, zirveleri çok olan dağ silsilesi. Türklerin Türeyiş destanlarına konu olan Altay-Tanrı Dağları, tarih boyunca Türkler tarafından kutsal sayılarak inançlarının, ata kültürlerinin ve adetlerinin yeri olmuştur. “Al”, Türk lehçelerinde “altın” anlamına geliyor. Altay Dağı’nın adı aynı sebeple söylenmiş olup Al=altın, tay=tağ/dağ demek olup Al-tay yani Altındağ anlamında olduğunu bir kez daha hatırlıyoruz.
Altay Dağlarını seyrederek yolumuza devam ederken dağların eteğinde karla kaplı yoğun ormanların, donmuş göller ve nehirlerin yaz mevsimindeki dönemini düşünüyorum. Geçmişte bu bölgelerde göçebelerin yaşamasına oldukça elverişli koşulların olduğunu gözlemliyoruz. Yolumuz üzerindeki arabaların üstlerinde taşıdıkları kayak malzemelerinden de anlaşılıyor ki Altay Dağları bizlere sadece büyüleyici doğa güzelliğini sunmuyor. Kış sporları için bir cennet.
KAYAĞIN ANAVATANI: ALTAY
Kayak sporu, ilk kez 1924’te Fransa’nın Chamonix kentinde yapılan Kış Olimpiyatlarında yer aldı. Kayak bir eğlence ve spor amaçlı etkinliğe dönüşmeden önce yılın karlı günlerinde insanların yaşamlarını sürdürmesi için en önemli araçtı. Kayağın tarihçesine baktığımızda Kuzey Rusya’da Vis’de bulunan kayak buluntularından 8-7 bin yıl öncesine dayandığı ortaya çıkmış. Ancak 2005 yılında bütün bu kayak tarihçesini altüst eden bir gelişme yaşandı. Çin’in Sinciang Altay bölgesindeki yağmurdan kaçmak için mağaraya sığınan bir grup çiftçinin, sırtlarında avladıkları avla, ayaklarında bir çift kayak varken sıraya girmiş insanları tasvir eden mağara resimlerini bulması herkesi şaşırttı. Arkeologların analizlerine göre mağara resimlerinin 12 bin yıl önce çizildiği ortaya çıktı. Pekin'in Kış Olimpiyatlarına ev sahipliği yapma hakkını kazanmasının ardından Norveç, Rusya, Japonya ve Avustralya'nın da aralarında bulunduğu 18 ülkeden uzmanlar “İnsan kayak aktivitesinin potansiyel kökenini” incelemek için Altay'ı ziyaret etti. Heyet ziyaretin ardından 18 Ocak 2015'te Sinciang Altay'ı “dünyadaki en eski kayak bölgesi” olarak tanıyan ortak bir bildiri yayınladılar.
ÇİN’İN ‘KAR BAŞKENTİ’
Aklımızda bu bilgilerle “Kar Başkenti” Altay’a geldik. Yılın ekim ayından mayıs ayına kadar kayak yapılan Altay, Çin’in en büyük kayak merkezi unvanını yıllardır taşıyor. Bildiğiniz gibi Çin 2022 Kış Olimpiyatlarına ev sahipliği yaptı. Dağlık arazi, bol kar yağışı ve uzun kış mevsimini yaşayan Sinciang’da 80’e yakın kayak merkezi olduğunu öğreniyoruz. Hava sıcaklığı -15. Rüzgâr olmadığı için soğuğu hissetmiyoruz. Sonradan öğrendim ki bölgede rüzgâr çok az olurmuş.
ASYALI OLMAK
Burada, Rust köyünde 16 yaşından beri geleneksel antik kürk kayak imalatı yapan Slanbek Shaheshi’yi ziyaret ettik. El yapımı koyun derisinden kayak kıyafeti, hayvan postundan şapkası ve ayağında kürk çizmesiyle 70 yaşındaki Kazak kökenli kayak ustası Slanbek. Sanırım bizi görünce çok heyecanlandı. Sık sık çenesinin altındaki beş parmak sakalını düzeltip durdu. Tokalaşırken elim, nasırlaşmış kocaman avucunun içinde kaybolup gitti. Tokalaşırken başımdaki bereyi çıkardım. Gülümseyerek kendi başındaki kocaman kulaklıklı hayvan postundan şapkayı çıkarınca az saçlı olan başının önündeki ter boncukları hemen ortaya çıktı. Neyse ki başına tekrar koydu. Kürk şapkası, yüzündeki yaşanmışlığın kalın ve derin izlerini korurcasına sarıp sarmalıyor. Bir daha anladım ki biz Asyalıların dillerimizdeki bazı benzerliklerin ötesinde beden dillerimiz ve bakışlarımızla birbirimizi anlamamız çok kolay. Hele hele Uygur, Özbek, Kazak kökenli Çinli arkadaşlarla iletişim kurmakta hiç zorluk çekmedim.
ASIRLARDIR SÜREN GELENEK: ‘KÜRKLÜ KAYAK’
Altay bölgesindeki antik kürklü kayaklar, binlerce yıllık kayak geçmişine sahip. Geçmişte olduğu gibi kayak, kışın karlı dağlarda yaşayan çobanlar için gerekliydi ve olmaya devam ediyor. Altay İli’nin elektrik santrali çalışanları, kışın elektrik hatlarını denetlemek için kürklü kayak kullanıyor. Kazak Slanbek 50 yıldır kayak üretiyor. Dördüncü nesil bir zanaatkâr.
Slanbek eline aldığı tahtayı, kesere benzeyen keskin bir aletle yontmaya başladı. Bir taraftan kayağı yapıyor bir taraftan da nasıl yaptığı şöyle anlatıyor: “Esnek ve dayanıklı olması için kürklü kayaklarımı çam ve kavak ağacından yapıyorum. Sadece ağacı kayak boyunda makinada kabasını kesiyorum. Geri kalanını el aletleriyle işliyorum. Kayağın uç kısmında ahşabı eğimli bir şekilde kıvırıyorum. Sıcak su yardımıyla yumuşatıyorum sonra da güçlü ve dayanıklı hale getirmek için soğuk suya batırıyorum.”
Slanbek, bir an durdu ve daha önce hazırlanmış olan kayağa boylu boyunca kürk geçirmeye çalıştı. Kayak tabanına yapıştırdığı kürkün, atın sadece bacak derisinden olacağını anlattı. Atın bel derisinden olursa kayak düz bir çizgide kaymazmış. Kazak Slanbek kayakların mümkün olduğunca az sürtünmeyle tepelerden aşağı kayması gerektiğini bir öğretmenin ilkokul öğrencilerine anlattığı gibi izahını yaptı. Kayağın karda çekişini artırmak ve tepelere tırmanabilmesi için kürkün serildiği yönün tersine, altlarına bir kat da at kılı serdiğini ifade etti. Kürkü sığır derisinden yapılmış iple kızağa bağladığını söyleyen Slanbek, sanki yapması çok kolaymış gibi ne de güzel anlattı. Fotoğraf makinesini bırakıp yapmayı denemek istedim! Büyük usta Slanbek, bir ara elindeki işi bırakarak bitmiş kürk kayağını eline aldı, ambalajından yeni çıkmış gibi duran kareli gömleğinin yakasını düzelterek şu cümleyi söyledi: “Bu sanat bir beceri işidir. Atalarımızdan kalma bir gelenektir. Altay Dağlarında kar var oldukça, bu gelenek yok olmaz.”
DOĞALLIĞIN ÖTESİ!
Artık vedalaşma vakti geldi. Keşke dedim daha çok zamanım olsaydı da Slanbek’in daha çok fotoğraflarını çekseydim. Beden dili ve yüz ifadeleri doğallığın ötesinde. Bizleri bu zanaatın gelecek mirasçıları bizlermiş gibi bizi kucakladı. Öğretti, anlamamızı sağladı. Vedalaşırken son kez göz göze geldik o anı çekmedim. Beremi çıkardım. O da başındaki kürk şapkasını, kafasını silerek çıkardı. Sarıldık. Kocaman gövdesiyle, baton yerine kullandığı sopasına dayandı ve bizim gidişimizi seyretti. Arkama dönüp bakmadım. Baksaydım dayanamayıp bir kare daha çekecektim. O kareyi geleceğe sakladım…