22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İran Reisi’ye ağlarken zil takıp oynayan bir İranlı arkadaşa mektubumdur!

Batı’nın kültür saldırısı ve küreselleşmenin yarattığı yabancılaşma, bizim gibi ülkelerde kolaylıkla ‘hazır eleman’ buluyor. En küçük bir memnuniyetsizlikte ‘bu memlekette yaşanmaz’ kafası ile ülkeyi ve yöneticilerini satabilecek bir nesil ve ortam yarattılar

İran Reisi’ye ağlarken zil takıp oynayan bir İranlı arkadaşa mektubumdur...
A+ A-
LATİF BOLAT

Tebriz’de, bizim de altında serinlediğimiz o ağaçlı bulvarları dolduran yüz binlerce ağlayan insanı, Reisi’nin cenazesinde gördükten sonra, bu mektubu Facebok’ta aşağıdaki mesajı koyan İsfahanlı arkadaşımıza yazmak zorunda kaldım. Bir yandan Tebriz sokaklarını Ulusal Kanal’dan seyrederken, Facebook’ta bu mesajı okumak, adeta iki ayrı dünyada yaşayan iki ayrı insanlığın var olduğunu ispat ediyor gibiydi:
“Halkımı bu kadar çooook uzun zamandır bu kadar mutlu görmemiştim!”

Kan emicilerin düşüşü, uzun süredir derin kanayan kalplerde böyle bir etki yaratıyor! Acı ve kederli yaraların çığlığı uzun süre ruhunun her hücresinden, her kemiğinden, her damlasından geçerken… Bu gerçek ama yine de tarif edilemez!

Her gün sevdiklerinin kesilmesi altında haksızlığın acısını yaşayan sayısız İranlı anne, baba, çocuk ve eşin kırık kalplerine saygı ve bir gül!

Sevgili meslektaşlarım ve FB dostlarım, lütfen şunu hatırlayın ve dikkate alın:
İran gerçek halkıdır! Kanlı sistem değildir ve kesinlikle İranlılar insan haklarına yönelik şiddet ve kandan beslenen hainler değildir. Lütfen İran'la ilgili ifadelerinizi (halk + toprak ve kültür olarak) rejimden (yönetici olarak) ayırdığınızdan emin olun. Asla karıştırmayın! Teşekkür ederim!”

İran Reisi’ye ağlarken zil takıp oynayan bir İranlı arkadaşa mektubumdur! - Resim : 1
İran'da helikopter kazasında hayatını kaybeden Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve bazı yetkililer için Tebriz kentinde tören düzenlendi. Sivil ve askeri yetkililerin katıldığı törende cenazeler büyük bir kalabalığın katılımıyla Şüheda Meydanı'ndan, Musalla Meydanı'na götürüldü. Törenler dün de Tahran’da sürdü.

GÖÇMEN OLURKEN MEMLEKETİ SATMAK!

Evet şahsen ve bizzat tanıdığımız, İsfahan sokaklarında birlikte dolaştığımız İranlı arkadaşımızın, Reisi’nin ve diğer İran yöneticilerinin ölmelerine verdiği tepki böyleydi. Bu tepkinin, İran dışında ABD, Kanada ve Avrupa’nın neon ışıkları altında hayatlarını devam ettiren birçok diğer İranlı “göçmen”in de düşüncelerini yansıttığı için, ciddiye alıp bir cevap yazmak istedim. Doğrudan kendisine sözlerim:
Değerli genç arkadaşım, seninle İsfahan’ın o muazzam Nakşi-Jihan meydanını, eski çarşısını, insanların şarkılarla doldurduğu, artık akmayan Zayenderud nehri üzerindeki Khajoo köprüsünün kemerleri altında geçirdiğimiz saatlerin yüzü suyu hürmetine yazmaktayım.

Tanrı, yeryüzündeki 8 milyar için, en güzelinden ve en kalitelisinden birer iktidar göndermek gibi bir görevle kendisini Tanrı olarak atamamıştır, ya da atanmamıştır. O nedenle de, senin kendi memleketindeki Akamenid imparatorluğundan bu yana, bin bir türlü iktidar ve hükümet şekli İran halkının yöneticisi olarak gelmiştir ve geçmiştir. Bu konuyu, seninle İsfahan’ı birlikte gezerken, Selçukluların Tuğrul Bey’inden başlayıp, Safavilerin Şah İsmail’i ve Afşar Nadir Şah ile devam eden Türk iktidarlarının iyilikleri ve fenalıklarını da konuşmuş ve gülmüştük. Ama onların yarattığı Abbasi Kervansarayının o muhteşem bahçesinde çaylarımızı yudumlarken de, Nakşi-Jihan meydanındaki Ali Kapu’ya bakarken de gözlerindeki gururu hâlâ hatırlamaktayım.

Yani Şah Abbas, Nadir Şah gelip geçtiler, iyisiyle-kötüsüyle. İran hâlâ devam etmekte. İnsanlar hâlâ aynı sokaklarda, aynı kapalı çarşılarda hayat mücadelesi içindeler. Onların yarattıkları parklarda, (bir bakıma iyi ki) Amerika’daki kadar sere serpe olmasa da, hâlâ âşık gençler birbirleri ile flört etmekteler. Yani demek istediğim odur ki, ülkelerde yönetimler geliyorlar ve bir süre sonra gidiyorlar. Bizim memleket Türkiye de, İran gibi ve her diğer ülke gibi, buna benzer süreçler ile binlerce senedir var olup gitmekte.

TANRI SİZE ÖZEL BİR İKTİDAR MI GÖNDERMELİ?

Sen, İran milletini oluşturan 80 milyondan birisisin. Aynen benim Türk milletinden sadece bir kişi olmam gibi. Ülkeni ne kadar çok sevdiğini de, çok iyi bilmekteyim. Çünkü tüm gençliğini İran’ın geleneksel müziğine adamış durumdasın. Ama İran sadece senden ve senin ömrün olan 40 seneden ibaret değil. Muhteşem Darius zamanından bu yana, geçen 2500 senedir İran var ve daha var olmaya devam edecek.

Senin bu naçizane 40 senelik ömrün süresinde, senin ve çevrendekilerin arzularına uygun bir iktidar nasip olmadı diye, 2500 senelik devlet ve millet mirasına bu kadar keskin ve acımasız davranmak doğru olabilir mi hiç? Senin 80 milyon insanının Cumhurbaşkanı, şu anda keyifle yaşadığın Batı ülkesinin belki de bir “suikast” girişimi ile öldürülüyor ve sen zil takip oynamaktasın? Bunu üstelik topraklarında yaşamayı reddedip Batı’ya kaçmış biri olarak, o İran topraklarında hâlâ yaşayan ve bu ölümlere gözyaşı döken milyonlara mal etmeye de cüret etmektesin!

İran’ın hemen her yerinde, beş kere gözlemlerle dolu ziyaretler yapan biriyim. Seninle gezdiğimiz İsfahan’ın yanı sıra, Şiraz, Tebriz, Tahran, Erdebil, Nişabur, Meşhed gibi İran kültürüne ve tarihine damga vuran yerlerdeki güzel insanlarla muhabbetler etmişliğimiz var. Elbette herkes bir “lay lay lom” kafası içinde mutlu ve mesut hallerde hayat yaşamıyor. Ama senin bizzat bulunduğun o Kanada ülkesinde kim “lay lay lom” yapmakta ki? Tanrı hayatlarımızı bize “birer hedonist” halinde geçirmemiz için mi hediye etmiş zaten ki? Her yerin iyisi de var kötüsü de. Her şeyi ve herkesi beğenmek zorunda değilsiniz ve değiliz. Ve biz de Türkiye’de her şeyin değil, bir sürü şeyin iyi gitmediğini bağırıp çağırarak söyleyenlerdeniz. Bunun için kafa patlatıp müziğimizle, konferanslarımızla ve diğer her yoldan bir fark yaratmaya çalışıyoruz.

İran Reisi’ye ağlarken zil takıp oynayan bir İranlı arkadaşa mektubumdur! - Resim : 2
İranlı şair Hâfız'ın kabri, Şiraz’da bulunmaktadır.

KÜRESELLEŞMENİN KÖRLEŞTİRDİĞİ VİCDANLAR VE AKILLAR

Sana bu açık mektubu yazmamın önemli bir diğer sebebi de, güzel memleketim Türkiye’de de şu anda, Türkiye’nin Cumhurbaşkanına kazara bir şeyler olsa, “zil takip oynayacak” bir sürü Türk insanının mevcut olması. Batı’nın kültür saldırısı ve küreselleşmenin yarattığı yabancılaşma, bizim gibi ülkelerde kolaylıkla “hazır eleman” buluyor. En küçük bir memnuniyetsizlikte “bu memlekette yaşanmaz” kafası ile ülkeyi ve yöneticilerini satabilecek bir nesil ve ortam yarattılar.

Kısacası, İran da, Türkiye de öyle sadece bir türlü beğenemediğiniz bir iktidara, bir Cumhurbaşkanı’na değişilecek ülkeler değildirler. İnsanlar gelip geçicidirler ama ülkelerimiz sonsuza kadar yaşayacaklarıdır. O nedenle de, senden sakin olup, daha Rûmî gibi düşünmeni ve milletine, ülkene ve geniş ailene vefalı davranmanı rica ediyorum. Şikâyet edip kaçtığın Kanada’da, işler çok yakında bozulduğunda, İran’a geri dönmeye can atacağını da düşünmeni istiyorum. Çünkü hep böyle oluyor Türklerde de, İranlılarda da, başkalarında da. “Komşunun tavuğu kaz görünür, ama aslında o da tavuktur” Türk atasözümüzü hatırlatayım sana, bir ağabey olarak. Birlikte türbesini ziyaret ettiğimiz sevgili Hafız, ne diyor sana ve bana, dinle:
Tu hod visâl-i diğer bûdî ey nesîm-i visâl,
Hatâ niger ki dil ummîd der vefâ-yi tu best

Zi dest-i covr-i tu goftem zi şehr hâhem reft,
Be hande goft ki hâfiz boro! Ki pây-i tu best?

Ey vuslat rüzgârı! Vuslat vaadin başkasınaymış!/Şu hataya bak! Gönlüm kalktı, senden vefa umar oldu. “Bana çektirdiklerinden dolayı şehri terk edeceğim” dedim./Güldü de “Hafız! Git hadi; seni tutan mı var! ?” dedi.

İran İsfahan Ulusal Kanal İbrahim Reisi ABD