28 Kasım 2024 Perşembe
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hükümet gibi kadınlar... Neredeler?

"Türk milleti yok olmasın diye, millet olsun diye, babam İltiriş Kağan'ı, annem İl Bilge Hatun'u göğün tepesinden tutup yukarı kaldırmış olacak."

Hükümet gibi kadınlar... Neredeler?
A+ A-
Esra İSPALARLI

Türk töresine göre, kadının bütün toplumsal işlerde erkeklerle birlikte bulunması şarttır. Hatun da devlet idaresinde Hakan'la aynı haklara sahiptir. (Çandaroğlu, 1966:22)

Eski Türk toplumunda kadın, erkekle eşit haklara sahip bulunuyordu. Bunu gösteren en önemli örneklerden Orhun Abideleri'nde, o yüzyıllarda Türk toplumundaki kadının devlet yönetimi içinde bir yere ve söze sahip olduğunu görüyoruz. Her ne kadar Osmanlı'dan Cumhuriyet'in kuruluşuna kadar geçen sürede kadınların sessizliğini kabul etsek de, Batı dünyasında da kadınların, 20. yüzyılın 2. yarısına kadar siyasi alanda 'yok' olduğunu görebiliyoruz. Ve hatta 100 bin kadının 'cadı' olduğu gerekçesiyle yakıldığını da biliyoruz…

Atatürk, "bilim, toplumların büyüklüğünün sırlarını insanlara açmıştır, bu sır insanların birbirine olan bağlarıdır" diyerek "bağlılık" kavramına dikkat çekti. Doğal, toplumsal ve ekonomik anlamda bağlılığı eşitliliğe dayandırdı. Bağlılık kavramı toplumsal kazanımlara işaret ediyordu. Bu kazanımlara ulaşmanın en keskin net yolu 'kanun yolu' ile olabilirdi.

Fransa, İsviçre, İtalya, Romanya, Hırvatistan, Yunanistan, Bulgaristan ve Belçika'dan çok önce Türkiye Cumhuriyeti kadınlara tanınan seçme ve seçilme hakkı ile Türk kadınının sessizliği 3 Nisan 1930'da Belediye Kanunu’nda yapılan değişikliklerle bozuldu. 86 yıllık sürece baktığımızda, siyaset mekanizmasında, karar alma mercilerinde kadınların ne kadar düşük sayıda kaldığını görürüz.

Üstelik kadın temsilinin 1952'de kabul edilen Kadınların Siyasal Haklarına Dair Sözleşme, IV. Dünya Kadın Konferansı Pekin Eylem Platformunda belirlenen 12 alandan birini de "Yetki ve Karar Alma Sürecinde Kadınlar" oluşturmasına, "Kadınların özel ve kamusal yaşama eşit katılımı önündeki engellerin yine kadınların siyasal karar alma pozisyonlarında ve mekanizmalarında yer almaları yoluyla" ortadan kaldırılabileceği dile getirilmişken, bizde ise siyasi alanda da kadın erkek eşitliğinin sağlanması ve pozitif ayrımcılık uygulamalarının (kadın kotası gibi) önü yasal çerçeve ile açılmış, kadınlara siyasi partilerin bünyesinde 'kadın kolu' gibi ek bir katılma alanı doğmuş iken neden kadınlar siyasette yoklar? Hükümet gibi kadınlar vardır aslında da; belediyelerde, bakanlıklarda, Meclis'te o kadınlar yoktur.

Kadınların siyaset alanında katılımcı olmamasının nedenleri ekonomik, sosyal ve eğitim yetersizliklerinden doğan kendine güvensizlikten kaynaklandığı gibi kimi siyasi parti örgütlerinin parlamenter sisteme ve seçimlere odaklı bakış açısının yol açtığı hoyrat çekişmelerle ve baskın eril dilin yarattığı hoşnutsuzluk ve aidiyetten yoksun bırakan hakedişleri yok sayan anlayış ve tutumlardan, şeffaflıktan uzaklaşmış bir yapıdan da kaynaklandığını görüyoruz.

Daha çok kadın, ama her şeyden önce milli, laik, bağımsız, Atatürk ilke ve devrimlerinden sapmadan, ulusal çıkarlarları önceleyen siyasi iradeye sahip kadınlar.

Türkiye Kadın TÖRE