Hristiyanlığın Japonya’ya girişi: Altından yapılmış köşk tapınağı gerçek mi?
‘Hıristiyan soylular, beyler, krallar sömürgeci amaçlarını teolojik söylemlerle gerçekleştirir. Teoloji ise soyluların sömürü amaçları için bir araçtan başkası değil’
XIV ve XV. yüzyılda Batı’nın Japonya hakkındaki ilk bilgilerinin kaynağı, Uzak Doğu’yu gören gezginlerin, serüvencilerin yazdıkları seyahatnamelerdir. Bu kaynakların yazarları Marco Polo, Niccolo dei Conti, İbn-i Batuta gibi seyyahların tuttukları notlar ve yazdıkları kitaplardır. Bu seyahatnameler somut gözlemlerin yanı sıra öznel, doğruluğu kuşkulu yargıları da içerir.
Batı, seyyahlardan önce Japonya’nın varlığından Çinliler aracılığıyla haberdardır. Onur Kızıloğlu “Kibir, Bakır, Tüfek / Batılıların Japonya’ya Gelişi ve Hristiyanlık (1543-1650)” adlı Japon Yayınları arasında yayımlanan kitabında Japonların Çinlilerle yaptıkları ticarette değer nesnesi olarak altın ve gümüş kullanmaları, Japonya’nın altın ve gümüşten yapılmış tapınaklara sahip olduğu önyargısını yarattığını belirtir. Bu söylentiyi Charles Holcombe’nin Doğu Asya Tarihi: Çin, Japonya, Kore Medeniyetinin Kökenlerinden 21. Yüzyıla Kadar adını verdiği kitabında rastlamak mümkün.
Japonya’da altından ve gümüşten yapılı tapınaklar olduğu söylencesinde ilginç olan Japonya’da gerçekten de altından yapılmış bir köşk bulunmasıdır. Kızıloğlu “Kibir, Bakır, Tüfek”te bu köşkün tapınakların dolaşımda bulunan madeni paraların eritilerek yapıldığını, bu nedenle Japonların maden bulmakta zorlandıklarını Holcombe’ye dayanarak aktarır. Holcombe’nin sözünü ettiği Altın Köşk, Sogun Yoşimitso’ya aittir. Yoşimitso’nun emeklilik sonrası yaptırdığı köşk de gümüş Köşk olarak adlandırılsa da köşk gerçekten gümüşten değil, adı öyledir.
Japonya’nın geleneksel dinleri olan Şintoizm, Budizm, Konfiçyanizm arasına Hıristiyanlığın girmesinin gerekçesi bu söylencelerdir. Hıristiyan soylular, beyler, krallar sömürgeci amaçlarını teolojik söylemlerle gerçekleştirir; teoloji soyluların sömürü amaçlarını gerçekleştirdikleri bir araçtan başka bir şey değildir.
TORDESİLLAS ANTLAŞMASI
Amerika’nın keşfi sonrası Asya’nın yağmalanmasına izin veren; 1494’te İspanya ve Portekiz’in yeni keşfedilen topraklardaki hâkimiyetlerini güvence altına almak için imzalanan ve Portekiz’e Papalık aracılığıyla egemenlik hakkı tanıyan Tordesillas Antlaşması’dır. Antlaşmanın nihai amacı Christopher Columbus’un keşif yolculuğundan sonra ortaya çıkan sınır ve egemenlik tartışmalarını çözüme kavuşturmaktır.
Antlaşmada Cabo Verde Adaları başlangıç noktası olarak kabul ediliyor, adanın bin beş yüz elli kilometre batısında çizilen Kuzey-Güney meridyeni Avrupa dışında kalan yerküreyi Portekiz ve İspanya’ya ait iki imtiyazlı bölgeye indirgiyordu. Bu sınırların batıda kalan keşfedilmiş ve keşfedilecek bütün bölgeler İspanya’ya, doğusunda kalan keşfedilmiş ve keşfedilecek bütün bölgeler de Portekiz’e ait olacaktı. Tek bir istisna bu sınırlar içinde kalan Filipinler, İspanya’nın, Brezilya, Portekiz’in toprağı olarak tescil edilecekti.
Tordesillas antlaşması önceleri kabul görse de anlaşmazlıklara neden oldu. Anlaşmazlığın gerekçeleri arasında başlangıç noktası olarak kabul edilen Cabo Verde Adaları’nın sınırları gösteren batı ucu ile doğu ucu arasındaki iki yüz doksan kilometrelik farktı. İspanya ve Portekiz antlaşmayı kendi çıkarı adına farklı yorumluyor, bu yorum iki ülke arasında anlaşmazlığa neden oluyordu. Antlaşma İngiltere, Fransa ve Hollanda için de kabul edilir görünmüyordu. 1580’de Portekiz İspanya’nın egemenliği altına girdiğinde antlaşma geçerliliğini yitirmişti. 1750’de imzalanan Madrid Antlaşması, Portekiz’e Güney Amerika’daki işgal ettiği bölgeleri vermesiyle Tordesillas Antlaşması yürürlükten kalktı. Bu antlaşmayla işgalciler keşfedilen ve keşfedilecek bütün topraklarda Hıristiyanlığı yayma misyonunu da üstleniyorlardı.
YALANLARIN BABASI
Portekizliler, Japonya’ya Hıristiyanlığı götüren ilk işgalci güç oldu. Uzakdoğu’nun keşfi haritacılık için de yeni bir alan açıyordu ve Japonya’nın haritalandırılmasının öncülüğünü yapan “Suma Oriental” kitabının yazarı, ‘Yalanların Babası’ olarak bilinen Lizbonlu Tome Pires’ti. Pires, Portekiz Kralı II. John'un oğlu, Portekiz Prensi Afonso’nun eczacısıydı. Pires’e bu unvanı veren seyahatlerini serüven romanı gibi anlattığı “Peregrinaçam” adlı kitabıydı. Portekizlilerden sonra Hıristiyanlığı yayma misyonunu 1534’te kurulan ve Papa’nın 1538’de varlıklarını kutsayarak onayladığı Cizvitler üstlenir. Cemiyetin kurucusu Franciscus Xavierius 1541’de Doğu Asya Misyonunu üstlenir.
Francisco 7 Nisan 1506’da kuzey İspanya’daki Sangüesa’daki Xavier kalesinde beş çocuklu bir ailenin en küçük olarak doğdu. Paris Üniversitesi’nde felsefe eğitimi alır. Yine kendisi gibi eğitimini geliştirmek amacıyla Paris’e gelen ve aynı evi paylaştıkları Loyola’lı İgnatius’un etkisi altında kalır. İgnatius, Franciscus’a hayatta en önemli şeyin “kişinin ruhunu kurtarması” olduğunu söyleyerek etkiler. Franciscus bu andan itibaren kendini misyoner olarak Hristiyanlığın yayılmasına adar.
1537’de Japonya’ya Hristiyanlığı yaymaya geldiğinde dil bilmemesi, Japonca yazılmış Hristiyan kitapların olmayışı, Budist sogunların karşı koymasına karşın Japonya’da kaldığı on bir sene içerisinde elli iki krallıkta İncil’i yayar ve din değiştiren Japonları vaftiz eder. Hıristiyanlığı yaymakta üstlendiği misyon sonucu Papa XV. Gregorius tarafından Aziz ilan edilmiştir.
Onur Kızıloğlu’nun lisans çalışması “Kibir, Bakır, Tüfek / Batılıların Japonya’ya Gelişi ve Hristiyanlık (1543-1650)” Batılıların Japonya’ya gelişlerini ve 1543-1650 yılları arası yüz yedi yıllık süreçte Hıristiyanlığı yayma girişimlerinin başlangıcı olarak kabul edilebilir.