İnce Memed ve topraksız köylü
ŞEFİK ÇAKMAK
Kinyas Kartal’ın anlatımından anlaşılacağı üzere ağalardan köylüyü kurtarmak için köy enstitüleri kurulmuş ve başarılı olmuştu
“Bu memlekette bir toprak derdi vardır. Realiteyi akıllar ne kadar örtbas ederse etsin, hayat mütemadiyen, hıçkıra hıçkıra yüzümüze bunu haykıracaktır. Bu memlekette mezarının dahi mülkiyetini elinde tutamayan köyler vardır. Bu memlekette yüzyıllardan beri ekip biçtiği topraklara benimdir diyemeyen milyonlar vardır. Nihayet arkadaşlar, biz insanlığın yeni bir istihalesinin dönüm noktasında bulunuyoruz. Zamanların telkin ettiğini sezemezsek, çocuklarımıza saygın bir cemiyet, mamur ve masum bir vatan bırakamayız. Türk milletinin birliğini kundaklayıcı ilk ocağı düşman burada bulacaktır. Bundan sonra bana söylenecekler benim umurumda değildir. Ve siz bana, toprak derdine çare bulunuz; başka bir isteğim yoktur. (Şevket Raşit Hatipoğlu’nun Meclis konuşmasından 13 Mart 1950)
Teori Dergisi yazı kurulu üyeleri kapalı devre diyeceğimiz bir yöntem içinde Yaşar Kemal’i tartışmışlardır. Yaşar Kemal konusunda yeterli bilgim olmadığından bu tartışmaya katılma isteğim pek olmadı. Ancak Yaşar Kemal tartışma konusu İnce Memed romanını da kapsadı. Bu durumda tartışma Yaşar Kemal dışına taşarak ağalık düzenine kaydı. Yaşar Kemal’i romancı olarak değerlendirmek boyumu aşar. Ancak romancı toplumdaki çelişkileri vurguluyorsa, konu bu ise birkaç şey söylemek isterim. Yaşar Kemal iki yönden eleştirilmiştir. Birinci eleştiri cumhuriyet değerlerine karşı feodalite değerlerini savunduğudur. İkinci eleştiri de Kürt bölücülüğüne su taşıdığıdır. Yaşar Kemal’in 1950’li yıllarda okuduğum İnce Memed romanını cumhuriyet değerleri karşıtı olarak değerlendirmedim. Sonraki romanlarını da okumadım. (İnce Memed’in sonraki yıllarda eklenen bölümlerini de okumadım) Dolayısıyla sonraki yapıtlarında Kürtçülüğe su taşıyıp taşımadığı konusunda değerlendirme yapmak isteğinde değilim. Ancak şu kadarını belirtme gereği duyuyorum. İnce Memed’de Türkiye’nin uzun yıllar boyunca yıkamadığı ağalık düzeni ortamı anlatılır. Ağalık düzeninin vurgulanması ve doğru değerlendirilmesi, Kürtçülük güzellemesinden ayrı değerlendirilmelidir. Kürtçülük güzellemesi yanlışlığı ağalık düzeni karşıtlığının değerini azaltmaz. İkisi birlikte değil ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
İNCE MEMED’DE AĞANIN SÖMÜRÜSÜ
İnce Memed’de dört köyü olan Abdi ağaya karşı marabacı yani topraksız köylü İnce Memed’in savaşı anlatılır. Romanın konusu ağalık ortamının, düzeninin irdelenmesidir. Çukurova’da ağalık yapılanması gerçektir. Ağalık yapılanmasında ağanın topraksız köylü marabayı ve tarım emekçisini sömürdüğü de gerçektir. Cumhuriyet devriminde ağalık düzeninin dağılma aşamasına geldiği de gerçektir. Toprak ağalarından Kinyas Kartal’ın “Köy enstitüleri komünist yuvası değildir. Bizim devlet ve yönetim üzerindeki güdümümüzü ortadan kaldırmaya yönelik, çok akıllı bir uygulamaydı. Biz buna katlanamadık. İçimize sindiremedik. (….) Bunun için Demokrat Parti ile pazarlığa giriştik. Kaldırılmasını koşul olarak ileri sürdük. (…) Benim iki köyümden iki çocuğumuzu alarak Malatya’daki Akçadağ Köy Enstitüsüne gönderdiler. Çocuklar giderken doğru dürüst Türkçe bilmiyorlardı. Köy halkı da bilmez.(…) Bu çocuklar orada eğitildiler, yetiştirildiler. Bana da baskıyla iki köye okul yaptırdılar. Çocuklar o okullara geldiler. Öğretmenlik yaptılar. Ne oldu? İki yıl sonra köyde herkes Türkçe konuşmaya başladı. O güne kadar köylülerin devlet kapısındaki işlerini benim adamlarım yapardı. Mektuplarına kadar onlar yazarlardı. Bütün bunlar ortadan kalkmaya yüz tuttu. Köylüler benim gücümden farklı güçler olduğunu öğrendiler. Bana bağlılıktan, benim sözlerimi dinlemekten uzaklaşır oldular. İşte buna izin veremezdik.” sözleri bir yandan ağalık düzenindeki dağılmayı, diğer yandan bu dağılmaya ağalık düzeninin karşı koymasını anlatır.
Dünya yüzyıllar boyunca feodalitenin kalıntılarını silmek uğraşısı içinde olmuştur Feodalitenin en somut kalıntısı köylü ve toprak düzenidir. Türkiye’deki ağalık düzeninin feodaliteden farklılıkları vardır. Ancak kalın çizgileri benzerdir. Cumhuriyet devrimimiz köylü ve toprak düzenini değiştirerek yeni bir toplum düzeni oluşturma gayreti içinde olmuştur. Bu çalışma Cumhuriyetin kuruluşundan bir yıl sonra 1924 yılında Köy kanunu ile başlamış, 1927’de 1097 sayılı yasa 1929’da 1505 sayılı yasa ile sürdürülmüş 1940 ve 42 de Köy enstitüleri yasası çıkarılmış, Nihayet 1945’te “Çiftçiye Toprak Dağıtılması ve çiftçi Ocakları kurulması” yasa tasarısı ile sorunu çözme aşamasına geçilmiştir. Temeldeki devrimci atılım Köy enstitüleri ve “Çiftçiye Toprak Dağıtılması ve çiftçi Ocakları kurulması” girişimidir. Köy enstitüleri girişiminden doyurucu olmasa da belirli bir süre sonuç alınabilmiştir. Sonuçta köy enstitüleri de karşı devrime yenik düşmüş, kapatılmıştır. Köy enstitülerinin kurucusu devrimci Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’dir. “Çiftçiye Toprak Dağıtılması ve Çiftçi Ocakları Kurulması” yasa tasarısını hazırlayan da bir başka devrimci öncü Şevket Raşit Hatipoğlu’dur. Ancak Köy Enstitüleri uygulamasından yeterli dersi almış olan karşı devrimciler, bir yandan köy enstitülerinin kapatılması için uğraşırken, Şevket Raşit Hatipoğlu’nun yasa tasarısını amacından saptırmış, engellemişlerdir.
KİNYAS KARTAL’IN ANLATIMINDAN
Atatürk “köylüyü milletin efendisi” olarak tanımlamıştır. Köylünün milletin efendisi olması ağalık düzeninin yıkılması, köylünün çiftçi olması demektir. Ağalık düzeni yıkılmadan köylü çiftçi olamaz. Çiftçinin kısa tanımı kendi toprağını işleyen köylüdür.
Cumhuriyet devrimi ağalık yapısına son vermek, bunun için de köylü ve toprak düzenini değiştirmek zorundaydı. Yukarıda Kinyas Kartal’ın anlatımından anlaşılacağı üzere ağalardan köylüyü kurtarmak için köy enstitüleri kurulmuş ve başarılı olmuştu. Bu başarının sürdürülmesi köylü ve toprak düzeninin yeniden yapılandırılması ile gerçekleştirilebilirdi. Şevket Raşit Hatipoğlu köylünün çiftçi niteliği kazanması ve yeni bir toprak mülkiyeti düzeni yaratılması için çalışmıştır. Köylü niteliği bir lokma bir hırka anlayışı ve köyle sınırlıydı. Köylü niteliği tarımsal üretimde atılım yapmaya olanak veremezdi. Dolayısıyla köylüye çiftçi niteliği kazandırılmalıydı. Sayın Şevket Raşit Hatipoğlu Çiftçiyi Topraklandırma ve Çiftçi Ocakları Kurulması Kanun tasarısını TBMM’ye şu sözlerle sunmuştur: “Biliyorsunuz arkadaşlar, bu rejim bu memlekette ilk temellerini atarken bize “köylü efendimizdir” parolasını vermiştir…köylünün gerçek efendi olabilmesi, kendi iktisadi hayatını istiklal içinde kendisinin yürütebilmesine bağlıdır. Binaenaleyh çiftçiyi topraklandırmak bugün bizim umumi olarak öteden beri benimsediğimiz ve hakikaten milletimiz için layık gördüğümüz bu hedefe ulaşabilmenin bir yoludur.”
Ne yazık ki; Şevket Raşit Hatipoğlu, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün, Başbakan Recep Peker’in tüm desteğine karşın, ağaların (özellikle Adnan Menderes, Cavit Oral ve Emin Sazak) karşı koymasına yenik düşmüş, yasayı istediği gibi çıkaramamış, ağalık düzenini yıkamamıştır. Ağalık düzeninin yıkılması cumhuriyet devriminin başaramadığı en önemli konulardan biridir. Bu ayrı bir yazı konusudur. İnce Memed büyük devrimci Şevket Raşit Hatipoğlu’nun yüreğini yakan topraksız köylü sorununun romana yansımasıdır.