Hukuksuzluğu böyle savundu
Yunanistan Başbakanı Miçotakis; adaların silahlandırılmasına ilişkin soruya 'Kendimizi savunma hakkımız müzakere edilemez.' yanıtını verdi; Fransa'dan alacakları Rafale sayısını 24'e çıkardıklarını duyurdu
Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz'deki Gayri Askeri Statü'deki adaların silahlandırılması konusunda bütün anlaşmaları ve hukuku çiğneyerek, “Hakkımız” ifadesini kullandı.
Miçotakis, Selanik'te basın mensuplarına yaptığı açıklamada, Türkiye ile ilişkiler ve göçmen sorununa yönelik değerlendirmelerde bulundu.
Yunanistan'ın Adalar Denizi ve Akdeniz'deki bazı adaları silahlandırması ve Türkiye'nin buna yönelik itirazına ilişkin bir soruyu yanıtlayan Miçotakis, “Kendimizi savunma hakkımız müzakere edilemez.” ifadesini kullandı. Miçotakis, bu durumun Birleşmiş Milletler Antlaşması'nın 51. Maddesi'ndeki “meşru müdafaa” hakkı kapsamında olduğunu ileri sürdü.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, geçen hafta düzenlenen “Adalar Denizi ve Yunanistan ile Komşuluk İlişkileri Sorunları Sempozyumu”nda yaptığı sunumda, Yunanistan’ın adaları uluslararası anlaşmalara aykırı olarak silahlandırdığına dikkat çekerek, “Yunanistan, askeri birlik ve silah bulundurarak 23 Gayri Askeri Statü'deki adanın en az 16’sının statüsünü ihlal etmekte, her fırsatta başta Lozan Antlaşması olmak üzere uluslararası anlaşmaları aşındırmaya çalışmaktadır.” demişti.
Yunanistan’ın bu adaları çeşitli tatbikatlara dâhil etmeye çalışarak NATO ve üçüncü taraf ülkelerini de kendi iddialarına alet etmeye çalıştığını aktaran Bakan Akar, “Yunanistan provokatif tutumunu gereksiz NAVTEX/NOTMAR/NOTAM ilan ederek sürdürmektedir. Bu faaliyetleriyle 1988 Tarihli Türk-Yunan Atina Mutabakat Muhtırası'nda belirtilen ‘Moratoryum Periyodu’nu ve 1976 Bern Mutabakatı’nı ihlal etmektedir. Türkiye’nin diplomatik girişimlerine rağmen bu hukuk tanımaz tavrını sürdürmektedir.” ifadelerini kullanmıştı.
BİZİM DE MEŞRU MÜDAFAA HAKKIMIZ VAR
Yunanistan'ın Türkiye'yi tehdit olarak görmesi, hatta dönem dönem savaş koşullarından bahsetmesi, Türkiye'nin de benzer bir tehdit ortamı içinde olduğu sonucunu doğuruyor. Uzmanlar, eğer bir çatışma ortamından bahsediliyorsa,Türkiye'nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nden doğan haklarını kullanabileceğini ifade ediyor. Bu kapsamda Yunanistan ve GKRY bandıralı gemilerin geçişlerinin zorlaştırılabileceği ve Yunan ticaretine büyük darbe vurulabileceği ifade ediliyor. Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı, konuyla ilgili şu değerlendirmeleri yapıyor:
“Yunanistan'ın turizmden sonra ikinci büyük gelir kaynağı deniz taşımacılığıdır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin birinci gelir kaynağı deniz taşımacılığıdır. Türk boğazlarından senede 45-50 gemi geçiyor, bunların büyük çoğunluğu Yunan ile Rum bandralı gemiler. Türkiye geçişleri yavaşlatabilir, bekletebilir. Kılavuz aldırmayı söyler, rotaları belirler. Eğer bu gemilerde savaş malzemesinin taşındığını düşünürse, kaçak mal listesi yayınlayıp kontrolünü yapabilir. Uluslararası hukukta bunun yeri vardır. Her bekleme ve gecikme, gemilere ciddi bir maliyet getirecektir.”
5 ANLAŞMADA YER ALIYOR
Yunanistan her ne kadar 51. Madde'ye atıfta bulunsa da, sözleşmelerle Gayri Askeri Statü'nün kabul edilmiş olması, devletin egemenliğine getirilen bir kural dışılığın kabulü anlamına geliyor. Çünkü Gayri Askeri Statü (demilitarized), Silahsızlandırılmış Statü'den (disarmed) farklı olarak egemen ülkenin tüm tahkimat olanağını ortadan kaldıran, üç boyutlu devlet ilkesi gereğince hava, kara ve deniz ülkesinde geçerli olan bir rejimi ifade ediyor. Silahsızlandırılmış ifadesinin kullanılması askeri amaçlarla kullanılmayan askeri hava araçlarının uçuşuna ve hatta ikametine müsaade ederken, Gayri Askeri Statü ne uçuşlara, ne sahil güvenlik gemilerine ne de insansız deniz ve hava araçlarına izin veriyor.
Londra Antlaşması'nın 5'nci, Atina Antlaşması'nın 15'nci, Lozan Anlaşması'nın 13'ncü, Boğazlar Sözleşmesi'nin 4 ve 6'ncı maddesi ile 1947 Paris Antlaşması'nın 14'üncü maddesi ve ilgili ekleri, Gayri Askeri Statü'nün tartışmaya mahal vermeyecek şekilde kabulünü içeriyor.
Bu sözleşmelerde hava ve deniz ülkesine yönelik özel hükümler getirilmediği için de rejimin en geniş yorumuyla uygulanması gerekiyor.
Bu bakımdan mevcut rejimde; askeri amaçlarla kullanılan sivil uçakların dahi hava sahasından geçmesine müsaade edilmemesi gerekiyor. Aynı şekilde 1994 tarihli San Remo Manüeli gereğince de askeri faaliyetler için kullanılan ticari gemilerin de önlenmesi, askeri gemi statüsündeki sahil güvenlik botlarının ise geri çekilmesi gerekiyor.
Ayrıca deniz hukukçuları ve uzmanlar; Yunanistan'ın adalardaki statükonun gereklerini yerine getirmemesi durumunda; adaların devir şartının ortadan kalkacağı belirtiyor.