03 Temmuz 2024 Çarşamba
İstanbul 31°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İlham kaynağı İtalyan Rivierası

İlham kaynağı İtalyan Rivierası
A+ A-

İtalyan Rivierası olarak adlandırılan ve yeşilin maviyle uyumunun en güzel örneğini oluşturan Ligurya Denizi sahilleri, adeta asla dönmek istemeyeceğiniz bir cennet

Ligurya Denizi kıyıları Fransa, İtalya ve Monako Prensliği tarafından paylaşılan Kuzey Akdeniz’in bir koludur ve bu kıyı boyunca uzanan sahiller adını İtalyancada “deniz kıyısı” anlamına gelen “riviera” kelimesinden almıştır. Fransız ve İtalyan Rivieralarının 1800’lerden bu yana devamlı karşılaştırıldığını duymuştum ve Fransız kıyılarını çok sevmeme rağmen, İtalyan sahillerini görmeden karar vermemem gerektiğini düşünmüştüm. Ve şimdi diyebilirim ki, mimarisi, yemekleri, insanlarının sıcakkanlılığı ve daha birçok özelliği ile İtalyan Rivierası Akdeniz’in en güzel köşesi.

Beş gün bu kıyıları rahatça keşfetmek için yeterli bir süre. Ligurya olarak adlandırılan bölgenin başkenti, 14. yüzyılda İstanbul’a gelip Galata Kulesi’ni yığma taşlarla onaran Cenevizlilerin de evi olan Cenova’dır. Direkt uçuşla iki buçuk saatte varabileceğiniz Cenova Havalimanında, uçaklar denizden neredeyse 15 metre uzaklıkta olan piste iniş yapıyor ve kuşbakışı gördüğünüz maviye; hemen deniz kıyısından yükselen sıradağlara hayran oluyorsunuz.

İLK DURAĞIMIZ CENOVA

İlk durağımız yürüyerek tüm önemli noktalarını görebileceğimiz Cenova. Havaalanından 6 Avro gibi bir ücretle Volabus adı verilen otobüslerle 20 dakikada Cenova’nın merkezine gidebilirsiniz. Her Avrupa kenti gibi Cenova’nın da merkezi Piazza Principe adı verilen tren istasyonu. Amerika kıtasının kaşifi kabul edilen Kristof Kolomb’un 500 yıllık evini ziyaret ettikten sonra, eski şehir adı verilen bölgeye geçiyoruz. Klasik bir liman kenti olmasından dolayı, Cenova’nın eski şehri kıyıya oldukça yakın. Restorantlar, kafeler ve butik mağazalarla dolu sokakları gezerken, ansızın müzisyen ve çiçekçilerin bulunduğu gizli meydanlara çıkıyorsunuz. Rastladığınız her bir kilise en az 300 yıllık olduğundan, her biri başlı başına bir tarih. Katolik kiliselerinin ihtişamını ve nispeten dindar olan İtalya’nın mimari özelliklerini bu kiliselerin tavanlarında bulabilirsiniz. Zamanınız varsa, tepelerle çevrili Cenova’nın panaromik görüntüsünü bir teleferiğe binerek alabilirsiniz. Binlerce deniz canlısıyla karşılaşabilceğiniz ve öğle sıcağından kaçmak için gidebileceğiniz Cenova Akvaryumu oldukça etkileyici. 7 saat yürüyerek Cenova’da görülecek tüm yerleri ziyaret ettik.

BOCHELLİ’NİN PORTOFİNO’SU

Ana tren istasyonundan La Spezia yönüne giden bir trene biniyoruz, zira bölgenin en uygun hosteli Framura adı verilen komündeki bir hostel. Genellikle yalnız seyahat edenlerin tercihi olan hosteller, dünyanın her bölgesinden gelen insanlarla tanışmak için inanılmaz bir fırsat. Turistik yerlerden kaçıp, daha lokal noktaları keşfetmeyi seviyorsanız, Framura muhteşem doğasıyla tam size göre. 20 dakika yokuş tırmandıktan sonra muhteşem bir manzaraya sahip olan hostelimize varıyoruz. Framura, ortalama 200 insanın yaşadığı küçük bir köy. Şehir devletlerinden kalma bir alışkanlıkla insanlar bu köylere komün adını veriyor. İkinci gün, İtalyan Rivierasının en gözde sahili Portofino’ya gidiyoruz. Şarkılara konu olmuş bu muhteşem köy (bknz Andrea Bochelli, I found my love in Portofino), İtalyan dağlarının arkasına saklanmış başka bir cennet. Fakat ulaşım biraz vaktinizi alabilir. Framura’dan yarım saatlik bir tren yolculuğu ile Santa Margherita Ligure’ye gidip, oradan ya saat başı kalkan bir bota ya da oldukça kalabalık olan bir otobüse binmeniz gerekiyor.

UNESCO’NUN DÜNYA MİRASI LİSTESİNDE

İtalyan Rivierasının en önemli kısmını gezmek için tüm bir gününüzü ayırmanız gerekecektir: “Cinque Terre!” İtalyancada “beş köy” anlamına gelen, güneye doğru sahil boyunca uzanan ve UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde bulunan bu küçük İtalyan köyleri, renkli evleri, şarabı ve muhteşem manzarasıyla her yıl milyonlarca turist çekmektedir. Türkçede “köy” dediğimizde aklımızda canlanan görüntünün tersine, bu sahil köyleri tamamiyle turistiktir ve butik hotel sahipleri dışında çok az insan yaşar. Ulusal park alanı sayıldığından,12 Avro karşılığında köyler arasında hiking yapmanız mümkün. Zamanı olmayanlar, trene binip 10 dakika içinde bir sonraki köye geçebilirler.

Fakat, hiking sırasında göreceğiniz manzara, tüm gününüzü bu sevimli köylere ayırmanıza değecektir. Bu köylerin arasında en popüleri olan Manarola’da, muhteşem İtalyan yemeklerini, şarabını ya da diğer nam salmış içecekleri grappa ya da limonçelloyu tadabilirsiniz. Hem de bir kartpostalın içindeymiş gibi hissederek.

‘MASALLAR KOYU’ ADINI ANDERSEN’DAN ALIYOR

İtalyan Rivierasında bir sonraki ve son durağımız Sestri Levante komünü. “Masallar ve Sessizlik” adında, birbirine paralel iki koyu bulunan bu doğa harikası, bir zamanlar sessiz bir balıkçı kasabasıymış. Fakat, son onyıllarda oldukça önemli bir turizm durağı haline gelmiş. “Masallar Koyu” adını kısa bir süre Sestri Levante’de yaşayan ve Andersen masallarının yazarı Danimarkalı yazar Hans Christian Andersen’dan almaktadır.

Bu güzel kasaba, Dante’nin “İlahi Komedya” yapıtında da “Siestri” olarak geçer. İtalyan Rivierası, mavisi ve yeşili, tarihi, mimarisi, yemekleri ve insanlarıyla size beklediğinizden çok daha fazlasını sunuyor. En önemlisi ise, sadece iki buçuk saatlik bir uçuştan sonra, sunduğu bol oksijen. Ormanları talan etmeyen ve hakettiği değeri doğaya veraen bir millet ile karşılaşıyorsunuz Akdeniz’in bu cennet köşesinde. Darısı Akdeniz’deki Türk sahillerinin başına.

İKİ SAATTE GEZEBİLİRSİNİZ

İstanbul’dan “kalabalık otobüslere biz alışığız” deyip, köşebaşı bir dondurmacıdan temin edebileceğiniz otobüs biletine Avro verip, yarım saat sonra Portofino’ya varıyoruz. Harita üzerinde görülen mesafeye kıyasla oldukça uzun bu yolculuktan sonra, lüks yatlar, kafeler, villalar ile dolu bu küçük sahil kasabasına varıyoruz. Küçük sokaklarından geçip, kartpostallarda gördüğümüz sahil meydanına çıktığımız anda nefesimiz kesiliyor. Başka bir gerçekliğe adım atmış gibi hissediyorsunuz. Hostelden arkadaş olduğumuz, bir Alman ve bir İtalyan dostumuzla birlikte ünlü İtalyan dondurması Gelato’yu alarak manzaranın tadını çıkarabileceğimiz Brown Kalesi’ne doğru yol alıyoruz. Dağlık olan bölgelerde panaromik bir manzara için, biraz yokuş çıkmayı göze alıp her zaman bir tepeye çıkmak gerekir. Fakat, manzara her zaman beklentinizi karşılayacaktır.

Sadece birkaç sokaktan ve meydandan oluşan Portofino’yu iki saatte gezmeniz mümkün. Öğle sıcağını bir şemsiye altında geçirmek amacıyla yakınlardaki bir sahile gidip öğleden sonranızı inanılmaz temiz ve berrak olan Akdeniz sularında geçirebilirsiniz.Yalnız dikkat edin, çoğu plaj beş yıldızlı otellere ait olduğundan, 20 Avro gibi bir ücret talep edebilirler. Yüz metre daha yürürseniz, ücretsiz halk plajlarına ulaşabilrisiniz.

Pınar Çelik

Son Dakika Haberleri