16 Eylül 2024 Pazartesi
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İnci Aral son kitabını Aydınlık'a anlattı: Kuantum fiziğiyle yazılmış roman

İnci Aral, Yukarlarda En Uzaklarda romanında, Hollanda’ya göç eden bir ailenin kızlarını kaybedişini, bilim, tıp ve kuantum fiziği kurallarının geçerli olduğu bir uzay ülkesinde yaşamı düşleyerek kaleme almış

İnci Aral son kitabını Aydınlık'a anlattı: Kuantum fiziğiyle yazılmış roman
A+ A-
ROZERİN DOĞAN

Yukarlarda En Uzaklarda kitabı, İnci Aral'ın başlangıcı yirmi yıl önceye dayanan, yıllar boyu düşünülmüş, beklenmiş, uzun uzun kurgulanmış son romanı.Türkiye’de sol siyaset içinde etkin biçimde rol aldıktan sonra Hollanda’ya iltica eden Fatih ve ailesinin hayatı, yirmi yaşındaki kızları Akdeniz’in “şüpheli” bir tramvay kazasında ölmesi ile altüst olur. Mutlu aile bu ölümle darmadağın olur. Eşi Müjgan, kızının ölümünün bir kaza değil suçlusunun kocası olduğunu düşünür. Çünkü kitaplaştırdığı bir araştırma nedeniyle olaya mafyanın parmağı karışmıştır. Fatih, eliyle gömdüğü kızını yıllar sonra kanlı canlı karşısında gördüğünde bir gizemin peşine düşer. İnci Aral'la son romanını konuştuk.

  • Gabriel Garcia Marquez, romancının, en iyi romanının hep son romanı olduğuna inandığını söylemiş. "Yukarlarda En Uzaklarda" size böyle bir his verdi mi?

Roman bitmeden, ama büyük ölçüde ortaya çıktıktan sonra bile ne yaptığımı tam bilmiyordum. Genelde metinle çok içli dışlı oluşumdan, her bir sözcük ve cümle ile fazla uğraşmaktan ve olay örgüsüyle karakterlerimi yerli yerine oturtmaya çalışmaktan bütünü görmekte zorlanıyorum. Roman büyük boyutlu bir anlatı, bu anlatının edebi düzeyi ve düşünsel yanıyla birlikte romanın iç mantığına uygun sağlam bir yapı kurmak zorundasınız. Sürükleyici bir olay örgüsü, iyi işlenmiş karakterler, tarihi arka plan ögelerini titizlikle oluşturmaya çalışmış olsam da karar vermek için başka bir göze gereksinme duyuyordum. Roman, ana hatlarıyla biçimlenip sonlara yaklaşırken editörüm ve benim metinlerimi çok iyi tanıyan Tolga Meriç ve eşim Ali Gür romanımı okudular. Ayrı ayrı, aynı görüş ve övgülerde birleşmeleri beni çok sevindirecek ölçüde olumluydu. O zaman konusu, merak ögesi, bilim kurguya yakın teması ve felsefi içerik ve anlatımıyla iyi bir roman yazdığıma inanmaya başladım ve aldığım coşkuyla romanı daha kolay bitirdim. Yine de ölçülüyüm. Çünkü yazdıklarımın en acımasız eleştirmeni her zaman ben olmuşumdur. Yukarlarda En Uzaklarda en iyi romanım mı tam olarak henüz bilmiyorum. Son sözü iyi okurlarım söyleyecek.

İnci Aral son kitabını Aydınlık'a anlattı: Kuantum fiziğiyle yazılmış roman - Resim: 1

FELSEFİ, BİLİMSEL ARAŞTIRMA

  • Romanda, başkişilerden Akdeniz'in, öldükten sonraki yaşamını okuyoruz. Hemen hemen hiç el atılmamış böyle bir alana girmeye sizi çağıran neydi?

“Yukarlarda En Uzaklarda” başlangıcı yirmi yıl önceye giden yıllar boyu düşünülmüş, beklenmiş, uzun kurgulanmış bir roman. Romandaki asıl anlatıcının kim olacağı sorunundan hareket ettiğimde, ailenin ölmüş olan kızı Akdeniz’in sesinin romana farklı bir boyut katacağını sezdim. Böylece genç kız ölümünü ve daha sonra yaşadıklarını birinci ağızdan anlatacak üstelik ailesinin dağılma sürecine de tanık olacaktı. Ancak bir ölüyü konuşturmak alışılmış bir kurguydu ve bir yere kadar etkili olacaktı. Akdeniz yeniden yaşam kazanmalıydı. Bu noktada bilimsel ve felsefi araştırmalara giriştim. Ölüm ve yaşam üzerine görüşlere baktım, kuantum fiziğine eğildim ve gerçekte bilincin yok olmadığı gerçeğinden yola çıkarak ölümün büsbütün bir yokluk değil biçim değiştirme olduğu görüşüyle Akdeniz’i yeni bir bilinç aktarımıyla yeniden yorumladım, ona yeni bir yaşam kazandırdım.

  • Bu çok yeni, ışıltılı tema romanda Akdeniz'in babası Fatih'in ve annesi Müjgan'ın hikâyelerini gölgede bırakabilirdi. Ama bu denge çok ustaca ayarlanmış romanda. Bu dengeyi kurmanın yazınsal zorlukları var mıydı?

Bu zorluğu romanın ilk satırlarında hissettim ve yaşadım. Birkaç kez kurguda farklı düzenlemeler düşünerek başlangıç sürecinde denemeler yaptım. Baba ve anne sıradan kişiler değillerdi. Türkiye’de devrimci mücadele sonrası askeri yönetim sürecinde yaşadıkları zorlu koşullar yüzünden Hollanda’ya göç etmişlerdi. Onlar da anlatının önemli bir parçasıydılar. Bu nedenle malzemesi fazla olan, ama ayıklanması pek kolay olmayan bir hikayenin üstesinden gelmek zorundaydım. Akdeniz'in ölümünden sonra geride kalan ailesini görünmeden gözleme olanağı buluyor, yeni parlak bilinciyle onların geçmişlerini anımsıyor ve kendi ölümünden sonraki acılarına ve ailesinin durduramadığı yıkımına tanık oluyordu. Ama yeni yaşamında zamansız, bambaşka yerlerde, bir başka boyut, duyarlık ve gerçeklik içinde var olma imkanına sahip olduğundan onun gerçeküstü yaşamıyla anne babanın somut yaşamlarını farklı zaman, mekan, olay ve anımsama aktarımlarıyla uygun bir biçimde ayırmakla birlikte bir arada akışlarını da sağladım.

  • Akdeniz'in yeni yaşamını kurarken daha çok hangi kaynaklardan beslendiniz?

Öncelikle bazı bilim adamlarının yeni ve güncel tezlerinden yola çıktım. Beden çürüse bile beyindeki kuantum parçacıkları nedeniyle zihinsel yapının yani varoluş enerjisinin yol olamayacağı ve kesinlikle bir başka canlıda ve biçimde yaşamayı sürdüreceğini temel alan bu görüşleri inandırıcı hale getirdim. Ayrıca ölüm yaşam üzerine felsefi, uzay konulu ve sipiritüel kaynaklı çok fazla okumalar yaptım. Akdeniz’in bilim, tıp ve teknoloji bakımından çok gelişmiş, kuantum fiziği kurallarının geçerli olduğu bir uzay ülkesinden yeni yaşamı için yardım aldığını düşledim. Bilim kurgusal yaklaşım içinde o dünyada bir ütopya yarattım. Dünyada yaşayan uzaylı bir melez ile kahramanım arasında bir yakınlık, bir aşk öyküsü kurguladım ve bunları yazarken kat kat açılan düş gücümden çokça yararlandım.

İnci Aral son kitabını Aydınlık'a anlattı: Kuantum fiziğiyle yazılmış roman - Resim: 2

HAYATIN EN BÜYÜK ACISI

  • Romandan geriye okurlarınıza en çok ne kalırsa mutlu olursunuz?

Romanda genç yaştaki kızlarını kaybetmiş bir anne baba var. Yaşamın en zorlu en acı deneyimi bir evladın ölümünü görmek ve yaşamaktır. Her ne kadar dinler ve inanışlar ölmüş sevdiklerimizin ruhlarının bizi terk etmediklerini vaadetseler de onların nerede nasıl olduklarını bilmek isteriz. Ben durumu ruhlar ve hayaletlere girmeden, mistik bir çizgiden uzak durarak bilim kurgusal bir yöntem kullanarak açıklamak istedim. Belki de kaybettiğimiz insanlar yeni bir yerde yeni bir yaşamın içinde mutludurlar. Henüz bilmediğimiz çok şey var. Yaşamın ve ölümün gizlerini tümüyle çözmüş olduğumuzu söyleyemeyiz. En azından olasılık ve olabilirlikler üzerine düşünebilir, romandaki gibi bir gün onlardan bir haber bile alabiliriz. Ben evlatlarını kaybetmiş, geride kalmış anne babalara romanımla bu umudu, bu teselliyi vermek istedim.

Roman inci aral kuantum fiziği