İsrail’den çok katmanlı uluslararası hukuk ihlali
Uluslararası hukuka göre silahlı çatışmalarda kurallar nedir? Özellikle hukuka uygun hedeflemenin yapılması gerekir. Aksi takdirde 1949 Cenevre Sözleşmeleri ihlal edilir. Cenevre Sözleşmeleri'nin ağır ihlali de savaş suçudur!
İsrail uzun süredir özel hedefleme yaparak silahlı çatışma yürütmektedir. Silahlı çatışmalarda teknolojinin gelişmesi ile ortaya çıkan bir durumla karşı karşıyayız. Ne var ki bu durum uluslararası hukuk ilkelerinin uygulanmasına engel değildir. Zira uluslararası hukuk silahlı çatışmalarda özellikle hukuka uygun hedeflemenin yapılmasını ister. Aksi takdirde 1949 Cenevre Sözleşmeleri'nin ve ek protokollerin ihlali gerçekleşir. Cenevre Sözleşmeleri'nin ağır ihlali de savaş suçu oluşturur. Peki Cenevre Sözleşmeleri silahlı çatışma yönetiminden ne istemektedir diye sorulacak olursa, bunun çok net bir yanıtı vardır.
KOMUTA KADEMESİNDE YER ALAN KİŞİNİN ÇATIŞMA DIŞI HEDEF ALINMASI
Hedefin niteliğinin askeri amaçla kullanılan bir hedef olması ve hedefi yok etmenin askeri avantaj sağlaması gerekir. Bu iki kritere uyan hedefler hukuka uygun hedef olarak değerlendirilir. Buna örnek vermek gerekirse Körfez Savaşı'nda Kuveyt Karayolu'ndan Irak istikametine geri dönüş yapan Irak ordusu askeri konvoyunun vurulması hukukun ihlalidir. Aktif çatışmada yer almayan bir birlik dahi vurulamaz. Bu anlatılan durum üniversitelerde derslerde verilen örnektir.
Şimdi, yaşanılan durumu değerlendirecek olursak İsrail'in aktif çatışmada yer almayan Devrim Muhafızları komutanını hedefleyerek saldırması gerçekten bu kriterlere uygunluk açısından soru işaretidir. İsrail'in Filistin'de yürüttüğü askeri operasyonun insanlığa karşı suça dönüşmesi sürecinde tamamen alan dışı başka bir ordunun komuta kademesinde yer alan kişiyi veya kişileri şahsen hedefleyerek saldırması bütün kuralları alt üst etmektedir. Zira burada ilk soru şudur: İsrail ile İran İslam Cumhuriyeti arasında aktif bir silahlı çatışma var mıdır? Buna uluslararası silahlı çatışma hukuku bağlamında evet demek çok zordur. HAMAS'a verilen siyasi destek tek başına İran'ı Gazze’de yer alan çatışmalarda taraf olarak görmek mümkün değildir. Zira İran'ın askeri katılımı söz konusu değildir.
HEM SURİYE'NİN HEM İRAN'IN EGEMENLİK ALANINA KARŞI SALDIRI
Tüm bunların üzerine bu saldırının bir dördüncü devletin egemenlik alanında meydana gelmesi ise bambaşka bir sorudur. Suriye devletinin egemenlik sahası ihlal edilerek, Suriye devletinin güvenliğinden sorumlu olduğu bir alan vurulmuştur. Bunu uluslararası hukuk açısından meşru göstermek mümkün değildir. Azerbaycan'ın Gürcistan veya bir Avrupa devletindeki Ermenistan Büyükelçiligini vurduğunu hayal edin, bırakın hukuksal temeli insanın genel mantığının almayacağı bir şeydir.
DİPLOMASİ HUKUKU ÖNCESİNE DÖNÜŞ
Nihai olarak tüm bu hukuksuzluklara bir de Konsolosluk gibi diplomatik dokunulmazlığı uluslararası anlaşmalarla belirlenmiş, asırlar boyu insan oğlunun hukukun geleneği haline getirdiği bir yerin hedef haline getirilmesi bu çağ için kabul edilemeyecek bir durum. Zira iki açık savaş yürüten devletin alanı dahi değil burası. Bir üçüncü devletin egemenlik alanı ve oradaki bir yabancı misyon. Bu, elçilerin öldürüldüğü modern dönem öncesi uluslararası hukuka dönüş demektir. 10.-11. yüzyılda dahi diplomatik koruma bir gelenektir. Bu gelenekleri geçmiş dönemde ağır şekilde bozan ASALA terör örgütüdür. Talat Paşa cinayeti ile başlayan ve Türk diplomatik misyonunun birçok cefakar üyesine saldırmıştır. Terör örgütü uluslararası hukuku, diplomasiyi umursamaz. Ancak İsrail bir devlet olarak bu yöntemi benimseyemez. Eğer uluslararası hukuk kurallarından bu denli katman katman uzaklaşırsanız devlet kuramının size vermiş olduğu meşruiyet ve yasallık konumundan da uzaklaşmış olursunuz.