İdam cezası gelmeli mi?
Uzun yıllar toplumda gerginlikler ve kutuplaşmalar, husumetler üretmede idamların önemli bir yer tuttuğunu gördük. Bu husumetlerin zaman zaman siyasi malzeme olarak kullanıldığını bilmeyen var mı? Siyasi husumetleri kullanan güçlerin ekmeğine yeniden, bile bile yağ sürmenin bir gereği yok.
Bir Anayasa değişikliği ile binlerce yıldır uygulanmakta olan ve Cumhuriyet dönemi Anayasa ve yasalarında yer alan idam cezası kaldırılmıştı.
Meydanlara kurulan ve halkın izlediği dar ağaçları geleneği, giderek cezaevlerinin avlularında sadece C. Savcısı, cezaevi müdürü, imam, sanık ve vekili ile sehpayı deviren görevlinin (cellat) katıldığı, hükmün boynuna asılı sanığa okunup son isteğinin sorulduğu bir infaz törenine dönüşmüştü.
İdam ya da “Siyaset” suç işlenmesini caydıracağına inanılan son derece ağır, sonuçları yıkıcı ve geri dönüşü olmayan bir infaz olayıydı.
Sonuçta bu infaz usulünün suç işlenmesini caydırmadığı anlaşıldı. Adeta suçlunun yakınlarını cezalandıran, geri dönüşü olmayan, adli hata durumunda telafi edilemeyen, sanığın ıslahına, topluma yeniden kazanılmasına hayır diyen bir uygulamaydı. Felsefi olarak insanın değişmesine, dönüşmesine inanmayan, intikamcı katı bir düşüncenin ürünüydü. Çağdaş Ceza ve infaz hukukuna aykırıydı.
Ülkemizde özellikle 1961’de Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu ile 1971’den sonra Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamlarının ardından çok tartışıldı ve idamlara karşı geniş bir kamuoyu oluştu.
2000’li yılların başına gelindiğinde. TBMM önünde, yasal zorunluluk nedeniyle, oylanmayı bekleyen yüzlerce idam dosyası yığılmıştı. Bunların içinde NATO ve ABD’nin kontrgerilla örgütünün birbirine vuruşturduğu “sağ” ve “sol” gençlerin oluşturduğu hükümlülerin sayısı hayli fazlaydı. 25 Ekim 1984’te Hıdır Aslan isimli “devrimci” bir gencin idam edilmesinin ardından hiçbir idam cezası infaz edilmemişti. Türk Milleti büyük ekseriyetiyle idam cezasının infaz edilmesini artık istemiyordu.
NEDEN GÜNDEM OLUYOR
Birkaç yıldan buyana, zaman zaman idam cezasının bir kısım siyasilerce ve toplumun bazı kesimlerince toplu olarak dile getirildiği görülüyor.
MHP Genel Başkanı sayın Devlet Bahçeli tarafından ve son olarak da Ak Parti Grup Başkan vekili Cahit Özkan tarafından yeniden gündeme getirildi.
Neden?
Siyasi gündemi değiştirmek isteğinden mi? Gündeme getirenlerin kendi parti tabanlarının çoğu duygusal nedenlerle bu yoldaki isteklerini popülist bir yaklaşımla okşamak için mi? Yoksa samimi bir tavırla idam cezasının yeniden yasal hale gelmesini istediklerinden mi?
Bu soruların şüphesiz muhataplarınca cevaplandırılması yerinde olur.
İDAM CEZASI KALKTI MI
Anayasa 7.5.2004 tarihli 5170/5 sayılı kanunla değişik 38/10. maddesi “ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez” der. İşte bu tarihten sonra Ceza Kanunumuzdaki idam öngören maddeler yürürlükten kaldırıldı. Fakat, Askeri Ceza Kanunu’nun 20. maddesi hala
yürürlüktedir. Buradaki idam cezasının bir özelliği var. “Bu ceza asker şahıslar hakkında, askeri bir cürümden dolayı hükmedilmiş ise mahkum kurşuna dizilmesi suretiyle infaz olunur.”
Asker kişilere hangi askeri suçlardan dolayı idam cezası verilir? Askeri Ceza Kanununun “Vatan aleyhindeki cürümler” başlıklı 54, “harp hiyaneti başlıklı” 55 ve “milli müdafaya hiyanet” başlıklı 56. maddelerinden anlaşıldığı gibi savaş halinde işlenen suçlardır. İdam cezasını öngören bu maddeler yürürlüktedir; idam cezasının tamamen kaldırılmamıştır.
İDAMI SAVUNMAK ACİZLİKTİR
Savaş anında, Askeri Ceza Kanunu’nun kullandığı başlıktaki ifadeyle “ihanet” dışında hangi suçu işlemiş olursa olsun idam cezasını savunmak acizliktir. Ben suç işleyen kişiyi ıslah edemem, onu dönüştüremem, kısa yoldan onu yok eder işi bitiririm demektir.
Felsefi boyutları da olan bu tavrın geçmişte, Türkiye’ye büyük zararlar verdiği bir gerçektir. İdamların infazının yarattığı siyasi husumetler hep milletimizin aleyhine olmuştur.
Uzun yıllar toplumda gerginlikler ve kutuplaşmalar, husumetler üretmede idamların önemli bir yer tuttuğunu yaşadık/gördük.
Bu husumetlerin gerginliklerin zaman zaman siyasi malzeme olarak kullanıldığını, siyasi ortamı zehirlediğini bilmeyen var mı? Siyasi husumetleri kullanan güçlerin ekmeğine yeniden, bile bile yağ sürmenin bir gereği yok.
Yaşanmış ve Türkiye’ye zarar vermiş hataları yeniden denemek ve başka bir sonuç beklemek akıl işi değildir.