İnci Taneleri’nin incileri ve dilber dansı etiği
Bütün toplumlar ayrıcalıksız çok yüzlüdür. Kölelik nedir sorusuyla başlar Proudhon. Bu soru ‘Mülkiyet nedir’e giden bir izleğin başlangıcıdır.
Köleliği düşünme yetisinin, iradesinin, kimliğinin, yeteneğinin, yaşam hakkının elinden alınması olarak tanımlıyor. Bu yetilerin köreltilmesi, kullanılamaz duruma indirgenmesi ve hiçleştirmeyi cinayet olarak nitelendiriyor. Mülkiyet nedir sorusu, kölelik nedir sorusu gibidir. Dönemin mülkiyet ve teolojik anlayışı mülkiyeti yasalar tarafından onaylanan doğal bir hak olduğunu ileri sürmelerine karşın Proudhon ‘mülkiyet hırsızlıktır!’ tanısını koyuyor.
Proudhon ‘mülkiyet hırsızlıktır’ı, aşkın bir kavram olarak Kant’ın ahlak felsefesi üzerinden de değerlendirilebilir.
Ahlak kişiden kişiye göre değişen mutlak olmayan soyut bir kavram. Kant, kişilerin kendilik üzerinden tanımladıkları değişik algıları evrensel ahlak olarak onaylamaz. Birden çok tanım tanımsızlıktır. Ahlakın birden çok tanımı varsa ve her tanım kişilere göre değişiyorsa tanımlanan tanımsızlaştırılmıştır. Kişiden kişiye değişen ahlak, ahlak tanımı dışındadır. Kişilere göre değişen ahlak amaçsaldır. Herhangi bir davranış biçimi ya da düşüncedeki amaçsallık belli bir koşulu içeriyorsa ahlaksal sayılamaz. Belli bir amacı içermek ya da belli bir koşulu onaylamak için ileri sürülen ahlak evrensel ahlak kavramı dışındadır. Kimi ayrımlar dışarıda tutulursa bütün toplumlar ayrıcalıksız ikiyüzlü değil çok yüzlüdür. Proudhon’un kölelik nedir, mülkiyet nedir sorusu gibi bir soru olarak düşünülmelidir ahlak nedir?
Yılmaz Erdoğan’ın ana akım medya kanallarının birinde gösterime giren İnci Taneleri tanıtımında Hazar Ergüçlü’nün canlandırdığı Dilber’in pavyon dansı sonrası toplumsal yaşamda bulduğu karşılık ‘Sanat taklittir’ diyen Aristoteles’in görüşünü hem içkinleştirir hem aşkınlaştırır. Ayrımsız sanat başta insan ilişkileri olmak üzere, olanı ve olabilecek olanı her iki anlamda da yansıtır. Sanat gerçekliği taklit ettiğinde iyidir, çarpıttığında kötü. Bu anlamda ‘İnci Taneleri’, ‘Ömer’, ‘Kızıl Goncalar’, ‘Kızılcık Şerbeti’ gibi diziler de gerçeği yansıtırsa iyi, çarpıtırsa kötüdür. Sanatçı yaşamı gerçekçi biçimde ya taklit eder, ya da taklit ederken çarpıtır. İlkinde taklit edilen ve taklidin nesnesi içkindir, diğerinde toplumsal yaşamda karşılığını ya da karşıtını bularak aşkınlaşır. Nitelikli sanat eseri, içeriğiyle yorum sağlamak, anlatıyı gerçek yaşamla, politik, ahlaki, sosyal karşılaştırmalar yapılması üzerine düşündürmek için bir gerekçedir. Sanat yapıtının içkin içeriği budur. Aşkın niteliği de tepki oluşturarak gerçekliği yapıtta değil, oradan yola çıkarak gerçeklikte sorgulatmaktır. Sigmund Freud bilimin ve sanatın bizi anlattığı gerçekliğini ileri sürer: “Biz’i anlatan bilim ile Ben’i anlatan sanat, bir insana giden en kısa yoldur.’’ ‘İnci Taneleri’, ‘Ömer’, ‘Kızıl Goncalar’, ‘Kızılcık Şerbeti’ gibi diziler de bizi ya doğrudan gerçeklikle ya da gerçekliği çarpıtarak anlatır. Gerçeği görmek ya da çarpıtılanı olduğu gibi kabul etmek izleyenin, okuyanın estetik algısına göre değişir. Toplumsal aşamada karşılığı da bütün toplumlar ayrıcalıksız çok yüzlü olduğu gerçeğiyle yüzleştirir.
İnci Taneleri özelinde, dizinin yayımlanan pragmanı ve ilk bölümünde Dilber’in pavyon dansı gerçeği kısıtlı olarak ve idealize ederek çok yüzlü toplumsal yapının eleştirisi olarak okunabilir. Dizinin tanıtımında Dilber’in dansının hayranlık ve bir o kadar da eleştiriye konu olması kuşkusuz bir PR (Public relations - halkla ilişkiler) çalışmasıdır. Aynı ilgi ve eleştiri ilk bölümün yayımından sonra da gündemdedir. Dizinin yayımlanır yayımlanmaz bugüne değin alınmış en yüksek izlenme oranını yakalaması bu etki ve tepki sonucudur. Pavyon gerçekliği çokyüzlü toplumlar için hem bir etik hem de merak konusudur. Etik olarak uygun görülmez ancak ilgi uyandırır, merak edilir. Oysa bir pavyon gerçekliği vardır ve toplumdaki bireylerin genel olarak bu gerçekliğe ilişkin gerçek ya da gerçeğe yakın kanısı bulunur. Bireyler ya bilgi ya da bilgi sahibi olmadan fikir sahibidir. İnci Taneleri’nin tanıtımı ve ilk bölümünün yayımlanmasının ardından bütün değer olgular karşısında olduğu gibi toplumsal karşılığı olarak eleştirenler ve onaylayanlar, bilgi ya da bilgi sahibi olmadan fikir sahiplerinin görüşleri sosyal medya başta olmak üzere medyada görünür oldu. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar Kant’ın kişilerin kendilik üzerinden tanımladıkları, kendilerini haklı çıkarma koşuluyla ileri sürdükleri farklı ahlak algıları üzerinden yaptıkları eleştirilerin evrensel ahlak olarak hiçbir anlamı yok, içeriksiz, gerçeklikle ilişkisi yitirilmiştir. Kişiden kişiye değişen ahlak, ahlak tanımı dışındadır. Evrensel gerçek tektir ve eğer kişiden kişiye değişen bir ahlak tanımı varsa ahlaksal değildir. Eğer eleştirilecekse İnci Taneleri, ilk bölümde yan karakterlerden birine söylettirilen ‘Pavyona kızlar tertemiz gelirler ve tertemiz çıkarlar’ biçimindeki çarpıklık üzerinden yapılmalıdır. Asıl eleştirilmesi gereken, toplumun Pavyon Gerçekliği’ni ihlal eden bu çarpık görüştür. Bu dizi kişisinin ahlak anlayışı olabileceği gibi Yılmaz Erdoğan’ın da ahlak anlayışı olabilir. Dizi kişisinin ahlak algısı ise genel konunun gelişimi açısından onaylanmaz ancak Erdoğan’ın ahlak algısını yansıtıyorsa bu algı evrensel ahlak algısıyla çelişkilidir ve kuşkusuz ki eleştirilmelidir.
Dilber’in pavyon dansı, ‘Pavyona kızlar tertemiz gelirler ve tertemiz çıkarlar’ algısı, dizinin içeriğini aşkınlaştırmak, gerçek yaşamda karşıtlığını düşündürmek içinse farklı bir anlam içerir, idealize ediyorsa başka anlam içerir. Aksine bu tür eğlence mekânlarının mezbahadan farklı yoktur. Bu mezbahalarda binlerce Dilber yaşam savaşı veriyor. Simgesel olarak Dilber gibiler bu mezbahada çengelleri asılı et parçalarından farksızdır. Mezbahada temiz kalmak -ister bilinçli ister zorla- olanaksızdır, kana bulanmak kaçınılmazdır. İnci Taneleri ya da buna benzer sanat yapıtlarındaki Dilber gibiler kendiliklerinden ya da düşürülerek girmiş olsunlar, tertemiz kalamazlar, hatta çıkamazlar. Sanatın taklit ettiği gerçek yaşamda günümüzde neonlarında tür adları her ne olursa olsun yüzlerce pavyon, vs. harıl harıl işliyor, binlerce Dilber pavyonda yaşam savaşı veriyor, gerçeği var ancak kimseden ses çıkmıyor, dizisi oluyor millet ayağa kalkıyor. Dizideki elbise büyük paralarla yok satıyor, ülkede harıl harıl pavyon dansı kursları açılıyor... Gerçeğe gelince susanlar, görmezden gelenler, dizisi olunca itiraz ediyor ya da tam tersi Dilber gibi dans etmek için kurslara, aynı elbiseye sahip olmak için alışveriş merkezlerine koşuyor. Bu ne yaman çelişki. Bu ne ikiyüzlülük? Sormak gerekmez mi? Daha önce neredeydiniz güzel kardeşim?