Yandex
16 Ocak 2025 Perşembe
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İnsanlık öldü mü?

NURETTİN ERGÜN / ESKİ GÜMRÜK VE TEKEL BAKANLIĞI BAŞMÜFETTİŞİ

İnsanlık öldü mü?
A+ A-

“Eğer hepimiz birer panayır cambazı olmasaydık, bilgiçliğin ve şarlatanlığın hünerlerini bu derece öğrenmemiş olsaydık, yahut edepsizliğimiz ve trajedimiz kadar da samimi olabilseydik, yeraltı dünyalarımızdan okyanuslar dolusu irin ve kin kusardık..”

Bu cümleler, insan sahtekârlığının ve ikiyüzlülüğünün medeniyete yansımalarını felsefesinin başlıca konusu haline getiren, Rumen filozof E. M. Cioran’ın “Çürümenin Kitabı” adlı eserinden alınmıştır.

Cioran’ın bu düşüncelerine katılıp katılmamakta hepimiz özgürüz. Ancak yakın ve uzak çevremizde yaşadıklarımız, tanık olduklarımız, öğrendiklerimiz “İnsanlık öldü mü ya da hiç doğmadı mı?” dedirtecek bir karamsarlığı ve umutsuzluğu iliklerimize kadar hissettiriyor. Bireysel ve toplumsal yaşamımızda, insan egosunu denetleyen ve düzenleyen, ahlakın da kaynağı sayılan “objektif akıl” gitmiş yerini bencilliğin hizmetçisi “çıkarcı akıl” almış.

ÇÜRÜMENİN KURUMSALLAŞMASI

Bireysel ilişkilerde gördüğümüz çürüme, toplumsal alanda da kendi kurumlarını yaratmış durumda. Kişisel ilişkilerde karşılaştığımız; sahtekârlık, sevgisizlik, saygısızlık, güvensizlik, çıkarcılık, maddi manevi istismar ve şiddet; toplumsal alanda ise gördüğümüz; siyasallaşan, tarikatlaşan, çıkara dayalı yandaş kadrolar ve kamusal gücün istismarına dayanan uygulamalar. Kişisel ve toplumsal çürüme birbirlerinden beslenerek kötülüğün egemenliğini sürdürüyor.

Bu cümleleri okurken “çok karamsar” bulanların şu soruyu kendilerine sormalarını ve dürüstçe cevaplamalarını önereceğim. Etrafınızda, ilişkilerinde öncelikle kişisel çıkarlarını gözetmeyen, her anlamda güvendiğiniz kaç kişi var? Kamu kurumlarının hizmet ve işleyişinde yalnızca liyakatin, objektifliğin, halkın yararının ve eşitliğin belirleyici olduğuna, yöneticilerimizin yetkilerini kullanırken kişisel çıkar gözetmediklerine gerçekten inanıyor musunuz?

Bu yazıdaki amacımız karamsarlığı öne çıkarmak ve yaymak değildir. İçinde bulunduğumuz toplumsal şartların ağırlığına dikkat çekmek, sebeplerini irdelemek ve “objektif aklı” bireysel ve kamusal alanda egemen kılmak için insanlık ve yurttaşlık sorumluluklarımızı hatırlamak ve gözden geçirmektir.

ÇÜRÜMENİN YAKIN TARİHİ

24 Ocak 1980 Kararları ve 12 Eylül’ün ardından günümüze kadar gelen bütün iktidarların uyguladığı, küreselleşme, liberalleşme ve özelleştirme politikaları, ulusalcılık karşıtlığı, sadece; kamusal alandaki kurumları tahrip etmekle kalmayıp sosyal ve kültürel yapımızı ve değerler sistemimizi de yozlaştırmıştır. Kültürel ve moral değerler yıllardır siyasi ve ekonomik çıkarlar uğruna fütursuzca kullanılmış ve kullanılmaya devam edilmektedir.

Tüketim ve gösteriş yaşamın amacı haline getirilmiş, ekonomik yapımız; rant, ticaret ve borçlanmaya indirgenmiştir. Kestirmeden parayı bulma yolları özendirilmiş, çürümenin önünde engel teşkil edecek kurumsal yapılar işlevsiz hale getirilmiştir. Küreselci Özal iktidarlarının başlattığı icraatlar ile sözde devlet hizmetlerine etkinlik ve verimlilik getirmek bahanesi kullanılarak yıllardır konusunda uzmanlaşmış kurumlar, bakanlıklar ya bölünerek ya da birleştirilerek devlet hizmetinde yetki ve görev karmaşası olan gri alanlar yaratılmış, devletin sistematiği bozulmuştur.

Denetim ve teftiş kurullarının yetkileri ve özlük hakları daraltılarak pasif hale getirilmiş, haksızlık ve yolsuzlukların önü açılmıştır. Siyasi tercihe dayalı atamalarla kadro ve liyakat kıyımları yapılmış, çürümeye direnecek ehil kadrolar emekliliğe ve istifaya yönlendirilmiştir. Boşalan kadrolara, çıkara dayalı yandaşlık hesapları ile ya da bizden denilerek atanmış olan siyasallaşmış, tarikatlaşmış bu ekiplerin; Ergenekon, Balyoz v.s kumpasları ile ve en nihayet 15 Temmuz kalkışmasında neler yaptıkları ve yapabilecekleri görülmüştür.

İnsanlık öldü mü? - Resim: 1

Tüketim ve gösteri yaşamın amacı haline getirilmiş, ekonomik yapımız; rant, ticaret ve borçlanmaya indirgenmiştir.

Devleti küçülteceğiz diyerek kamuya ait ne varsa satılmış, sağlık, eğitim gibi alanlar neredeyse tamamen özel sektöre bırakılmıştır. Borçlanma, bireysel ve kamusal ekonominin öncelikli kaynağı haline gelmiştir. Her türlü vergiden muaf imtiyazlı şirketler ve vakıflar yaratılmış, kamu kaynaklarının bunlar eliyle kullanılması ve devlete ait işlerin bunlar eliyle yapılması gelenekselleşmiştir. Uygulanan ekonomik politikalarla ve yolsuzluklarla bu çıkar guruplarının elinde toplanan kaynakların özgürleşeceği, yasallaşacağı, etkin olacağı, emperyal sermaye ile buluşabileceği piyasa mekanizmaları ve kurumları oluşturulmuştur. Siyasal amaçla kullanılan ayni ve nakdi yardımlarla fakirlik ödüllendirilmiş, çalışmak ve üretmek cazip olmaktan çıkarılmıştır.

Ülke yönetimine 1980’den beri hakim olduğuna inandığımız ortamla ilgili bu düşüncelerimizin yazıya dökülmesine sebep olan olay; son günlerde kamuoyunu meşgul eden Başkentgaz unvanlı bir şirketin, Kızılay üzerinden, Ensar Vakfı’na aktarıldığı biçiminde gözüken 8 Milyon USD’lik şartlı bağış tartışmalarıdır.

Her şeyden önce şunu belirtmeliyiz ki savaşta ve barışta çok önemli görevleri olan Kızılay’ın kurumsal itibarını korumak ve kollamak başta bu kurumun yöneticileri olmak üzere, devleti yönetenlerin ve bütün yurtseverlerin görevidir. Bu nedenle kamuoyu hiçbir şüpheye yer kalmayacak biçimde aydınlatılmalı ve konunun bütün tarafları şu soruların yanıtlarını toplumla paylaşmalıdırlar. Kızılay yönetimi, Başkentgaz yönetimi ve Ensar Vakfı yönetimi üzerlerine düşen bu sorumluluğu yerine getirmezlerse devletin ilgili ve yetkili denetim kurumları devreye sokularak bu soruların cevapları araştırılmalı ve Kızılay’ın kurumsal saygınlığının şüpheli hale gelmesi, üzerinde spekülasyonlar üretilmesi önlenmelidir. Yasa dışı durumlar tespit edilirse gerekli yargı süreçleri başlatılmalıdır.

  1. Bağışcı gözüken Başkentgaz gerçekte bu bağışı yapmış mıdır? Yoksa, bu bağışı yapan Başkentgaz dışında başka bir kaynak mıdır?
  2. Başkentgaz bu bağışı yapmış ise hangi yolla (nakit, banka v.s) yapılmıştır? Bu belgeler kamuoyu ile neden paylaşılmamaktadır?
  3. Sermaye Piyasası Kurulu’nun 13.11.2015 tarihli 31/1436 Sayılı kararı ile Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı (GYO) statüsü verilen ve her türlü vergiden muafiyet kazanan Başkent Doğalgaz Dağıtım GYO A.Ş.nin vergi kaygısı olmadığına göre bu bağışı Kızılay üzerinden yapmasına neden ihtiyaç duyulmuştur? Üstelik; Kızılay üzerinden kendisine bağış yapıldığı gözüken Ensar Vakfı; Bakanlar Kurulu Kararı ile “kamuya yararlı” statüsü kazandırılmış ve kendisine doğrudan yapılan bütün bağışların bağışçıları tarafından vergi matrahından düşüldüğü bir vakıf iken, bağışçı gözüken Başkentgaz neden Ensar Vakfı’na doğrudan bağış yapmamış da Kızılay’ı aracı kullanmıştır?
  4. Yazılı ve elektronik basında gözüktüğü haliyle Başkentgaz şirketinin Kızılay yönetimine muhatap yazdığı 29.12.2017 tarihli yazı bağış işlemi ile aynı zamanda mı yazılmıştır?
  5. Bu yazıdaki “..7.925.000 USD bakiye tutarın ise Derneğiniz ile Ensar Vakfı Arasında yapılacak protokol kapsamında yurt inşaatında kullanılmasına muvafakat ettiğimizi..” cümlesinde geçen bu şartlı bağışa ilişkin Kızılay ile Ensar Vakfı arasındaki protokol nerededir?
  6. Kızılay bu parayı Ensar Vakfı’na böyle bir protokolü yapmadan mı aktarmıştır?
  7. Bu para, Başkentgaz’ın ve Kızılay’ın hesaplarından ne şekilde ve hangi tarihte çıkmış ve Ensar Vakfı’nın kayıtlarına ne şekilde ve hangi tarihte girmiştir?
  8. Başkentgaz bu bağışı yapmış ise neden 2017 senesi mali yılının son iş günü olan 29 Aralık Cuma günü yapmıştır? Bu tarihte Kızılay’ın kasa mevcudu, banka ve bağış hesapları kayıtları nelerdir? Bu tarih itibariyle makbuza bağlanmamış bağış var mıdır?
  9. Olayda adı geçen, şirket, kurum ve vakıf yöneticileri, kurucuları arasında çıkar ortaklıkları var mıdır?

Yurtsever olan herkesin, hiç mi değil; bu ve benzeri kamusal olaylar ile ilgili olarak samimi, dürüst, cesur ve takipçi olmasının zamanı geçmek üzeredir. Bir milletin bekası için, kalabalıkların kandırılmasından daha tehlikeli olanı, öncü bireyleri arasındaki uzlaşmaz ve benci tutumlardır. Öncüler. Yurtseverlik ve Vatan bütünlüğü temelinde ve “Objektif Aklın“ egemenliğinde birleşmek için egolarını bir kenara koymalıdırlar. Aksi takdirde E.M.Cioran’ın “Çürümenin Kitabı” nda bahsettiği “…yeraltı dünyalarımızdaki okyanuslar dolusu irin ve kin…” ya kendi patlayacak ya da gök kubbe başımıza çökecek.

Son Dakika Haberleri