İddia ediyoruz daha önce duymadınız! Türk yazarların hiç bilinmeyen takıntıları...
O Türk yazarları hepimiz çok iyi tanıyoruz ama herkesten gizledikleri takıntılı yanlarını bilmiyoruz. Cemal Süreya'dan Orhan Veli'ye, Ahmed Arif'ten Cemil Meriç'e işte Türk yazarların hiç bilinmeyen takıntıları...
İyi kitap okuru, yazarların kitapları kadar anılarına da meraklı olur. Yazarların kişiliklerinden kaynaklanan ve son derece şaşırtıcı olan anekdotlar… Başlarına gelen ilginç olaylar, yazarların enteresan huyları, hazır cevap, taşı gediğine koyan halleri. Sevdiğimiz yazarları daha iyi tanımak, kitaplarını daha iyi anlamanın en iyi yollarından biri. İşte bu anlayışla, ünlü yazarların bazı özelliklerini derledik.
GÜRÜLTÜSÜZ YAZAMAYAN ŞAİR
Aşk şiirleri denince yeri açık ara önde olan Cemal Süreya, İkinci Yeni akımının en önemli temsilcilerinden. Annesini küçük yaşta kaybeden Süreya, kız kardeşleriyle birlikte üvey anne elinde büyüdü. Anılarından anlıyoruz ki üvey annesi, onu bir keresinde zehirlemeye bile kalkmış. Üstelik çoğu zaman da yemeğine cam kırıntıları karıştıracak kadar acımasız bir kadınmış. Cemal Süreya’nın sayılarla arası hiç iyi olmadığından, saati ilkokul 5. sınıfta öğrenmiş. Yazı yazmaya çok küçük yaşlarda başlayan Süreya’nın asıl ilginç özelliği ise gürültü olmadan yazamamasıdır. Okul yıllarında gürültülü ortamda başladığı yazı yazma alışkanlığı, sonraki yıllarda da devam etmiş. Öyle ki evinde sessiz yazamadığını fark edince, radyo ve televizyonun sesini açarak odaklanabiliyormuş.
ÇİRKİNİM DİYE İÇİNE KAPANDI
O hepimizin çok sevdiği, ünlü Otuz Beş Yaş şiirinin şairi Cahit Sıtkı Tarancı, kendini hiç beğenmezmiş. Tarancı’nın kendini çirkin bulma özelliği onu yalnızlığa ve karamsarlığa itmiş. Bu da elbette satırlarına fazlasıyla yansımış. Galatasaray Lisesinde okuduğu dönemlerde de fazlasıyla yalnız bir gençlik geçirmiş. Öyle ki tüm arkadaşlarına mektup gelir, bir tek ona gelmezmiş. Cahit Sıtkı da kendi kendine mektup yazar, sonra da postadan alınca, birinden gelmiş gibi sevinirmiş.
TEMİZLİK HASTASI
Türk yazar ve romancı olan Hüseyin Rahmi Gürpınar, tam bir temizlik hastasıymış. Hiç evlenmeyen, kendini toplumdan soyutlayan Gürpınar, hastalık kaparım korkusuyla çok titiz davranırmış ve yılın 12 ayı eldiven takarmış. Peki bir dönem TBMM’de milletvekilliği yapan Gürpınar’ın boş zamanlarında örgü ördüğünü söylesem? Evet yanlış duymadınız, yazı yazmaktan sıkıldığı zamanlarda örgü örermiş. Hatta bu hobisi için Avrupa’dan örgü modelleri getirttiği bile biliniyor.
ÇOCUKKEN KEKEME
Yazarlık hayatına Çukurova’da başlayan ve yaşadığı süre boyunca onlarca roman kaleme alan Yaşar Kemal, çocukken talihsiz bir olay geçirmiş. Babası Van’dan göçüp gelirken, Yusuf adında bir çocuğu da yanına almış ve diğer çocuklarıyla birlikte büyütmüş. Bir gün Yusuf camide namaz kılarken kalbinden bıçaklanarak öldürülmüş. Buna tanık olan Yaşar Kemal, 12 yaşına kadar düzgün konuşamamış ve kekeme olmuş. Herkesin merak ettiği, doğuştan mı yoksa bir kaza sonucu mu o hale geldiği sağ gözünü ise yine çocukken yaşadığı bir olay sonucu kaybetmiş. Henüz 3,5 yaşındayken, bahçede koyun kesen halasının eşini izliyormuş. Adamın elindeki bıçak bir anda fırlamış ve Yaşar Kemal’in gözüne gelerek kör olmasına sebep olmuş.
GÜNDE DÖRT PAKET SİGARA
Arapça, Zazaca ve Kürtçe gibi dillere hâkim olan Ahmed Arif, yetiştiği koşullar gereği birçok yeteneğe sahipti. Çok küçük yaşlarda at binmeyi öğrendi. At binmeyi çok seven ünlü şair, şahlanmayan ata binmeyeceğini söylermiş. Hayatının büyük bölümünde çok fazla sigara içen Arif, daha sonra birdenbire bırakmış ve sigaranın dumanına bile tahammül edemez olmuş. “Günde dört paket Bafra içiyordum” demesine rağmen, Ramazan aylarında oruç tutan kişilerin yanında, sigara içmeyecek kadar da iradeli biriymiş.
BİRA BARDAĞINDA KAHVE
Garip akımının öncülerinden Orhan Veli, İstanbul’u Dinliyorum Gözlerim Kapalı şiiriyle hafızalarımızda yer etmiştir. Şiire çok farklı bir boyut getiren ve çok erken yaşta hayata veda eden Orhan Veli Kanık, bir uçurtma meraklısıymış. Boş zamanlarını uçurtma yaparak değerlendirirmiş. Koyu Galatasaraylı olan şairimizin en sevdiği hobiler arasında balık tutmak da varmış. Normalde insanlar ilham geldiğinde, aklında beliren satırları hemen kaleme alırlar. Orhan Veli böyle yapmazmış. Yazacaklarını önce düşünür, kafasında tasarlar, daha sonraki bir zaman da oturur kaleme alırmış. Sakin mizaca sahip olduğu düşünülse de oldukça eğlenceli biri olan Orhan Veli, kız kardeşinin arkadaşları geldiğinde, onları eğlendirmek için Karagöz – Hacivat oynatırmış. Orhan Veli de tıpkı Balzac gibi bir kahve bağımlısıymış. Hatta fincanla içmek kesmediğinden bira bardaklarına doldurarak içermiş.
KÖR OLMA PAHASINA YAZARLIK
1916 ve 1978 yıllarında yaşamış olan Cemil Meriç, yazarlık kimliğinin yanında çevirmen ve düşünürdür. Cemil Meriç’in en ünlü sözleri kitap ve okumak üzerinedir. Kitaba olan tutkusunu her fırsatta dile getirir. Hayatı boyunca okuyan Meriç, bu tutkusundan görme yeteneğini kaybedene kadar vazgeçmemiş. Gençlik yıllarında iki gözünde de oluşan bir mikroptan dolayı askerlikten muaf tutulmuş. İlerleyen yıllarda bu sorun artarak devam etmiş. Ama Cemil Meriç okumaktan hiçbir zaman vazgeçmemiş. Artık yazılanları seçemeyecek duruma geldiği dönemlerde, ışığa yakın olmak için, sandalyesini masanın üstüne çıkarır, yine de okurmuş. Yazmaya ve okumaya olan aşkı, gözlerini tamamen yitirdiğinde bile bitmemiş. Gözleri görmez hale gelince, çevresindekilerin yardımıyla yazmaya devam etmiş. Hatta yazarın en üretken çağının bu olaydan sonra başladığı biliniyor.
Yazıları yüzünden Bodrum sürgünü
Bizim Halikarnas Balıkçısı olarak bildiğimiz roman yazarımızın asıl adı Cevat Şakir Kabaağaçlı‘dır. Bodrum’a olan tutkusu ile tanıdığımız ünlü yazar sanılanın aksine Bodrum’a kendi isteğiyle yerleşmedi. İstanbul’da yaşadığı dönemde gazete ve dergilerde yazıları yayınlanmaya başlayan Cevat Şakir, yazıları yüzünden tutuklanmış ve İstiklal Mahkemesi’ne sevk edilmişti. Yazar, ceza olarak sürgün edildi. Sürgün yeri ise Bodrum’du. O tarihten sonra Bodrum, yazarımızın vazgeçilmez tutkusu oldu. Cezası bittikten sonra bile Bodrum’dan ayrılamadı, ailesini de yanına aldırdı ve orada yaşamaya devam etti. Halikarnas Balıkçısı yaşadığı bu süreci, Mavi Sürgün kitabında anlatmaktadır. 12 ay eldiven Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın 100 tane eldiveni varmış. Sokakta hiçbir zaman eldivensiz görülmemiş. Eldiven düşkünlüğü, şık görünme merakından değildi… Mikrop kapma korkusundandı. Sokakta hiçbir yeri asla çıplak elle tutmazmış. Çıplak elle dolaşanlara çok şaşırır, bu durum için “Manasız bir cesaret” yorumunu yaparmış.