22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Batı insanlığı katlediyor

Posthümanizme göre insan, insanın en büyük düşmanıdır. Doğanın, hayvanın düşmanıdır. Bu safsatanın ürünü olarak kadınımızı mor bayraklarının altında, çocuklarımızı LGBT’nin renkli gökkuşağı bayrakları altında, gençliğimizi de sahte özgürlük bayrağı altında insanlıktan çıkarmaya çalışıyorlar

Hümanizm nedir? Posthümanizm nedir? Gerçek Hümanizm ne zaman yaşanır? Batı Hümanizmi nedir? Atatürk mü yoksa Abdülhamit mi hümanist? Havyan ile insan farkı ne?
A+ A-
IŞIL GÜRSOY

19 Ağustos’ta Aydınlık Gazetesi’nde Ece Ataer’in ‘Hayvanları Öldüren Batı Kafası’ başlıklı makalesi önemli bir tartışmaya kapı açıyor. Yazıya yönelik itirazlarımızı Aydınlık okurlarının dikkatine sunmak isteriz. Sayın Ataer, yazıda uygarlığın köklerini Batı’nın başlattığı yerden başlatıyor. Yani Antik Yunan’dan. Bu sebepten dolayı da tarihsel sürecin maddi temelleri ve insanlık tarihinin uygarlık birikimleri de bütünüyle görmezden geliniyor.

Hümanizm, yani “İnsancılık” insanın var olmasıyla başladı. İlkel sınıfsız toplumlarda kabile üyeleri arasında başlayan paylaşma, eşitlik, dayanışma duygusu aslında insancılık fikrinin temelleriydi. Sonrasında Tarım Devrimi ve yerleşik hayata geçilmesiyle başlayan üretim fazlası, özel mülkiyeti ve toplumsal sınıfları doğurdu. Bu; insanlık tarihinde, insanlık adına yapılan bütün savaşların öznesi oldu.

Hümanizmin bir felsefe akımı olarak doğması, aydınlanma çağı ile başlayan burjuva demokratik devrimlerle oldu. Ancak biz hümanizmi ilk olarak Batı’dan değil, “insanı var edenin sevgi olduğunu” Yunus Emrelerden, “insanoğlu için en kutsal ibadetin çalışmak, doğruluk ve insan sevgisi olduğunu” Hacı Bektaş Veli’lerden öğrendik. Kültürümüzü ve özümüzü atalarımızdan bize bir çığ gibi toplaya toplaya getiren türkülerimiz buna en büyük tanıktır.

“Özde biz bir insan olmaya geldik”. Bugüne kadar gelirken de turnayı yaramıza derman gördük, adına deyişler yazdık, semahlar döndük. Yiğidimizin can yoldaşı eyledik atımızı, allı turnamızla sıla hasretimizi paylaştık. Horozumuza, devemize, geyiğimize, bülbülümüze türküler yaktık. Sevdiğimizin gözüyle bir tuttuk ceylanımızı. Bunları yaparken tasma vurmadık boyunlarına, kırmızı kurdeleler takmadık, kurduğumuz hapishanelerimizde zindanlara tıkmadık.

Posthümanist safsatanın iddia ettiği gibi ezerek, yok ederek, sömürerek değil, üreterek var olduk. Hayvanları da üretimimize ortak ettik. Evcilleştirdik, ürettiklerimizi paylaştık. İnsanın savaşı tekil olarak insan, hayvan ya da doğa ile olmadı. Bu savaş ilkel sınıfsız toplumlarda özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla birlikte sınıflı topluma geçişten bu güne kadar hep ezen ve ezilenler arasında oldu.

Batı insanlığı katlediyor - Resim : 1
Doğruluk ve insan sevgisini, Yunus Emrelerden, Hacı Bektaş Velilerden öğrendik. Horozumuza, devemize, geyiğimize, bülbülümüze türküler yaktık. Sevdiğimizin gözüyle bir tuttuk ceylanımızı. Bunları yaparken tasma vurmadık boyunlarına, kırmızı kurdeleler takmadık, kurduğumuz hapishanelerimizde zindanlara tıkmadık.

BURJUVA DEMOKRATİK DEVRİMLER VE HÜMANİZM

Ezen insan olduğu için değil bir sınıfa ait olduğu için ezdi, ezilen başka bir sınıftan olduğu için ezildi. Bir akım olarak Hümanizm, ezen feodal beylerin insanlığa vurduğu zincirden ve insanlığın alışık olmadığı o zinciri kırmak zorunluluğundan ortaya çıktı.

Bu isyan, burjuva demokratik devrimleri doğurdu ve hümanizm kazandı. Bu zaferde burjuvazi ezilen köylünün yanındaydı ve mücadelesini destekledi. Çünkü gelişmekte olan sanayi toplumu için iş gücü ihtiyacı vardı ve köylü topraktan kopup sanayide üretiminin içinde olmalıydı.

Ancak sonrasında bu sefer de burjuvazi emekçi halkın emeğini sömürmeye başladı. Kapitalizmin insan emeğini sömürmesiyle birlikte bilimsel sosyalizmin kurucuları hümanizmi de bilimselleştirdiler ve gerçek hümanizmi ortaya çıkardılar.

Batı insanlığı katlediyor - Resim : 2
Evcilleştirdik, ürettiklerimizi paylaştık. İnsanın savaşı tekil olarak insan, hayvan ya da doğa ile olmadı. Bu savaş ilkel sınıfsız toplumlarda özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla birlikte sınıflı topluma geçişten bu güne kadar hep ezen ve ezilenler arasında oldu.

GERÇEK HÜMANİZMİN YAŞANACAĞI TOPLUMSAL ZEMİN

Teori dergisinin 2022 yılının Mayıs ayında çıkan sayısında Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek’in makalesinden, Marx’ın ve Engels’in özel mülkiyetin insan özgürlüğüne ve insan sevgisine getirdiği sınırları öğreniyoruz.

“Marx ve Engels’ e göre; yüksek tipte Hümanizm ya da Gerçek Hümanizm ancak kolektif mülkiyetin geçerli olduğu bir toplumda yaşanabilirdi. Düşman sınıfların olduğu bir toplumda, insancıl duygular, görüşler için gerekli zemin bulunmuyordu.

"Kapitalist toplumda sınıf mücadelesinden kaynaklanan tutum ve uygulamalar geçerliydi. Sömürücülere ve zorbalara karşı kin ve nefret duyulması kaçınılmazdı. Mülk sahibi sınıfların en insancılları ezdikleri sınıflara olsa olsa acıma duygularıyla bakacaklardı. Lenin, gerçek hümanizmin, emekçi sınıfların sömürüden kurtulma ve özgürlük mücadelesinden kopamayacağını işaret ediyor.”

20. yüzyıla geldiğimizde bilimsel sosyalizmin öncülüğünde gerçekleşen milli demokratik devrimler ile birlikte hümanizm Asya’da ayağa kalktı ve can suyunu, ezilen milletlerin zaferleriyle Asya’dan aldı. Türk milleti de emperyalizme ve onların işbirlikçisi Abdülhamitlere karşı verdiği bağımsızlık savaşında kazandığı büyük zaferle hümanizmi de Batı’nın boyunduruğundan kurtardı.

İNSANI ÖNEMSEMEYEN, KARABATAKLARA AĞLAYAN BATI HÜMANİZMİ

Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla tek kutuplu dünyanın hâkimi haline gelen ve azgınlaşan ABD, insanlığın en büyük düşmanı emperyalist kapitalist sistemini büyüttü ve namlularını Asya’ya çevirdi. Güya “insan hakkı” ve “demokrasi” götüreceği topraklara bomba yağdırdı, kan ve gözyaşı götürdü ve hâlâ devam ediyor.

Filmlerinde ABD başkanlarını, işgal etmeyi planladıkları ülkelerdeki çocuklar için gözyaşı döken sahneleri görürsünüz. O gözyaşları işgalin meşru perdesi yapılır. Batı hümanizmi, ‘Batı kafası’ işte tam da budur. Masumlara acıyarak, üzerlerine bomba yağdırır.

Oysa biz bugün o filmlerdeki gözyaşlarının değil, ABD’nin işgal ettiği topraklarda vatanları için, insanlık için direnen mazlum milletlerin yanındayız. Bu da bizim hümanizmimiz. Yine ABD’nin Irak’ı ilk işgal girişiminde bulunduğu yıllarda Batı, petrol kuyularında can veren karabataklara ağladı. O karabataklara acıyan sevgi Batı kafası hümanizmdir.

NEOLİBERAL KÜLTÜR BOMBALARI

Bugün Batı, bizim üzerimize de renkli devrimler adıyla boyadıkları neoliberal kültür bombalarını yağdırıyor. Posthümanizm de işte bu bombaların en sinsi olanı. Çünkü bu safsata insanı doğadaki diğer canlı cansız varlıklarla eş görüyor böylelikle insanı değersizleştiriyor.

Posthümanizme göre insan, insanın en büyük düşmanıdır. Doğanın, hayvanın düşmanıdır. Bu safsatanın ürünü olarak kadınımızı mor bayraklarının altında, çocuklarımızı LGBT’nin renkli gökkuşağı bayrakları altında, gençliğimizi de sahte özgürlük bayrağı altında insanlıktan çıkarmaya çalışıyorlar. Hatta devletçilik okunu bile boyayacaklarını ilan ediyorlar. İnsanı cinsiyetsizleştiriyor, kimliksizleştiriyor, yalnızlaştırıyor ve kendine bile yabancılaştırıyorlar. Hayvan için, doğa için, tıpkı filmlerindeki gibi sahte gözyaşları döküyorlar.

İnsanı çürüten, uyuşturan, cinsiyetsizleştiren, çocuk istismarının önünü açan, yalnızlaştıran, insanı değersizleştiren bir sistemden hümanizmin çıkmaz. İnsan ve insanlık düşmanı Batı’nın aracı hümanizm değil, yaymaya çalıştığı neoliberal kültürüdür ve neoliberal kültürün insan sevgisinin adı da Posthümanizmdir.

İnsan doğaya müdahale edebildiği için, üretebildiği için insandır, onu diğer canlılardan ayıran özelliği de budur. Hiçbir hayvan sömürüldüğünü anlamaz, hiçbir hayvan tasarlayıp üretmez. Hiçbir hayvan örgütlü bir güç olamaz, bilim üretemez, devrim yapamaz, emperyalizmin oyununu bozamaz. Bir hamam böceği ile insanı ayıran en temel özellikler bunlardır.

Batı insanlığı katlediyor - Resim : 3
Bugün Batı, bizim üzerimize de renkli devrimler adıyla boyadıkları neoliberal kültür bombalarını yağdırıyor. Posthümanizm
de işte bu bombaların en
sinsi olanı.

POSTHÜMANİZMİN CAMI

Emperyalizm insanı düşman gören Posthümanizm safsatasıyla aslında kendini aklıyor. Posthümanizm, hâkim olursa emperyalizm kazanır. Ece Hanım da vardığı sonuçta Abdülhamit’i Atatürk’ün karşısına dikmiş. Abdülhamit, köpekleri itlaf etmemiş olabilir ancak kendisine “Milletimizin menfaatlerine zararlı olan en ufak hususta bile size itaat etmekte mazurum” diyen vatan ve hürriyet kahramanımız Mithat Paşa’yı boğdurmuştur.

Ece Hanım’ın hayvan dostu olarak belirttiği Abdülhamit; vatan ve hürriyet mücadelesinin fiilen karşısında yer almıştır. Mustafa Kemal’in mücadelesinin tam karşısındadır. Genç Cumhuriyetin ilk yıllarında kuduz salgını başlar başlamaz başıboş köpeklerin itlaf edilmesi genelgesini yayınlayan Atatürk, köylüyü milletin efendisi yapsa da, kimsesizlerin kimsesi olsa da, Abdülhamit ondan daha vicdanlı gibi bir konuma oturtulabilir.

Çünkü Atatürk emperyalizmin oyununu bozan bir düşmandır. Abdülhamit ise dostudur. Hümanizmden bakarsanız baş düşman emperyalizmdir ama Posthümanizmin camından bakarsanız baş düşman insandır.

emperyalizm Hümanizm Atatürk insan Hayvan