İstanbul’un fethinin bilinmeyen şehitliği üstüne-1 İBB Başkanlık Konutu
Fatih Sultan Mehmet, Rumeli Hisarı'nın yapılmasını böylece fetih hazırlıklarına derhal başlanmasını emrederek askerleriyle topluca fetih için dua etmişti. Fatih'in otağını kurduğu ve fetih duasını yaptığı bu yer Şehadet Çukuru ya da Şehadet Dergâhı olan yerdir


Yazar Mark Twain, ABD’de doğa tarihi ile ilgili bir müze kurarken 17 metre uzunluğunda ve 5 metre yüksekliğinde yüzlerce kemikten oluşan, dünyanın şaşkınlıkla izlediği dev brontozor iskeletinde, “Sadece dokuz adet gerçek kemik vardı ve geri kalanını varsayımlara dayanarak, alçıdan oluşturmuştuk.” diye yazar ve ekler: “Tarih yöntemimiz buydu, dokuz kemik, altı yüz fıçı alçı ve olasılıklar…”
Oysa Türk tarihi imitasyon değil gerçek kemiklerden oluşur, şehit kemiklerinden…
Her kurgan, her mezar kitabesi, izini sürdüğümüz ölçüde, bütünsel olarak kavranamamış büyük bir tarihin anlaşılmasına, toplumsal, düşünsel ve sanatsal yapısına doğru bir yolculuğa çıkarır.
Nereden gelip, nereye gideceğimizi de tarif edecektir.
Bulunduğumuz yeri de...
En büyük yeraltı zenginliğimiz olan şehitlerimiz, bugün dahi yattıkları topraktan bize onurlu bir duruşu, emperyalizmin karşısına dikilebilme gücünü ve bilincini vermektedir.
Türkiye, tarihinde işgale uğramasına rağmen hiçbir zaman sömürge olmamışsa, ölümün üstüne koşan, adları yitik şehitlerimizin varlığı nedeniyledir.

NİRENGİ NOKTASI: RUMELİ HİSARI
Fatih’in, Sezarların altın şehri Konstantinopolis’i fethi, Haçlıların Ön Asya’ya ve Asya’nın uzak köşelerine karadan ulaşmalarına ve yağmalamalarına set çekmiştir.
Bilindiği gibi Konstantinopolis’in fethinin en önemli nirengi noktası Rumeli Hisarı’dır.
Rumeli Hisarı 1451 yılında, deniz yolunu denetim altına alan, stratejik bir noktada Lemokopya (Boğaz Kesen) diye bilinen, Venedik veya Bizans’tan satın alındı söylencelerin ötesinde savaşarak ele geçirilen bir alandır ve Fatih Sultan Mehmet 1451 yılında karar verip 1452 yılı Mart ayında 3 bin civarında işçi/usta/arabacı/kayıkçı ve askerle inşasını başlatmıştır.
Kale inşaatının başında duran Padişah II. Mehmet, Otağ-ı Hümayunu’nu Boğaz’ın en hâkim noktasına, bu yazının konusu “Şüheda Çukuru’nun” bulunduğu noktaya kurdurdu. Rumeli Hisarı'nın yapılmasını, böylece fetih hazırlıklarına derhal başlanmasını emrederek askerleriyle topluca fetih için dua etmişti.
Fatih'in otağını kurduğu ve fetih duasını yaptığı bu yer, Şehadet Çukuru ya da Şehadet Dergâhı olan yerdir.
Rumeli Hisarı’nın inşası sırasında Bizans unsurlarıyla çıkan çatışmalarda İstanbul’un fethinin ilk şehitleri bu bölgede verildi ve Fatih’in emriyle buraya topluca gömüldüler.
Yakınımızda olmasına rağmen, belleğimizin oldukça uzağında duruyor, İstanbul’un fethinin ilk şehitlerinin gömülü olduğu “Şüheda Çukuru”.
Rumeli Hisarı’nın hemen üst yanında....

ŞEHİTLER DERGÂHI
1451 yılında kalenin yapımından önce gerçekleşen çatışmalar sırasında şehit düşenlerin topluca gömülü olduğu bu yer, şu anda Boğaziçi Üniversitesi sınırları içinde ve İstanbul Büyükşehir Belediyesine (İBB) devredilmiş durumda.
Bu şehitliğin diğer bir önemi de İstanbul’un fethinin ilk aşamasının buradan yönetilmiş olmasıdır.
Mezar taşının kitabesine göre, Fatih Sultan Mehmet'in Hocası Akşemseddin'in yakın arkadaşı olduğu, Fatih Mehmet ile birlikte İstanbul'a geldiği ve 1451 yılında şehit düştüğü belirtilen Şeyh Bedreddin de buraya defnediliyor.
Fatih, Osmanlıların ilk fetih şehitlerinin hatırasının yaşatılması görevini, Hacı Bayram Veli'nin halifesi Kızılca Bedreddin Mahmut’un sülalesine veriyor ve bu amaçla burada Şehitler Dergâhı kuruluyor.
1930’larda ilk tarih çalışmaları yapıldıktan sonra, 1975’te çevre sakinleri ve Boğaziçi Üniversitesinin girişimiyle yıkıcı etkilerden korunması amacıyla bir duvarla koruma altına alınıyor.
Şehitliğin yıllarca koruyuculuğunu yaptığı dergâh binası, geçtiğimiz yıllarda onarıldı ve Yeniçeri-Bektaşi geleneğinin en eski tarihsel anıtı özelliğini taşıyor.
II. Meşrutiyet’ten sonra, Jön Türklerin yoğun ilgi gösterdiği bu yapıya 1910 yılında Sultan Reşad’ın yaverlerinden Hurşid Paşa’nın komutasındaki askerlerle birlikte ziyaretinin resmi de ektedir.
Bu şehitliğin varlığını, bu çalışmaların içinde bulunduğu sırada Sayın Prof. Dr. Oya Başak’ın heyecan dolu anlatımına borçluyum.
“Orada, özellikle mehtaplı gecelerde, aşina olanları kendinden geçiren, tiz ve tutkulu seslerin, bazen bir nefesli saz veya iki küçük davulun garip aksak ritmi eşliğinde yükseldiğini duyarsınız. Şehitlik adıyla maruf bu tepeye yaraşan gerçek musiki budur işte. Kalenin yapımı sırasında yaşanan ilk çatışmada ölen şehitler, orada bir dizi meşe ve servinin altında yatarlar.” (H.G. Dwight, Constantinople, Settings and Traits 1915)
Zaman zaman yüzey temizliği yapılan, şehitliğin girişi için bir giriş kapısı, şehitlik olduğuna dair bir ibare, bir tabela ve uğruna şehit oldukları bir bayrak, hak ettikleri bir dua olmaksızın, ziyaretçileri olmadan yatmaktadırlar.
Varlığını yıllar önce öğrendiğim bu şehitliğe ulaşmam zorlu oldu, doğal olarak önce Aşiyan Mezarlığı’nı taradım, başvurduğum mezarlık yetkilileri böyle bir şehitliğin mezarlıkta bulunmadığını söylediğinde geri dönmek durumunda kaldım.
Daha sonra Boğaziçi Üniversitesi sınırları içinde olduğunu öğrendiğimde, şehitliği görmek için gittiğimde her iki kapısından geri çevrildim, görevlilerin kendilerine göre haklı nedenleriyle.
Ardından üç gün süren Vakıflar, İBB Mezarlıklar Müdürlüğü, Boğaziçi Üniversitesi arasında, yoğun e-posta ve telefon trafiğinden ve ısrarlardan sonra, okul kapısından beni alan güvenlik aracı ve güvenlik görevlisi nezaretinde gidip birkaç resim çekme saadetine ulaştım.
Bu koşullarda, şehitliği ziyaret etmek olanaklı değil, halka açık değil.

KOMAN’IN ARŞİVİ
1930’larda başlayan ilk envanter çalışmalarından sonra, Mesut Koman’ın 1940’larda sürdürdüğü çalışmalar şehitliğin ana unsurlarının bulunmasına ve kayıt altına alınmasını sağladı.
Bir Bektaşi Babası olan Mesut Koman’ın notları ve arşivi şehitliğin tarihi konusunda en yetkin kaynak durumundadır.
Kapsadığı alanın genişliği ve tarihsel önemi düşünüldüğünde kapsamlı bir tarih ve arkeoloji çalışması yapılarak, tarihimize önemli katkılar sağlayacaktır.
Şeyh Bedreddin’e ait mezar kitabesinde;
-Hû
-Ebû’l-feth Sultan Mehmed Hân ile
-teşrîf eden ve Ak Şemse ’d-dîn
-Hazretlerinin rüfekâlarından
-.......(beşinci satır okunamadı)
-e’s-Seyyid e’ş-Şeyh Bedre ’d-dîn ibni / e’s-Seyyid e’ş-Şeyh Mahmûd ibni e’s-Seyyid
-e’ş-Şeyh Mustafâ Kuddise sırruhu
-sene 855
yazısı yer almaktadır.
Bu arada Şeyh Mahmud’un önemli kişiliği nedeniyle mezar taşının dışında ayrıca adına bir makam taşının dikildiğini kitabede;
-e’ş’ehidül feth
-Mahmûd Çelebi
-Ruhuna Fatiha
-Nevvera’llahû
-Kabrehû yazısının 1922 yılında Yahya Kemal Beyatlı tarafından okunmuş olduğunu fakat makam taşının sonradan kaybolduğunu Nezihe Araz, 22 Haziran 1957 tarihli Havadis gazetesinde Anadolu evliyalarıyla ilgili bir yazısında belirtmektedir.
Makam taşlarını, mezar taşlarından ayıran en önemli özellik üzerinde herhangi bir tarihin yazılı olmayışıdır.
(DEVAM EDECEK)
Değerli Aydinlik.com.tr okurları.
Aydinlik.com.tr ekibi olarak Türkiye’de ve dünyada yaşanan ve haber değeri taşıyan her türlü gelişmeyi sizlere en hızlı, en objektif ve en doyurucu şekilde ulaştırmak için çalışıyoruz. Yoğun gündem içerisinde sunduğumuz haberlerimizle ve olaylarla ilgili eleştiri, görüş, yorumlarınız bizler için çok önemli. Fakat karşılıklı saygı ve yasalara uygunluk çerçevesinde oluşturduğumuz yorum platformlarında daha sağlıklı bir tartışma ortamını temin etmek amacıyla ortaya koyduğumuz bazı yorum ve moderasyon kurallarımıza dikkatinizi çekmek istiyoruz.
Sayfamızda Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına ve evrensel insan haklarına aykırı yorumlar onaylanmaz ve silinir. Okurlarımız tarafından yapılan yorumların, (yorum yapan diğer okurlarımıza yönelik yorumlar da dahil olmak üzere) kişilere, ülkelere, topluluklara, sosyal sınıflara ırk, cinsiyet, din, dil başta olmak üzere ayrımcılık unsurları taşıması durumunda yorum editörlerimiz yorumları onaylamayacaktır ve yorumlar silinecektir. Onaylanmayacak ve silinecek yorumlar kategorisinde aşağılama, nefret söylemi, küfür, hakaret, kadın ve çocuk istismarı, hayvanlara yönelik şiddet söylemi içeren yorumlar da yer almaktadır. Suçu ve suçluyu övmek, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre suçtur. Bu nedenle bu tarz okur yorumları da doğal olarak Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında yer almayacaktır.
Ayrıca Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde doğruluğu ispat edilemeyecek iddia, itham ve karalama içeren, halkın tamamını veya bir bölümünü kin ve düşmanlığa tahrik eden, provokatif yorumlar da yapılamaz.
Yorumlarda markaların ticari itibarını zedeleyici, karalayıcı ve herhangi bir şekilde ticari zarara yol açabilecek yorumlar onaylanmayacak ve silinecektir. Aynı şekilde bir markaya yönelik promosyon veya reklam amaçlı yorumlar da onaylanmayacak ve silinecek yorumlar kategorisindedir. Başka hiçbir siteden alınan linkler Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında paylaşılamaz.
Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında paylaşılan tüm yorumların yasal sorumluluğu yorumu yapan okura aittir ve Aydinlik.com.tr bunlardan sorumlu tutulamaz.
Aydinlik.com.tr yorum sayfalarında yorum yapan her okur, yukarıda belirtilen kuralları, sitemizde yayınlanan Kullanım Koşulları’nı ve Gizlilik Sözleşmesi’ni peşinen okumuş ve kabul etmiş sayılır.
Bizlerle ve diğer okurlarımızla yorum kurallarına uygun yorumlarınızı, görüşlerinizi yasalar, saygı, nezaket, birlikte yaşama kuralları ve insan haklarına uygun şekilde paylaştığınız için teşekkür ederiz.