Çinli dostlarla birlikte-2: Baharı getirecek yüzlerce çiçek
'Baharın gelmesi için tek bir çiçeğin açması yetmez, yüzlerce çiçek açmalıdır.' Yani iki milletin birbirini yeterince tanıyabilmesi ve ilişkilerini istenen seviyeye getirebilmesi için iki taraf da daha çok emek vermeli ve fırsatları iyi değerlendirmeli.
Söyleşinin bu kısmında söz, Çinli dostlarımızda. Nazik, özgüvenli ve ne konuştuğundan emin olan diplomat dostlarımızın söylediklerine dikkatle kulak veriyoruz.
‘ÇİN VE TÜRKİYE: İKİ BÜYÜK MEDENİYET’
Konuşanlar henüz birkaç senedir Türkiye’de yaşıyor ve hepsi canlı izlenimlere sahip. En çok dikkatimi çeken ise Türkiye’ye coğrafi ve tarihi olarak hayran oluşları. Konuşmalarda kişisel izlenimlerinden hareketle sık sık Türk ve Çin medeniyetlerinin ne kadar köklü olduğuna ilişkin örnekler veriyorlar. İki ülkenin kültürel ve toplumsal benzerliklerine dikkat çeken ifadeler kullandıkça tebessüm ederek kafa sallıyoruz.
‘KUŞAK-YOL GİRİŞİMİ VE ORTA KORİDOR’DA İŞBİRLİĞİ STRATEJİK’
Amerikan aksanıyla hızlı hızlı, heyecanla konuşan bir dostumuzu dinlerken not almakta zorlanıyorum ama çaktırmıyorum (Anadolu çocuğu renk vermez). Ekonomi ve enerjide iki ülkenin Kuşak ve Yol Girişimi (KYG) ve Orta Koridor (MC) kapsamında stratejik ortaklığın ve işbirliğinin ilerletebileceğinden bahsediyor. Türkiye’yi keşfederken su kaynakları açısından zengin bir ülke gördüğünü, dolayısıyla Türkiye’nin elektrik üretimi sektöründe Çin’le işbirliği yapmasını daha stratejik bulduğunun altını çiziyor.
MODERNLEŞME İZLENİMİ: ‘IŞIK DENİZİ TÜRKİYE’
Diğer dostumuz da özgün tecrübesinden hareketle yine enerjide işbirliğine odaklanan konuşmasını yapıyor. İki yıl önce ilk kez İstanbul’a gelmek üzere bindiği uçak iniş yaparken gecenin karanlığında parlayan 20 milyonluk şehrin ışıklarından büyülendiğini söylüyor. Avrupa şehirlerinde bile göremediği bu ışıltıdan bir “Işık denizi” olarak söz ederken, bunu Türkiye’nin modernleşmesiyle ilişkili bir gösterge olarak tarif ediyor. Televizyonda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye Yüzyılı” ifadesini duyduğunu belirten dostumuz, Türkiye’nin sahip olduğu fırsat ve imkanların heyecan verici olduğunu vurguluyor.
Kendi ülkesi Çin’in sosyalist modernleşme yolunda maddi ve manevi açıdan bolluk toplumuna ulaşma hedefinde ilerlediğini aktarırken, dünyadaki bütün ülkelerin eşsiz ve özgün koşulları olduğunu belirtmeden geçmiyor. Türkiye ve Çin’in modernleşme yolunda dijitalleşme, yeşil enerji ve ticarette kazan-kazan modelinde işbirliğini ilerletecek güçlü müttefikler olduğunu vurgulaması, genç bir diplomata “cuk” diye oturan net bir yaklaşım bizce.
ÇİNLİ YELDA’YLA AYNI DİLİ KONUŞUYORUZ
Bir sonraki Çinli dostumuz Yelda, İngilizce’nin bariyerlerini ortadan kaldırarak bizle gönül köprüsü kuruyor. Türkiye’de okuyan ve çalışan pek çok Çinli, kendine uygun bir Türkçe isim seçiyor çünkü Çince isimlerinin zor anlaşılıp telaffuz edildiğini biliyorlar. Yelda’nın düzgün Türkçesini duyduğumuzda memnuniyetle gülümsüyor ve ister istemez konuştuklarına daha çok kulak kabartıyoruz çünkü tam olarak “aynı dili konuşuyoruz!”. Yelda, Türkiye’nin, dünyanın en büyük müzelerine (Arkeoloji Müzesi, Zeugma vb.) ev sahipliği yapmasınıı ve Osmanlı İmparatorluğu dönemini örnek göstererek Türkiye’nin büyük bir kültürel çeşitliliğe sahip olmasını övüyor. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Küresel Medeniyet Girişimi’ne (GCI) atıf yapan dostumuz Yelda, Çin devletinin çatışma yerine hoşgörü, üstünlük kurma yerine karşılıklı öğrenme ve saygı ilkelerinden bahsediyor.
Yelda, KYG sayesinde Türkiye ve Çin gibi iki büyük dünya medeniyetinin ilişkilerini geliştirerek birbirlerinin tecrübelerinden öğrenme ve birbirinin zengin kültüründen faydalanma imkanına sahip olduğuna dikkat çekiyor. Yelda, Çin kültürünü ve toplumunu daha yakından tanımamız için bize Çin dizileri ve kitapları öneriyor: Nirvana Alevler İçinde (roman serisinden uyarlanan dizi), Kong Zi’nin Metinleri (ünlü Konfüçyüs öğretileri) ve Müslümanın Cenazesi (en çok okunan Çağdaş Çin Edebiyatı klasiklerinden biri).
‘BAHARIN GELMESİ İÇİN TEK BİR ÇİÇEĞİN AÇMASI YETMEZ’
Tüm bunları Türkiye ve Türkçeye duyduğu sevgi ve hürmetinden olsa gerek, özenli konuşmasıyla ifade ettikten sonra anlatmak istediği noktaya Çince bir atasözüyle bağlıyor: “Baharın gelmesi için tek bir çiçeğin açması yetmez, yüzlerce çiçek açmalıdır”. Yani iki milletin birbirini yeterince tanıyabilmesi ve ilişkilerini istenen seviyeye getirebilmesi için iki taraf da daha çok emek vermeli ve fırsatları iyi değerlendirmeli. Onun bu olgun değerlendirmelerini ve veciz tavsiyesini ciddiye almalıyız. Çünkü kendisi, hepimizin gördüğü üzere “baharın gelmesi” için üstün bir çaba sarfediyor. Nitekim Çinli bir genç açısından bu seviyede Türkçe konuşabilmek için verilen emek ve Türk kültürü ile tarihine sevgi derecesine varmış bir ilgi, bizim, Batı’nın Oryantalist kalıp yargıları ve tek tipleştirmelerine takılmadan tanınmamızı sağladığı için çok değerli. Ne de olsa yeşil dallarız Asya’nın ağacından, bizi anca biz anlarız. Söyleşimizin sonunda yürekten ve berrak Türkçe konuşması için teşekkür mahiyetinde biz de Yelda’ya bir Türkçe deyim öğretiyoruz (belki de biliyor ama ayıp olmasın diye bize çaktırmıyordur). Ağzına sağlık! (BİTTİ)