31 Ekim 2024 Perşembe
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İdlib çıkmazı: Doğu Akdeniz Mavi Vatanı tehdit ediyor

21.yy'da tek kutuplu bir dünyadan çok kutuplu bir dünyaya evrilme aşamasını yaşıyoruz.

İdlib çıkmazı: Doğu Akdeniz Mavi Vatanı tehdit ediyor
A+ A-
İLKER GÜVEN / E. TUĞAMİRAL

Türkiye de 21. yy’ın bu değişimine uygun olarak 2. Dünya Harbi sonrasından itibaren sürdürdüğü Atlantikçi, ABD'ci, NATO'cu gibi taraflı konumdan, Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyetinin temelini oluşturan Kuruluş Fabrika ayarlarına tekrar dönmesinin zorunlu hale geldiği değerlendirilmektedir.

Türkiye’nin Jeopolitik gereklilikleri ve Milli Güç Unsurlarını dikkate alarak Atatürk Dönemindeki gibi, Bağımsız bir şekilde sadece Ulusal Çıkarlarının gerektirdiği politikaları uygulamalıdır.

Türkiye’nin, Ulusal Çıkarın genel unsurları olan Beka ve Refahının,Siyasal Birlik ve Toprak Bütünlüklerinin korunması zorunlu olan, Suriye, Irak, İran ve Rusya ile Jeopolitik ortak payda da buluşmaları nedeniyle Bölgesel İş ve Güç birliği yapmaları kaçınılmazdır.

2003 yılında rahmetli Erbakan, Erdoğan’ın gömlek değiştirmesi üzerine ABD için “Suriye’yi alacaklar. Irak ve Suriye hududumuz boyunca uzanan toprakları İsrail’e verecekler. Ondan sonra da buradan İran’a

saldırmak için Türkiye’nin desteğini isteyecekler. Sonunda hedef Türkiye’dir” diyor. Aynı yıl Oğuzhan Asiltürk de “Türkiye’yi Suriye ile savaşa tutuşturup bölgeye ve Türkiye’ye NATO müdahalesini

sağlayacaklar” diyor. Erbakan ve Asiltürk çok ilginç bir şekilde bugünleri 17 yıl önce Erdoğan’ın BOP Eş başkanlığı görevini aldığını gördüklerinde doğru bir şekilde değerlendirmişlerdir.

ABD’de yayınlanan ekonomi dergisi Forbes’de Erdoğan için sıraladığı birçok senaryolardan en dikkat çekici olanı “Erdoğan’ın gidiş senaryosunu değiştirebilecek tek bir olasılık var. ABD’nin Esad’ı devirmek için Türkiye’yi savaşa sokarak Suriye, Rusya ve İran’ı uzun süren bir çatışma içinde tutmak” şeklinde bir olasılıktan bahsediyor.

İDLİB bölgesinde gelişen olayların acaba ABD’nin gerçekten derginin ileri sürdüğü senaryo ile bir ilişkisi olabileceği değerlendirilmektedir. Hali hazırdaki İDLİB’deki Türkiye açısından durum, geçmişte düşürülen Rus uçağı krizinden daha ciddi bir durumdur. Türkiye’nin İDLİB’de net bir politik amacı belirlenmemekle birlikte olası mülteci akımından endişe duyularak SOÇİ ’deki mutabakata uygun çatışmasızlık durumunun korunmasını istediği görülmektedir. Oysa Türkiye’nin iki ay içinde İDLİB ‘deki ayrılıkçı HTŞ’nin silahları alınarak ılımlılarından da ayrıştırılacağı sorumluluğunu iki yıla yakın zamanda yerine getiremediği de,bir gerçektir. Rusya ve İran Milisleri destekli Suriye Ordusu da kendi topraklarında bulunan İdlib’i ayrılıkçı terörden biran önce temizlemek istemektedir. Bu nedenle Suriye’nin, Türkiye Gözlem noktalarını da içine alacak

şeklinde yaptığı harekâtı Türkiye maalesef bir savaş sebebi saymıştır. Bunun için Türkiye İdlib'e ,Hava Savunma ve Hava Yakın destek unsurlarından yoksun olarak Kolordu Seviyesinde bir askeri yığınak yapmıştır.

Kanaatimce Türkiye Jeopolitik gereksinim olarak Kara Kuvveti ve enerjisini İDLİB’de toplamak yerine Suriye’nin Kuzey Doğusunda ABD kontrolündeki PKK/PYD’ye yoğunlaştırmasının daha uygun olacağı

değerlendirilmektedir. İDLİB’de mülteci sorunun çözümü için öncelikle HTŞ ve türevi radikal gruplarla Türkiye’nin desteğini kesmesi gerekmektedir. Yani Rusya, İran ve Suriye ile ortak bir planlama yapılarak İdlib’den Türkiye’ye olası mülteci sorunu çok rahat bir şekilde çözülebilir. İDLİB’de Suriye’ye savaş naraları ile ABD ve NATO’yu davet edip eş zamanlı olarak ülkemizdeki geçici mültecileri de serbest bırakıp Avrupa’ya karşı şantaj aracı olarak kullanmanın sorunu kalıcı olarak çözemeyeceği değerlendirilmektedir. Tam tersine sorunları arttıracaktır. Bu nedenlerle İdlib’de mevcut gözlem noktalarını Türkiye sınırına 10-15 km mesafeye çekerek Rusya ile birlikte Suriye topraklarında olası göçerler için bir tampon bölge oluşturulması daha uygun olacaktır.

M4 ve M5 karayollarının kesiminde bulunan Serakib’de de, yine Rusya ile birlikte kontrol ve gözlem noktaları oluşturarak İdlib'de Kolordu seviyesinde oluşturulan yığınağın Ulusal Çıkarlarımızın birinci

öncelikli bölgesi olan Doğu’ya PKK/PYD’yi yok etmek üzere kaydırılmasının daha doğru olacağı düşünülmektedir. HTŞ, El Kaide ve El Nusra’dan vücut bulmuş ABD destekli ihvancı, cihatçı Türkiye’nin de kabul ettiği bir terör örgütüdür. Bu örgütün yukarıda belirtilen önlemleri müteakip, Rusya, İran ve Suriye tarafından temizlenmesine gayret gösterilmelidir. ABD’nin İsrail’in güvenliği için Irak, Suriye, İran ve Türkiye’den

kopartılacak dört parçayla oluşturmayı düşündüğü sözde Siyonist Kürt devletinin oluşumuna engel olmak için ve Jeopolitik bu ortak paydada, Türkiye, Suriye, Irak, İran ve Rusya’nın Bölgesel İş ve Güç birliği

içinde bulunmaları zorunlu olarak görülmektedir. Bu Anlaşma Türkiye'ye Libya ile yapılan Kıta Sahanlığı Deniz Sınırlandırma Anlaşmasının korunmasını ve Mavi Vatan ile KKTC'nin Hak ve Çıkarlarının sağlanması

için de önemli bir destek sağlayacaktır.

İDLİB çıkmazı birinci öncelikle Türkiye’nin Doğu Akdeniz Mavi Vatan ve onun bağrında yatan KKTC’nin çıkarlarını riske atan önemli bir faktördür olarak bulunmaktadır. Zira İDLİB’de Türkiye’nin Suriye’ye

savaş nidaları altında savaş açması,askeri, ekonomik ve sosyal olası kayıpları tahmin edilemeyecek kadar büyük olabilecektir. Bu durumda Türkiye’nin hayati derecede önceliği olan, Doğu Akdeniz Mavi Vatan ve

KKTC’nin Hak ve Çıkarlarını son derece riskli hale getirecektir. Hali hazırda,tek karar verici makama,''Hayır efendim,öyle olursa şu şu mahsurlar oluşur,bu şekilde bir karar alınması gerekir,diyebilecek

maalesef kişi,kurum ve sistemin yokluğunu yaşıyoruz. TSK'leri Komuta ve Kontrol sisteminin, KHK ile hiyerarşik düzeni kaybolmuştur.MSB siyasi kimliği ile orduya doğrudan komuta etmektedir.Ordu normal

olarak Siyasi Oteritenin emrindedir. Ancak dünyada kökeni ne olusa olsun,siyasi kimlikli birisinin, Askeri kuvvete doğrudan Komuta ettiği görülmemiştir. Bu durumun da acilen düzeltilmesi de zorunlu görülmektedir.

Başta İktidar olmak üzere,bütün siyasilerin,hele böyle Kriz dönemlerimde,İÇ CEPHE'yi birlik ve beraberlik içinde tutmak için azmi dikkat ve gayret göstermeleri çok önemlidir. Politik olarak,birinci öncelikle Rusya, İran ve Suriye ile bir masa etrafında toplanılarak iş ve güç birliği anlaşması yapılmalıdır. Bilahare Türkiye ve KKTC için çok önemli ve hayati Çıkarlarımızı barındıran Doğu Akdeniz'de Mavi Vatanın, Politikanın birinci önceliği haline getirilmesi kaçınılmaz derece önemlidir.

Doğu Akdeniz’de Mavi Vatan ve KKTC’ye sınırdaş Suriye başta olmak üzere,KKTC'nin de Tanınması esasına göre, Proaktif Diplomatik bir atala ve sırasıyla, Mısır, Lübnan ve İsrail ile MEB Deniz Sınırlama

Anlaşmaları yapılması da öncelikli ve aciliyet arz etmektedir. Zira bu Ülkelerin Türkiye ile yapacakları MEB Deniz Sınırlama Anlaşmaları,GKHD (Güney Kıbrıs Haydut Devleti) ile yaptıkları sözde Anlaşmalara nazaran

daha fazla deniz alanına sahip olacakları gerçeği de çok önemlidir.

Doğu Akdeniz Mavi Vatan İdlib