16 Eylül 2024 Pazartesi
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hollywood yapay zekadan korkuyor mu?

Teori dergisinin 26 Aralık 2021 günü Twitter’da oluşturduğu sohbet odasına ben de katıldım. Yüzyüze sohbetlerimizin azaldığı bir dönemde Twitter mecrasında en azından mecraya uygun bir tartışmayı sınırlı da olsa yaptık.

Hollywood yapay zekadan korkuyor mu?
A+ A-
Pınar Ekinci

Matrix filminin vizyona yeni giren bölümünden esinlenerek “Matrix bize ne anlatıyor?” konusu ele alındı. Ayrıca Teori dergisinin bu ayki dosya konusu olan “Dijital Ortamlarda Özgürlük ve Denetim” aslında Matrix’in bize ne anlattığına ilişkin pek çok soruyu da ele almaktadır.

Aydınlık gazetesi yazarı Tunca Aslan sohbet sırasında Matrix filmlerinin teması olan yapay zekâya Hollywood’un düşmanlığını dile getirdi ve bunu 31 Aralık 2021 günü köşesine de taşıdı. Yazısında “…bilimkurgu filmlerinin alt-metninde, kapitalizmin kendi kontrolü altında tutamama olasılığı karşısında teknolojiyi (robotu, yapay zekâyı vb.) öcü gibi gösterme huyunun içselleştirildiğini kim görmezden gelebilir?” sorusunu da bizlere sordu.

Kuntay Gücüm ise bir adım daha ileri giderek yine o günkü sohbette dile getirdiği gibi “Neredeyse yapay zekâ konulu tüm Hollywood yapımlarında karşımıza çıkan distopyanın bir sınıfın distopyası; Marpheus, Neo ve Terminatör’den Sarah Connor gibi karakterlerin Hollywood yapımı makine-kırıcı, neo-luddite kahramanlar olduğunu düşünüyorum. Bu filmlere bakarak artık işçi sınıfın değil ama tekelci emperyalist sınıfların luddite kahramanlara sahip olduğunu, hatta ihtiyaç duyduğunu söyleyebiliriz.” düşüncesini Aydınlık’ta 4 Ocak 2022 günü yayınlanan yazısında da ortaya koydu.

TEKNOLOJİ HOLLYWOOD'UN ÖCÜSÜ DEĞİL VİTRİNİ

Her iki yazar da teknolojinin insanlık için devrimsel bir niteliği olduğu ve kapitalizmin bu gelişim ile gücünü yitireceği görüşünde birleşiyorlar. Elbette teknolojinin gelişiminin hayatımızı kolaylaştırdığı gerçeğini inkâr edemeyiz. Anneannem gibi hayratta küllü sularla çamaşır yıkamıyorum, bankada sıra beklemiyorum, her mevsim her türlü yiyeceğe ulaşıyorum. Fakat benim bunlara erişebilir oluşum ile tüm insanların erişebilir oluşu arasında da büyük bir fark var. En basitinden TC Tarım ve Orman Bakanlığı’nın verilerine göre “Dünya nüfusunun dörtte birinden fazlası olan 2,1 milyar insan temiz suya ulaşamıyor.” Her şeyi verilerle açıklayan bu teknolojik dünya için temel ihtiyaca erişilmezlik görmezden gelinecek basit bir durum mudur?

Kuntay Gücüm, Dünya Bankası verilerine dayanarak “2000’lerden itibaren global olarak alttaki %50’lik dilimin toplam gelirden aldığı pay yükselmeye, en üstteki %1’in payı ise azalmaya başlıyor. Bu veri de gelirin önceki on yıllar göre daha adil bölüşüldüğünü gösteriyor.” demekte. Peki, dünyanın temiz suya erişemeyen dörtte bir nüfusunun bundan haberi var mı? En basit ihtiyacı bile karşılanmayan insanın Metaverse ortamına girişi muhteşem olacak anlaşılan. Yoktan yoka hoş gelişler ola!

Hollywood, bir film endüstrisi. Küresel tekelci gücün en önemli araçlarından biri aynı zamanda. En özgürlükçü fikirleri, en parlak ışıklarla, en pürüzsüz güzellikle önümüze seriverir. Teknolojinin gelişen her unsurunu altyapısında kullanan bu endüstrinin Tunca Aslan’ın iddia ettiği gibi teknolojiyi bir öcü gibi gösterdiğini düşünmüyorum. Tam tersine teknoloji, Hollywood filmleriyle küresel sermayenin vitrini haline geliyor. Çılgınca tüketim neredeyse onun sayesinde tüm dünyaya pazarlanıyor. Bu tüketimin sonunun olmaması ve geri dönüşümün hikâyeden öteye gidememesi sonucu insan da dıştan içe plastikleşmeye başladı! Teknolojinin paketi plastik, ürünü insan!

Daha çok tüketen insanın teknolojinin nesnesi olduğu bir gerçektir. Kimse “İhtiyacımız kadar tüketelim!” demiyor. Şimdilerde bu tüketim stratejileri dijital ortama eli değen herkesin verisiyle bütünleşerek yapay zekâyla biçimlendiriliyor. Bunun insanları eşitleyecek bir yere evrileceğine dair iz de bulunmuyor. Hatta Kovid salgını nedeniyle yaşadığımız dijital kodlama ve geçiş izinlerinin sınırlılığı bizi gelecekte belki de dijital diktatörlüğe mi götürüyor sorusu da soruldu. Köşe bucağa bile yerleştirilen kameralar, göz okumalar, parmak izi girişler ile nefes alışımızın bile izlendiği bu dünyada özgür irademizin kendi elimizle ortadan kalktığı görülüyor.

TRANSHÜMANİZM VE MATRİX

Matrix filmleri bilim-kurgu ütopyasının insanı insan olmaktan çıkaran adımlarından biri. İnsanı doğal evreninden kopararak vücudun organik bütünlüğünü teknoloji ile onarıp bilincini de dijitale aktarınca yarı tanrı haline getirecek bir sistem öneriliyor. Bu sistemin benim için önerilmediği kesin çünkü genel sağlık sigortamı yatırmazsam ağrı kesici bile alamıyorum. Sermaye sahipleri kendileri için bir yarı tanrı modeli olan üst insanı yaratabilir fakat bunun ben gibilerin ne işine yarayacağını merak ediyorum.

Matrix serisi ve Bulut Atlası filmlerinin cinsiyetten cinsiyete atlayan yönetmen kardeşlerinin daha insancıl bir dünya önerisi olduğunu düşünmüyorum. Zira özellikle Bulut Atlası filmi zamanın çizgiselliğinde insanın seçimleri sonucu kendini yok edeceği fikrini öne çıkarıyor. Daha doğrusu Matrix filmlerinde öne sürülen üst insanın Bulut Atlası filminde organik insanı iradesiz kılması sermayenin yeni bir dünya düzeni isteğinin vitrini. Bunu da tamamen teknoloji yardımıyla yapıyorlar. Doğayı yıkıp yerine kendi tasarladıkları dünyayı adım adım dayatmanın ana unsuru teknoloji oluyor.

Sosyal medyanın yaygınlaşması ile bu filmlerin ve dolayısıyla teknolojinin ideolojisi derinleşti. Yapay zekâ tam da buralardan veri toplayarak tüketimi yönlendiriyor. Facebook, Instagram, Twitter ve Netflix’te esir alınan sermaye sahibi olmayan cinsiyetsiz insan yarın Metaverse ortamında kendisine deniz manzaralı mezar seçmek için yarışacak hâle gelecek.

İnsanın doğuştan kötü bir varlık olduğu inancıyla bu insanın insana, doğanın insana yine insanla kırdırılması pek zekice bir düşüncedir. Biz bitmeyen isteklerimizle bu dünyayı bitirdik ve şimdi kendi elimizle ve rızamızla önce özgürlüğümüzü sonra da varlığımızı teslim ediyoruz. İnsan bu kadar umutsuz mudur? Ahmet Dağ, 2020 yılında yayımlanan İnsansız Dünya Transhümanizm adlı kitabında “ İnsanoğlu, transhümanizmle bir kez daha ‘yasak elmayı’ yiyip başını belaya sokma teşebbüsüne girmiş gibi görünüyor.” diyor. Cennetten yasak elmayı çalan dünyadan neyi çalmaz, değil mi? Dağ, “Apple’ın kurucusu S. Jobs’un artık insanın uzvu hâline gelen bilgisayar, tablet veya akıllı telefonun (Apple- Iphone) simgesini ‘ısırılmış elma’ yaparken başını tekrar belaya soktuğunun farkında olarak mı ya da insanın hatasının tekerrürlüğüne vurgu olarak mı yapmıştır acaba? “sorusuyla simgelerle inançlar arasındaki bağa vurgu yapması da ilginçtir.

Bu filmler, dijital sosyal ortamlar bugün yapay zekâ ile bütünleşti. Mutluluğu yalnızca “sahip olmak”ta bulan insanın kırmızı ya da mavi haptan başka seçeneğinin olmaması hapı çoktan yuttuğunu da gösteriyor. Oysa teknolojiyi yaratan bilim en başta “şüphe ve gözlem” üzerine kuruludur. Hollywood’un ve teknolojinin sahibi bellidir ve transhümanist bir dünya görüşü ile doğayı ve insanı yıkma şüphesini de içermektedir.

Yapay zeka Hollywood matrix Teknoloji