Yandex
16 Ocak 2025 Perşembe
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İlk kadın bilim tarihçimiz Sevim Tekeli’yi kaybettik

İlk kadın bilim tarihçimiz Sevim Tekeli’yi kaybettik
A+ A-
Feyziye Özberk

Prof. Dr. Sevim Tekeli, uzmanlık alanı bilim tarihi olan ilk kadın akademisyenimiz ve bilindiği kadarıyla dünyada da ilk kadın bilim tarihçilerinden biri. Türkiye’de yetişen ilk bilim tarihçisi, ilk astronomi tarihçisi... O, bilim tarihinin değişik alanlarında çalışmış: matematik, astronomi, coğrafya ve teknoloji tarihi... Ancak onun asıl çalışma alanı, astronomi tarihidir.
Tekeli’nin en önemli çalışmaları Osmanlı bilimi üzerinedir. Özellikle Takiyüddîn üzerine yaptığı çalışmalarla Tekeli, on altıncı yüzyılda yaşamış olan bu bilim adamımızın, dünya bilim tarihi yazınında tanınmasını sağlamıştır. Tekeli’nin çalışmalarıyla, daha önce basit bir astrolog hatta müneccim olarak tanınan -ismi hiçbir astronomi kitabına girmemiş olan- Takiyüddîn, dünya astronomi tarihine on altıncı yüzyılın en önemli astronomu olarak geçmiştir. Tekeli’nin, Takiyüddîn’in kurduğu İstanbul Gözlemevi’ne ilişkin çalışmaları da dünya astronomi tarihine yapılmış önemli bir katkıdır.

TOPRAK DİYE AVUÇLADIĞIM KONULAR ALTIN ÇIKTI
Brezilya’nın Başkenti Brezil’de kurulan bir müzede; dünyadan gelip geçmiş önemli bilim adamlarının yaşam öyküleri ve bilime yaptıkları katkıları gösteren panolar yer alacaktır. Seçilen bilim adamları arasında Takiyüddîn de vardır. 2002 yılında, TÜBA kanalıyla Sevim Tekeli’den Takiyüddîn’i tanıtması istenir. Tabii Tekeli için bu, yalnızca bir görev değil, büyük bir ödül olur: "Öylesine mutlu olmuştum ki bana dünyaları verseler bu kadar mutlu olamazdım."
Hocası Aydın Sayılı, Tekeli’den; doktora tezi için Takiyyüddîn tarafından İstanbul’da 1575’te kurulmuş olan İstanbul Gözlemevi’nde kullanılan gözlem araçlarını, Merâgâ Gözlemevi -1259- ve Batı’da Tycho Brahe tarafından 1576’da inşa edilmiş olan Urenienborg Gözlemevi’nin aletleri ile karşılaştırılması konusunu, araştırmasını ister. Takiyyüddîn Mısır’da astronomi çalışmaları ile tanınmış İstanbul’a müneccimbaşı olarak atanmıştır. Ona; bilimin, bilim tarihinin yollarını açan bu araştırmayı Sevim Tekeli "Toprak diye avuçladığım konular altın çıktı" sözüyle değerlendiriyor.
"Böyle bir mukayese beni ilk önce hayrete düşürmüştü. Zira bir tarafta 16. asrın sonlarına doğru büyük bir ilerleme devrine girmiş olan Batı Âleminde yetişmiş kurduğu rasathanesi’nde inşa etmiş olduğu mükemmel aletler ve yaptığı dakik rasatlarla ismini tarihin önemli birkaç astronomu arasına yükseltmiş, Kepler’in keşiflerini sağlamak şerefine nail olmuş olan Tycho Brahe, diğer tarafta ise ismi hiçbir astronomi kitabına girmemiş olan Takiyyüddîn vardı.
İşte bu fikirlerin tesiri altında peşinen Tycho Brahe’nin üstünlüğünü kabul ederek ve nasıl bir neticeye vasıl olacağımı merakla çalışmalarıma başladım.
Takiyyüddîn ve Tycho Brahe’nin rasat aletleri üzerindeki araştırmalarımın sonunda, aralarında şaşılacak derecede yakın bir benzerliğe, daha doğrusu bir paralelizme vasıl oldum.
Her iki astronom, kendilerinden önce gelenlerin inşa ettikleri aletleri yapmakla kalmamışlar, o zamana kadar tesadüf edilmeyen, birbirinden de farklı olan, yeni icatlarda da bulunmuşlardı."
Ulaştığı sonucu Tekeli şöyle yorumluyor: "Astronomiyi 16. asra kadar Doğu ve Batı Âleminde tetkik etmek bizi şu görüşe götürür. Doğu astronomide çok kıymetli hazineleri saklamakta Batı ancak bu asrın sonlarında ve Tycho Brahe ile Doğunun üç asır önce vasıl oluğu seviyeye yükselebilmektedir. (...) İslâm Âleminde yazılmış astronomik eserlerin tercüme yolu ile Batı Âleminde yapmış olduğu tesirler de gayet sarih olarak bilinmektedir."
Sevim Tekeli’yle 7 Kasım 2008 günü Ankara Kavaklıdere’deki Tekeli apartmanında, ince bir zevkle döşendiği hemen göze çarpan dairesinde görüşmüştüm. O, yaşamı konusunda konuşmaktan, bilgi vermekten pek fazla hoşlanmıyor. Cesur, neşeli, konuşkan ve misafirperver... Konuşmamızda bilim ve felsefe tarihinin bilinmesinin önemine vurgu yaptı: "Uygarlık yolunda yönümüzün doğru olarak saptanması, adımlarımızın emin olarak atılabilmesinde kültür ürünlerinin en etkileyici ve aynı zamanda üst düzeyini oluşturan Bilim Tarihi ve Felsefe Tarihi’nin çok iyi bilinmesi gerekmektedir."

AKADEMİK YAŞAMINDAN BİR KESİT
1951 yılında başarıyla Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (DTCF) Felsefe Bölümü’nü bitiren Sevim Tekeli, Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı’nın yanında doktora çalışmalarına başlar. Sayılı, 1952-1955 yılları arasında Felsefe Bölümü içinde, bir Bilim Tarihi Kürsüsü kurmak amacıyla resmî girişimlerde bulunur. 1955 yılında gerekli işlemler tamamlanarak ülkemizin ilk Bilim Tarihi Kürsüsü açılır ve Sayılı "kürsü profesörlüğü"ne ve Tekeli ise, "kürsü asistanlığı"na getirilir.
Akademik olarak dünyada ilk defa bilim tarihi bölümünü, George Sarton 1936 yılında Harvard Üniversitesi’nde kurmuş; Aydın Sayılı da, Harvard’da George Sarton’ın denetiminde doktorasını tamamlamıştır.

BİLİM TARİHİNE DİĞER KATKILARI
Sevim Tekeli, İstanbul Gözlemevi’nin gözlem araçlarını tanıtan Takiyyüddin’in "Âlât-ı Rasadiyye li-Zîc-i Şehinşâhiyye" ve Merâgâ Gözlemevi’nin gözlem araçlarını tanıtan Urdî’nin "Risale fi Keyfiyet el-Ersâd" adlı eleştirel metin çalışmalarını yayımlar. Böylece Ortaçağ İslâm Dünyası’nda kurulmuş ve işletilmiş iki büyük gözlemevinin, astronomi tarihçileri tarafından çok iyi bilinmeyen araştırma potansiyelleri ve yetenekleri konusunun, büyük ölçüde aydınlanmasını sağlar. Bulgular, astronomi tarihinin ve genel bilim tarihin gelişimine katkıda bulunur.
Tekeli, ayrıca Takiyüddin’in Güneş parametrelerine yönelik astronomik hesaplarını inceler ve 16. yüzyılda bu alanda en önemli çalışmanın Takiyüddin tarafından gerçekleştirildiğini kanıtlar. Kopernik ve Takiyüddin’in trigonometri çalışmalarını karşılaştırır. Bu çalışmasıyla Tekeli, Takiyüddîn’in trigonometrik çalışmalarının Kopernik’ten üstün olduğunu ortaya koyar.
Tekeli, Takiyüddîn’in mekanik saatler üzerine olan eserini Türkçe ve İngilizce olarak yayımlar. Bu çalışmasıyla Takiyüddîn’in 16. yüzyılda Tycho Brahe ile birlikte saatleri astronomiye uyguladığını kanıtlar. Mekanik saat tarihinde Takiyüddin’in müstesna bir yeri olduğunu gösterir.
2002 yılında Tekeli, iki öğrencisiyle birlikte -Melek Dosay Gökdoğan ve Yavuz Unat- 13. yüzyılın ünlü Türk mühendisi Cezerî’nin otomatlara ilişkin eserini, Arapçadan açıklamalarıyla birlikte Türkçeye kazandırır.
Coğrafya tarihi üzerine yaptığı çalışmalar: "Kristof Kolomb’un Haritasına Dayanarak En Eski Amerika Haritasını Çizen Türk Amirali Pirî Reis ve "İlk Japon Haritasını Çizen Türk, Kaşgarlı Mahmud", üzerinedir.

RÖNESANS'TA BİZANS'IN ETKİSİ
Tekeli "Modern Bilimin Doğuşunda Bizans’ın Etkisi", adlı çalışmasında, "Rönesans, İstanbul’un Fethi’nden sonra Batı’ya ve özellikle de İtalya’ya kaçan Rum Bilginleri’nin eseri olmuştur." biçiminde özetlenebilecek yaygın inancı sorgular. Yapmış olduğu araştırmayla söz konusu etkinin abartıldığını, ortaya koyar. Bu dönem üzerinde Müslüman bilginlerin etkisinin çok daha fazla olduğunu kanıtlar. Sonraki yıllarda başka araştırmacılar tarafından yapılan çalışmalar da bu belirlemenin doğruluğunu güçlendirir.
Tekeli, başta George Sarton olmak üzere Batılı bilim tarihçilerinin ve diğer tarihçilerin araştırmalarına dayanarak şu görüşü açıklıyor: " ... 1100-1250 bir çeviri ve uzlaşma dönemidir. Çatışan kültürler arasında daha yakın bir ilişki kurulmuş özellikle Hıristiyan ve Müslüman ve onların girişimleri yeni bir Avrupa’nın güçlü dokusunu oluşturmuştur. Bu görüş açısı altında 12. yüzyılı Rönesans olarak adlandırabiliriz, o müthiş bir Rönesans’tı ve modern bilimin temelini oluşturdu.
Sonunda 13. yüzyılın ortalarında Batı Avrupa’da yeni bir medeniyetin tohumları atılmış oldu. Bu tohumlar, Yunan - İslâm - Latin idi. -Bu üç kültürün en genci ve en üstünü Müslümanlardı ve Batı bu kültürü aktarma ve kendisine mal etme çabası içinde idi. - Yunan - İslâm bilim hazineleri Müslüman taşıyıcılardan Latin ve İbrani taşıyıcılara hummalı bir biçimde aktarılmıştı. Bu öğelerin geçişi, onların sindirilmesi ve evrimi çeşitli biçimlerde olmuş, ancak 13. yüzyılın ortalarında pek çoğu Latin damgası ile damgalanmıştı."
Yukarıdaki alıntıda da açıkça ifada edildiği gibi İstanbul’un Fethi’nden -1453- çok önce bilimde Rönesans’ın önemli adımları atılmıştır. Ayrıca "Bizanslılar çeviriciler ve çevrilen yapıtlar yönünden İtalyanlara oranla çok gerilerde kalırlar."

BİLİM TARİHİNE GİRİŞ
1993 yılında Tekeli’nin öncülüğünde Bilim Tarihi Anabilim Dalı öğretim üyeleri tarafından, liseler için ilk bilim tarihi ders kitabı olan "Bilim Tarihi" yazılır ve yayımlanır. Bu kitap, daha sonra genel okuyucunun ve üniversite öğrencilerinin gereksinimini karşılayacak ölçüde genişletilmiş olarak 1999 yılında "Bilim Tarihine Giriş" adıyla yeniden basılır. Bütün çağlarda bilim ve tekniğin gelişimini ana çizgileriyle tanıtan bu çalışmanın en ilgi çekici yönlerinden biri, bilimin gelişiminde -başka uygarlıklara mensup bilginlerin yanı sıra- Müslüman ve Türk bilginlerin de katkılarının bulunduğunun vurgulamasıdır. Kitap bu alanda yazılmış ilk eserdir ve pek çok üniversitede bilim tarihi derslerinde kaynak kitap olarak kullanılmaktadır.
Sevim Tekeli, Türkçenin bilim dili olarak kullanılmasını, bir var olup olmama sorunu olarak değerlendiriyor: "Bilim dilinin Türkçe olmasına ilişkin bocalama 16. yüzyılı izleyen dönemde, Osmanlı Türklerinin gittikçe bilimle ilgilerinin kesilmesine yol açmıştır. (...) Yüce Atatürk eğitim dilinin Türkçe olmasına işaret etmekle, yürekten inandığım en doğru yolu bize gösterdi. (...) Tarihte işlenen bu hatanın cezasını çok pahallı ödedik. Ancak bugün gene aynı hatayı işlersek, bunun ödünü çok daha ağır, Hamlet’in deyimi ile ‘Olmak veya olmamak’ biçiminde olacaktır."
Sevim Tekeli’yi saygıyla anıyoruz.

Son Dakika Haberleri