Hüseyinim, eyvallah...
Gökyüzüne bakarken gülümseyen adamlardan, ekmek yerken eğlenenlerden... Sonsuzluğun ortasında çoban yıldızının yerini hemen görebilen ve yediği ekmeğin o yıldızı sarmalayan buğday başaklarından doğduğunu bilen adamlardan biridir Hüseyin Mert.
Dünyanın hâlâ aydınlık bir yer olduğunu gösteren insanlar vardır. Arkadaşlık kavramının içini dolduran, arkanızı dayayabileceğiniz, arkasında dayanak olabileceğiniz insanlar. Sırtınız bir tanedir belki ama kaç insan varsa sırtınızda o kadar güçlüsünüzdür aslında. Gücün maddiyat olduğunu sananlara inat, gücün arkadaşın olduğunu bilen insanlardır, dünyanın aydınlık olduğunu kanıtlayanlar. O yüzden mazlumların, zalimleri perişan edeceğinden eminsindir ve o yüzden aslında söylediklerin hep çıkar. Hayal gibi görünenler gerçekleşir ve kendine normal aynalarda değil, tarihin aynasında bakarsın.
TARİHİN AYNASI
Tarihin aynası sana aynanın arkasını da gösterir ve orada milyonlarca arkadaşın seninledir. Devrimci, arkadaşını yitirdiği zaman toprağa verirken aslında tarihin aynasına gönderdiğini bilir. Aynaya her bakışında arkadaşını, arkadaşlarını görür... Ondan, diğerinden, hepsinden eklemiştir kendisine. Ve kaldırmıştır zihninden mevkiyi, makamı, sınıfları. Hüseyin Mert onlardan biridir işte. Esas zenginliğin parçalanamaz elmas değerlerinden biridir. Tarih aynasının arkasında benim için en kıymetli yerlerden birinde duran insan. "İnsan" lafının içini tıka basa dolduran nefer. Kendisi için söylenebilecek papirüsler dolusu süslü sözcüğün karşılığı olan süssüz adam. Devrim yolunda atla, eşekle, deveyle ya da yayan yürüdüğünde; açlığa, susuzluğa, dikenlere aldırmadan yürüyen adam...
DEVRİME BAKAN ADAM
Gökyüzüne bakarken gülümseyen adamlardan, ekmek yerken eğlenenlerden... Sonsuzluğun ortasında çoban yıldızının yerini hemen görebilen ve yediği ekmeğin o yıldızı sarmalayan buğday başaklarından doğduğunu bilen adamlardan biridir Hüseyin Mert. Devrimin karargâhında yoldaşların adını soyadıyla birlikte söylediği yiğit; Hüseyin Mert! Yazdıklarımın hiçbiri güzelleme değil, aslında gerçeğin ta kendisidir.
Hüseyin Mert, benim Hüseyinim, arkadaşım, siperdaşım, yoldaşım, sırdaşım sessiz fırtınaların Karadeniz’den gelen ıslığı, çay kokulu, olgun fındık kabuklu, güzel günlerin amelesi, güzel insan. Öldü dediklerinde nefesinize yumruk atıldığını hissedeceğiniz yakınlarınızdan biriydi o. Nefesinize yumruk atılmıştır ama yıkmaz sizi tam tersine son şanlı kavganın en güçlü hamlesini yapacağınız gücü biriktirir.
KUMRULARIN SIRDAŞI
Aydınlık akademisinde çalışanların sırdaşı olarak bilir herkes onu, ama o aynı zamanda kumruların da sırdaşıdır. Belki de, aşkı en iyi bilenlerdendir… O yüzden Deva Çıkmazı'nın kumruları yavrularını Hüseyin Mert'in odasında dünyaya getirir ve büyütür.
Gerçeğin ta kendisidir evet; her yıl bir kumru çifti mutlaka Hüseyin Mert'in oturduğu odaya yuva yapar. Onun odası değişse bile kumrular bulurdu Hüseyin Mert'i ve sohbete gelirlerdi. Gördüm, duydum, yaşadım; oradan biliyorum. Aynı odada çalıştık ve odamızdan kumrular eksik olmadı hiç. Kara kutumuzdu bizim Hüseyin Mert, anlatırdık derdimizi dinlerdi, çıkmazdı ondan hiçbir sır. Can güvenliğimizdi bizim. Vaktiyle Aydınlık dergisi zamanında sabahlardık. Sabaha karşı uyku yenerdi hepimizi ama Hüseyin Mert uyumazdı. "Neden?" diye sordum bir gün; "Herkes uyuyor, birimiz nöbette kalsın ne olur ne olmaz" dedi. Çay kazanımız eskimişti, suyu mu eksiliyormuş ne; hepimiz unutsak o unutmazdı saat başı suyu kontrol etmeye gitti. Hüseyin Mert, hafızamızdı bizim.
HAFIZAMIZ
Hiç unutmam bir program sırasında tamamen doğaçlama yayın yaptık. Ben ekranda o rejide. Hüseyinim, görüntü gönderiyor ben üstüne konuşuyorum. Dünya yayıncılık tarihi öyle program gördü mü bilmem ama Hüseyinim, söyleyeceğim sözü daha söylemeden görüntüsünü gönderiyordu. Yarım saat yapalım dediğimiz programı iki saatte anca bitirdik. Teori konuşurduk onunla, öğrenirdik birbirimizden, öğretirdik birbirimize. Çok yayınımdan önce onunla konuşarak söyleyeceklerimi güçlendirdim ben. Görev yeri önemli değildi onun için, önemli olan görevdi.
EYVALLAH BE HÜSEYİNİM
Devrime bakan adamın fotoğrafı bu... Aydınlıkçıların kara kutusu, kumruların da sırdaşı olan insan. Oda arkadaşım, gözüyle konuşan, gülen, yazan adam... Çay kokulu, fındık kabuklu yoldaşım. Nizam, Mahmut, Kubilay, Çavuş'la birlikte soğan ekmek tayfasında sofra ortağı yiğidim. Mertliğin sessiz kitabını yazan adam, devrime bakarak öldü. Benim arkadaşım öldü. Ben eve giderken o genelde odada kalırdı. Ertesi gün görüşeceğimizi bilerek aynı selamla çıkardım odadan, şimdi aynanın arkasına gönderiyorum o selamı; Hüseyinim, eyvallah...